33. ÖzlemEylül'den...
Eve gelmemle kendimi yatağıma atmam oldukça yavaş gerçekleşmişti. Çünkü gücüm, isteğim yoktu! Erdem'in beni gerçekten terk etmesi çok ama çok zoruma gitmişti.
Eve yaklaşmadan Kübra'yı aramıştım ve taksinin parasını ödemesini istemiştim. Benim berbat ötesi halimle durumun ne kadar feci olduğunu anladığı için konuşmamıştı ve sadece bana sarılmıştı. Terk edilmiş arkadaşını... Ah evet ben terk edildim!
Daha sonrasında da üşüyen bedenim sıcakla tepkimeye girdiğinde de kendimi uyurken bulmuştum ve gecenin bir yarısı uyandığımda kaldığım yerden ağlamaya devam etmiştim.
Günlerce terk edilişime ağlayıp durmuştum. Terk edilişimi adeta dibine kadar yaşamıştım. Ah ne kadar da güzel!
O kadar ağlamamın en sonunda da Kübra'nın zoruyla -daha doğrusu günlerce yaptığı baskı sonucunda- kendimi dışarıda bulmuştum ve şu an deli gibi alışveriş yapıyordum! O, adi pisliğin beni kullanıp atmasını aklıma getirmemeye ihtiyacım vardı!
Ama işte olmuyordu... Aklımın bir köşesinde bu iğrenç düşünce çakılı kalmıştı. Erdem seni kullandı ve... Sonrasında kenara attı!
"Ay buda güzelmiş Eylül hadi dene," diyen Kübra elindeki elbiseyi kucağıma bırakıp omuzlarımdan tuttuğu gibi kabine soktu. Ne yapmak istediğini anlamıştım ve salağa yatmaya devam ettim. Aklımı alışverişle bozup Erdem'i düşünmemem için çabalıyordu ama boşunaydı. Onu ne kalbimden ne de aklımdan çıkaramıyordum. Bana git demişti! Ve bende aynı onun yaptığı gibi gitmiştim. İkimiz de kalemize sertinden bir gol atıp kendimizi galip sanıyorduk ama öyle değildi. Mağluptuk biz. Hem de aptal gururumuzun mağlubu...
Pembe ince askılı elbiseyi giyinip kabinin bunaltıcı baskısını hissetmemle kendimi müthiş bir hızla dışarı attım.
Kübra, "Allah'ım! Eylül nasıl güzel oldun. Var ya Erdem..." demişti ki kırdığı potla önce gözlerini kocaman açtı sonrada dilini ısırıp devam etti. "Şey yani görenler bayılacak," diye saçmalamaya başladığında ona sırtımı dönerek üzerimdeki elbiseye baktım. Derin göğüs dekoltesi vardı ve beyaz tenim ortadaydı. İnce askılarının bittiği yer küçük taşlarla süslenmişti. Dizlerimin üzerinde biten elbise tam yaz için idealdi. Uçuş uçuştu. Tek sorun vardı. O da benim ruhuma tersti. Benim içim karanlıkla, matemle kaplıydı. Erdem'in bedduasını aldım sanırım. Adam beni bırakırken beddua etmiş olmalıydı ki ruhsuz, bitik, hayatta tutulmak için çaba göstermeyen ve en feci olanından sessiz bir kadına dönüşmüştüm.
"Bu çok fazla,"derken ne için fazla olduğunu bile bilmiyordum ama fazlaydı işte.
"Eylül fazla falan değil! Artık kendine gelir misin? Lütfen... Ben eski canlı arkadaşımı istiyorum. İki haftadır ölüden farksızsın. Üzülme artık."
"Üzülmüyorum," derken bile sesimden yalancılık akıyordu. Hatta su borusu patlamış gibi fışkırıyordu. Foş diye... Erdem'in beni terk etmesinin üzerinden iki hafta bitmişti! Ne beni aramıştı ne de ben onu aramıştım. Haberlerini almak için çabaladım tabii.
Egemen'e, Güneş'in ağzını aramasını direk söylemesem de Kübra sağ olsun benim için Egemen'i çok sıkıştırmıştı. İngiltere'den daha dönmemiş beyimiz ve işi uzun sürecekmiş!
İnsan arar değil mi? Karıcım nasılsın, der ama nerede...
"Eylül," derken Kübra koluma dokundu. "Üzülme olur mu? Bak iş için gitmiş. Gelir yakın zamanda," dedi sanki içimdekileri okumuş gibi. Gerçi okumasına gerek yoktu ki bariz belliydim. Erdem'den başka bir şey düşünemez olmuştum. O beni bıraksa da ben onu düşünmeyi ne yazık ki bırakamamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Morlar Kraliçesi
HumorBir deli fişek ile zorba hikayesi... Tatlı mı tatlı bir romantik komedi. "Erdem iyi misin? Biz gerçekten birlikte değiliz ya hani." "Olabilir... Ben yaptığım işi ciddiyetle yaparım." Ay şimdi bayılacaktım. Birde iş diyordu. "Erdem çıldırtma beni!" d...