24. Hayalim...

48.3K 2.3K 84
                                    




24. Hayalim...

          

Eylül'den...

Şu an ya öldüm ya da ölmek için can çekişiyordum. Ya da... Dudağıma baskı yapan bu adam eceline susadı!

Evet!

Evet!

Evet, kesinlikle bu adam ölmek için uğraş veriyordu!

Erdem'i tepeme toplanan Eylül siniriyle öyle bir itekledim ki bu gücü kendimde nasıl buldum inanamadım. Ama o ne yaptı? Bu itişimden hiç ama hiç etkilenmedi ve hayvan herif daha da ileri giderek enseme çıkardığı elleriyle beni daha çok kendine bastırdı. Dudağımdaki baskı istemediğim boyutta artarken gözümden bir damla yaş düştü, usulca. Ne yaşıydı anlayamadım, bilemedim.

Son gücümle onu kendimden uzaklaştırmayı yine denedim ve yeniden başaramadım. Ellerim yumruk, kalbim buruktu. Onu bir kez daha itekledim ve bu sefer çok güç kaybetmeden benden uzaklaştı. Onun suratına bakmadan iki adım geriledim. Çatık kaşlarım ve öfkeden çılgına dönmüş gözlerimle ona yavaşça kaldırdığım kafamla baktım. Dudağını yalıyordu! Pislik! Adi hayvan!

Gözlerimden akan yaşları silerek ondan bir adım daha uzaklaştım. "Sakın!" dedim keskin tonumla onun bütün uzuvlarını yakacak bir öfke eşliğinde. "Sakın bana bir daha dokunma! Duydun mu beni? Sakın bir daha bana dokunma!"

Bir adım attı. "Eylül..." dese de ona bakmayacaktım.

"Sus!" dedim kızarcasına. "Şimdi gidiyorum ve sende gözüme uzun bir süre gözükmüyorsun!"

Arabama gitmek için arkamı dengesiz bir şekilde döndüm ama bir adım atamadan kolumdan tutarak engel oldu. "Bırak." Sakindim ama bu sakinliğim daha fazla sürmeyecekti. Bunu içimde, adını bilmediğim bir duygunun yükseldiğinden anlayabiliyordum.

"Eylül dinle beni..."

İşte bu sabrımın son demiydi! Kolumu kendime çekerek ona öyle bir hızla döndüm ki sanırsın filmlerdeki abartı bir sahneydi. "Ağladın mı sen?"

"Bırak beni!" diyerek kolumu kurtardım. Ona doğru tehlikeli bir adım attım ve dikleştim. "Ağladım tabii! Neden biliyor musun?"

"Neden?" Hâlâ daha yüzsüzce konuşabiliyordu, adama bak ya!

"Senin zorbalığın yüzünden!" Yüzüne tükürürcesine konuşmayı planlamamıştım. Bu halde bile olsam berbattı. "Neden olacak! Zorla öptün beni," dedikten sonra şiddetle ağlamaya başladım. Ama böyle olamaması gerekiyordu! Bu anın bir özelliği olması gerekiyordu. Otoparkta mı ilk öpücüğümü verecektim ben!

"Eylül... Bak ben özür dilerim." Beni kendine çekti ve başımı göğsüne yasladı.

"Özür falan dileme! Ya sen nasıl bir adamsın! Böyle bir anı nasıl basitleştirebildin! Bunu özel olması gerekiyordu." Kendimi geri çekerek sinirle saçlarımı çekiştirdim. Ondan biraz uzaklaştım. Hem zorla hem de dandik bir otoparkta gitmişti ilk öpücüğüm.

"Sen öptüğüme kızmadın mı yani?"

"Kızdım! İzinsiz olarak öptün bir kere beni. Ama otoparkta olması çok rezil... Off şu an seni gebertebilirim, Erdem! Ben çocuklarıma ne diyeceğim? Babanız ayının teki ve beni simsiyah, kirli bir otoparkta öptü mü? Ne kadar da kötü! Kulağa hoş gelen bir yanı bile yok." Zıplayan sinirimle ona doğru giderek iki elimi göğsüne koydum ve yeniden itekledim. "Git başımdan ve seni affedene kadar da gelme! Şu an seni dövmüyorsam doğmamış çocuklarımızın hatırına."

"Eylül saçmalama lütfen."

"Gülme!"

"Sende güldürtme o zaman. Senin tek derdin otoparkta oluşu mu?"

Morlar Kraliçesi Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin