29. VuslatEylül'den...
"Eylül git bana kimliğini getir. Bugün seninle evleniyoruz!" diyerek kükreyen adamın sesindeki çaresizliğe gitti bir an aklım.
Erdem'in kafasına kesin bir şey düşmüş olmalıydı. Yoksa böyle saçma sapan davranışının başka bir açıklaması olamazdı. Uyurken yanlışlıkla ben vurmuş olabilir miydim? Gencecik yaşında adamı aklından etmiş olmayayım, Allah'ım lütfen...
Omuzlarımı dikleştirerek Erdem'i inceledim ve yutkunarak gerçeği kabul ettim. "Erdem şaka falan mı yapmaya çalışıyorsun diyeceğim ama şaka olmadığını bir zat görüyorum. Ama yapma lütfen. Hem Perşembe dememiş miydin sen?" Ay inanılmazdım! Perşembeyi de hemencecik kabul etmiştim.
"Eylül bana git kimliğini getir!" diyerek tekrar kükrediğinde yerimden baya baya zıpladım. Bu adam bu sert hâlleriyle kalbime indirdiğini göremiyor muydu?
"Getirmiyorum!" dedim sonunda öfkeyle. Bana zor kullanamazdı. Ben bu zamana kadar kimseye boyun eğmemiştim. Şimdi de Erdem'e boyun asla eğemezdim.
"Öyle mi?" dedi kafasını eğip beni süzerken. Bir adım geri gittim. Öyle bir bakışı vardı ki! Resmen tek tek üzerimdekiler çıkardı, sonrasında da... Ay!
"Öyle!" dedim ama nasıl deme şeklidir. Her bir harfim dudaklarımın arasından korkudan titreyerek çıktı. Bana öyle bir bakıyordu ki şimdi bayılabilirdim.
"Tamam! O zaman güzellikle olmuyorsa..." diyerek beş dakikadır kaçıncı olduğunu saymadığım yutkunmama neden olan bakışı attı. "Arzuyla biz de hallederiz," derken bana doğru koca adımlar atmaya başladı. Gözlerimin büyümesiyle geriye doğru gittim. Ama sırtım lanet olasıca kapalı olan kapıyla bütünleşti. Elimi geriye attım. Fakat küçük çaplı kurtuluş planım devreye bile giremedi. Kim bu lanet kapıyı kapatmıştı!
Yana doğru kaydım ama kolumdan tutarak beni kapıya yasladı. "Erdem yapma." Kesinlikle ürkek bir serçeydim. "Bak şimdi Egemen gelir," derken içimden Egemen'in gelmesi için dua etmeye başladım. Fakat sabahın köründe Egemen'in başına taş düşüp yarılsa anca öyle gelirdi.
"Onların bugün dershanesi var, ayrıca okulları daha bitmedi." Kaşlarını alayla havalandırdı. Bu hâlde bir de bana şebeklik mi yapıyordu?
"Ama belki erken gelir." Son bir kez daha yana kaymayı denedim ama koca ayağı izin vermedi. Üstelik yüzünü yüzüme doğru yanaştırmayı da unutmadı. Nefesi saçlarımın arasından tenime çarpıyordu.
"Eylül yorma beni güzelim de kendini bana bırak," derken yanağıma sürttüğü dudaklarla gözlerimi kapadım. Adi adam işini çok iyi biliyordu. Benim gibi bir çaresiz kızı korkutarak istediğini elde edecekti! Dudakları yüzümde gezinirken koca elleri de vücudumu keşfe çıkmıştı. Öyle yavaş bir şekilde geziniyordu ki bacaklarım titremeye başladı. Bu korkunun ve aptal heyecanın belirtisiydi.
"Erdem," dedim titremeye başlayan bedenimi sakinleştirmeye çalışarak.
"Söyle yavrum? Nikâhlı mı yoksa nikâhsız mı?" Ay bu nasıl salak bir soruydu!
Elini kalçamda hissetmemle gözlerimi açtım ve bir çırpıda, "Nikâhlı!" diye cırladım. Aslında nikâhsız olsa olurdu ama sonradan pişman olurdum ve Erdem'in burnundan getirirdim.
"O zaman hadi gidelim." Gözlerimi kırpıştırıp, bana hadisene diye bakan adama baktım. Sonra dokunuşları aklıma geldi ve beni bırakmayacak olması... Koşarak odama girdim. Kapıyı sertçe kapattım.
"Hayvan herif!" diyerek sessizce bağırdım. Şimdi evlenecek miydik? Hem de anneciğimin bunu duyduğunda deliye döneceğini bile bile... Ben gerçekten kötü bir kızdım. Bunu şu an daha çok idrak etmem ne kadar da hoştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Morlar Kraliçesi
HumorBir deli fişek ile zorba hikayesi... Tatlı mı tatlı bir romantik komedi. "Erdem iyi misin? Biz gerçekten birlikte değiliz ya hani." "Olabilir... Ben yaptığım işi ciddiyetle yaparım." Ay şimdi bayılacaktım. Birde iş diyordu. "Erdem çıldırtma beni!" d...