5. Allah Ne Verdiyse!
Eylül'den...
Bunu yapmış olamazdım değil mi? Rüya görüyordum ben. Evet, evet süslenip püslenip evden çıkmamıştım. Hele Kübra'nın lafına hiç bakmamıştım. Bakmamışımdır değil mi? O kadar da kafası üşütük olmamam lazımdı.
"Biraz daha hızlı sür şu mor ineği." Ah, kesinlikle üşütük bir akla, beni çileden bir arkadaşa sahiptim! Ve aynı zamanda arabama hakaret eden kızın sözüne de gelmiştim!
"Doğru konuş benim miniğim hakkında," dedim her seferinde kızıma yaptığı hakaretlerin sabrını bir kez daha yitirerek. "Ayrıca ben nasıl sana uydum da yola düştüm?" Hoş sorumun cevabı belliydi. On gündür başımın etini yemesi olacaktı. Şimdiye kadar ki akşamlar da kaçabilecek bir şey bulmuştum ama bu akşam kaçmama fırsat bulamadan beni yakalamıştı ve yola düşürmüştü.
"Ay yeter sus lütfen. Erdem Beyimizi incelemeye alıp sonrasında neler yapabileceğimize karar vereceğiz. Telaş yapma, adamın önüne seni atacakmışım gibi," derken oldukça keyifliydi. Birde utanmadan benimle dalga geçer gibi damağını şaklatmıştı. Gözlerimi on kere devirme istediğimi bastırıp gaza kökledim. Kübra başıma bela açarsa tanımıyormuş gibi yapacak, onu görmezden gelecektim. Ne hali varsa görsün demeyi de unutmayacaktım.
"Koca Kafa!" dedim ondaki keskin bakışlarımı çekerken. Bunu demesem içimde kalırdı ve o da beni oldukça faza bir şekilde rahatsız ederdi.
"Sensin o çirkef! Susta yola odaklan." Birbirimizle çok güzel konuşurduk. Annem böyle konuştuğumuz zaman çok kızar, ergenliği üzerinizden atamadınız derdi. Haklı olabilirdi, belki azıcık.
O dediği için değil de gerginleşmek için yükselen havayı daha fazla arttırmamak için sustum. Yoksa kimse bana zorla bir şey yaptıramazdı. Ben annemin kızıydım. Ona benzemekten çokça korkan ama gidişatımdan anladığım kadarıyla onun aynısından, hatta daha fazlası olacak bir kızdım.
Her geçen dakika daha da heyecanlanmaya başladım. Bu heyecanın nereden çıktığını bilemedim, anlayamadım. Üçüncü defaydı bu yere gidişim. Fakat kalbim deli gibi korkuyla çarpıyordu. Büyük ihtimal bunun nedeni boğulmamdı. Kalbimin çarpıntısını resmen boğazımda hissediyordum.
Kalbimi dizginlemeye çalışarak korkulu rüyam olan Kraliyet'e sonunda geldik. Arabayı arka sokağa park edip arabadan indiğimizde soğuk havayla ufaktan rahatladığımı hissettim. Sarı eteğimi düzeltip siyah deri ceketimi üzerime geçirdim. Bugün daha açık renk tercih etmiştim. Nedeni de kapalı ruh halimi açıp bana pozitif enerji vermesiydi. Yoksa canım özgüvenim çöküntü yaşayacaktı ve toparlanamaz bir darbe alacaktı.
Kübra ile kendinden emin adımlar atarak girişe yürüdük. Onun arkasına saklanarak içeri girmeyi başaramadım ne yazık ki. Çam yarmaları o kadar dikkatliydi ki, gözleri fır fır etrafı tarıyordu. Beni gördüklerinde o uyuz bakışı atıp etrafı kolaçan etmeye devam ettiler. Demek ki onlarda bana yabancılık çekmiyorlardı. Bende onların bakışına karşılık olarak tripli kız bakışı attım. Sonrada saçlarımı dalgalandırıp içeriye girdim. İçeriye girdiğimizde Kübra kulağıma eğildi ve oldukça yüksek seste bağırarak, "Neydi bu adamların derdi?" diye sordu.
"Üçüncü gelişim ya ondan... Birde ilk tanışmamız gergin olmuştu," dedim bende aynı onun kulağımı patlatmak için çıkardığı tonda sesimi ayarlayarak.
Anladığını kafasını sallayarak belli etti. Kübra önüne döndüğünde etrafa kolaçan edip boş masa aramaya başladık. Tam Kübra'yı çekiştiriyordum ki o benden önce davranıp koluma yapıştı. Ses çıkarmadan beni sürüklemesine izin verdim. Tam ortadaki masaya oturduk. Buradan her yer gözüküyordu. Bu bir yandan iyi diğer yandan da kötüydü. Onu rahat görebilirdik de o bizi- beni- rahat görürse o zaman iyi olmazdı. Adama saydırmıştım ve kovmuştum. Demez mi, sen ne yüzsüz kadınsın? Der! Vallahi de billahi de der! Kim olsa der. Ben bile arabaya bindiğim ilk dakika da dedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Morlar Kraliçesi
HumorBir deli fişek ile zorba hikayesi... Tatlı mı tatlı bir romantik komedi. "Erdem iyi misin? Biz gerçekten birlikte değiliz ya hani." "Olabilir... Ben yaptığım işi ciddiyetle yaparım." Ay şimdi bayılacaktım. Birde iş diyordu. "Erdem çıldırtma beni!" d...