35. Ağlak EylülEylül'den...
Tuttuğum nefesimle bir Erdem'e bir de arkasında bir gram bile yüz ifadesi değişmeyen kardeşim Egemen'e baktım. Şu an hangisinin atak yapacağını kestiremeyecek kadar stres dolu, kaskatı bir haldeydim. "Egemen..." dedim fısıltı gibi ama herkesin duyacağı bir fısıldama şekliydi. Öncelik kesinlikle Egemen'indi, çünkü o yanlış anlamaya acayip müsaitti ki anlamıştı bile.
"Abla neler oluyor? Neden Erdem abi bizden -ne tesadüf ki bu sabahın bir körü oluyor-evimizden ayrılıyor?" derken Erdem abisine öyle bir baskı yaptı ki Erdem'in dişleri gıcır gıcır gıcırdadı. Hemen onun kolunu sıkıca sarıp gözlerine baktım. Ah sakinleşmesi gerekiyordu hem de hemen! Yoksa basılmayı unutup Egemen'den, Güneş'in hesabına alıp, birkaç darbeyle pert kardeşimi ellerime bırakacaktı.
"Egemen geç içeri konuşalım," dedim sanki kilometrelerce koşmuş bir atlet gibi nefes nefese. Fazlaca heyecanlanmıştım. "Yanlış anladın," diyerek gözlerinin içine öyle bir baktım ki... Ama Egemen inanmadığını gözlerini kapatıp kafasını iki yana sallayarak anbean belli etti.
"Abla düşündüğüm şeyi yapmadın değil mi?" diye sorarken sesi hayal kırıklığı kusuyordu. Hem de her yeri batıracak kadar yoğun ve leş kokusuyla beraber...
Düşündüğü şey... Ah onu yapmıştım işte! Allah beni ne yapmasın! Uydum koca göze gördüm kardeşimin gözünde yerlere düşmenin ne demek olduğunu!
Erdem'in, "Egemen içeri geç!" diyen kızgın sesi ve soğuk bakışıyla bir an ürperdim. Allah'ım lütfen ama lütfen kocam ve kardeşim arasında bırakma beni... Âmin!
"Ben anlayacağımı anladım! Bundan sonra hesabını anneme ve babama verirsiniz," diyerek küçük ve baş belası kardeş olduğunu anında gösterdi. Bu aptalı şimdi dövecektim! Ben onun kıçını toplarken anneme zor durumda kalmadığım sürece asla söylememişken beyefendi beni hemen satmıştı.
Sinirle Erdem'in kolunu bir hırsla bıraktım ve arkasını dönmek üzere olan kardeşimin koluna yapıştım. "Aptal gibi davranmayı kes! Sen beni tanımıyor musun? Ne bu ergen tavırlar?"
"Abla bırak!" diyerek adeta tısladı. Hem de bana! Bedenimden aşan sinirle Egemen'in kolundan tuttuğum gibi eve soktum. Vay be o kadarda cılız, güçsüz bir şey değilmişim! Helal bana!
Egemen'in, "Bırak abla!" diyen feryatlarını duymadan salona kadar sürükledim. Sonrasında beklemeden naçizane koltuğuma atarak karşısında dikilmeye başladım.
Ah nasılda sinirlenmiştim? Gerginliğim hat safhadaydı. "Ben yanlış bir şey yapmadım," diyerek söze başladım. Kapının kapanmasını duymamıştım ama Erdem ve ne zaman ortaya çıktığını bilmediğim arkadaşım Kübra salona girdiler. Onlara kısa bir bakış atıp tekrar Egemen'e döndüm. "Erdem'le biz evlendik," diyerek esas söylenmesi gerekeni pat diye söyledim. Benim yanlış yapmadığımı bilsin, beni yanlış anlamasın istiyordum. Hoş bu itirafımdan sonra Erdem ile mercimeği fırına verdiğimizi daha iyi anlamıştı. Hem de bütün yüz hatlarıyla bunu öyle bir belli etmişti ki korkarak yanına gittim. Umursamaz çocuğa ne olmuştu? Bu kadar şok yaşayacağını bilsem alıştıra alıştıra söylerdim.
"Eylül," diyen Erdem'e kısacık baktım ve etraf da su aramaya başladım. O da benim gibi korkmasa da endişelenmiş olmalıydı.
"Egemen!" derken hâlâ kımıldamadan bana baktığını fark ettim. "Allah kahretsin çocuk şok geçiriyor! Kübra su!" derken bir anda salak Egemen gülmeye başladı.
Gülmesi kahkahaya dönüşürken zorla dudaklarını oynatmayı denedi ama her seferinde beceriksizce yeniden kahkahasına gömüldü. "Siz... Siz evlendiniz mi?" dedikten saliseler sonra yeniden güldü. Onun koca ağzını açıp karşımda gülmesine katlanamayarak Kübra'nın sözüme uyup getirdiği suyu elime alıp Egemen'in suratına çarptım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Morlar Kraliçesi
HumorBir deli fişek ile zorba hikayesi... Tatlı mı tatlı bir romantik komedi. "Erdem iyi misin? Biz gerçekten birlikte değiliz ya hani." "Olabilir... Ben yaptığım işi ciddiyetle yaparım." Ay şimdi bayılacaktım. Birde iş diyordu. "Erdem çıldırtma beni!" d...