42. Hastalık...

34.3K 1.7K 104
                                    




42. Hastalık

Eylül'den...

"Eylül... Üşüyorum..."

"Ah, aşkım geliyorum! Bekle!"

"Ama... Çok... Üşü-yorum."

"Ah benim kocişimmm. Kıyamam sana! Geldim!" diyerek elimdeki sirkeli suyu komodinin üzerine koydum. "Sana dedim değil mi, terlisin soğuk su içme diye! Ama söz dinlemiyorsun ki..."

"Ben bir soğuk suyla hasta olacak adam mıydım?"

"Valla öyle adammışsın. Şu haline bak!" Erdem'im balayının dördüncü günü hastalandı ve apar topar Türkiye'ye geri döndük. Hafif bir hastalık olsa gelmezdik ama adam resmen yatak döşek yatmaya başladı. Tuvalet dışında ayağa dahi kalkmıyor, yemek dahi yemiyordu. Ah benim dev adamım baya baya hasta oldu!

"Eylüllll... Her yerim ağrıyor!"

"Farkındayım... Farkındayım!" Nasıl farkında olmazdım. Onunla beraber bende olmadığım hastalığı çekiyordum.

Elimdeki ıslak bezi ilk koltuk altlarına koymakla ateş düşürme operasyonuna başladım. Doktora gitmemek için direnen adamıma daha nasıl iyilik yapabilirdim?

"Ah... Ü-şü-yorum..." diyerek elimi iteklese de boşunaydı çabası. Bu ateş düşecekti!

"Erdem çek şu ellerini! Bak zatürree olursan ben ne yaparım aşkım sensiz." Ah, nasıl konuşuyordum. Allah'ım korusun! Erdem'imsiz nasıl yaşardım...

Söz dinleyen kocama gülümseyerek işime odaklandım. Bezi kas yığını vücudunda gezdirerek ateşinin az da olsa düşmesini sağladım. Biraz gözü açılsa ve ayağa kalkar bir hale gelse banyoya sokacaktım ama bu deve adamı tek başıma taşıyamazdım.

"Doktora gidelim Erdem inat etme."

"Hayır, istemiyorum. Biraz çeksem geçer."

"Aşkım nasıl geçsin. Şu haline bak! Ayağa dahi kalkamıyorsun. Hadi inat etme de gidelim. Egemen'i arayım ben... Ha ne dersin?"

"Eylül ısrar etme. İstemiyorum. Sevmiyorum ya hastaneleri. İlaç kokusu burnumdan resmen bir hafta geçmiyor."

"Tıkarım ben senin burnunu?" diye öneride bulunmamla aralık gözleri geri kapandı ve yattığı yere adeta daha çok yayıldı. "Of tamam! O zaman söyle bana hasta olduğunda nasıl iyileşirsin?" Sonuçta hastalık geçene kadar böyle yatamazdı.

"Söylersem kızarsın," dedi öksürmeye başlayarak.

"Ay neden kızayım? Söyle kocacığım, senin bu hasta haline nasıl üzüldüğümü görmüyor musun?" dememle aralıklı gözleriyle bana yeniden baktı. "Söyle hadi içinde tutma," dedim bu bakışıyla pek iyi şeyler söyleyecek olmadığını anlayarak.

"Ama kızma bak!" diyerek yattığı yerden azıcık doğruldu. Konuşmadan söyleyeceklerini beklemeye başladım. "Genelde hasta olduğumda babaannemin tarhanasını içerim, " diyerek çocuk gibi gözlerini kapattı.

"Ama bu sefer içmeyeceksin!" dedim kararlılıkla. Nasıl içmeyi düşünebilirdi!

"Biliyorum... İçmeyeceğim."

"Erdem kusura bakma ama beni anneme rezil eden kadının çorbasını sana içiremem. O yüzden yat ve benim sana yapacağım çorbayı bekle!" dememle bir hırsla yataktan kalktım. Daha babaannesinin çorbasını içmeyi düşünüyordu! Koca göz senin o düşüncelerine bütün küfürler gelsin!

Balayında mutlu, aşk dolu günler geçirmek varken burada o kadının esintisiyle uğraşıyordum. Ah Eylül ah! Ne çekilmemiş kaderin varmış.

Saçlarımı toplayarak internetten tarhana çorbası yapımına baktım. Orijinalini yapamasam da yalancısını yapacaktım. Tereyağı ve unu kavurarak işime odaklandım. Bu çorba güzel olmalıydı. Kavrulan undan sonra biber ve domates salçasını ilave ederek hepsini beraberce kavurdum ve üzerine soğuk su ilave ettim. Kaynamaya başlamadan önce yoğurdu da ilave ettikten sonra kaynayana kadar karıştırdım. En sonda nane, pul biber ve tuz ilave ederek çorbam hazırdı! Gerçeği kadar lezzetli olamazdı ama içilebilecek bir yanı da vardı.

Morlar Kraliçesi Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin