43. DuygusalEylül'den...
9 Ay Sonra...
Günler, aylar geçti. Şiştim. Değiştim. Farklılaştım. Daha çok duygusal oldum. Ben Eylül Balcı değil tam bir Eylül Agâh oldum.
İçimde benden ve koca gözümden bir parça taşıyalı ben, ben değildim. Ben o içindeki canavarla etrafa sataşan o kadın değildim.
Anne olmak neydi? Anne olmak nasıl bir duyguydu?
Ah, bu sorular beni benden alıyor, günlerce düşünmeme sebep oluyordu. Ben Eylül Agâh anne oluyordum! Bu duygunun beni değiştirebileceğini sanmayan ben şimdi yeni ruh halimle bocalama evresini çoktan geçmiş, bu halimle insanları şaşırtıyordum. Ben anne olacaktım!
İçimde büyüyen miniğimle beraber bende büyüyordum. Evet, bende koca bir kadın oluyordum. Bende değişiyordum. Bu 9 aylık süreçte korkuyu, şefkati ve merhameti öğrenmiştim. Kendime inanamıyor, aynaya her baktığımda değişen bedenimle beraber ruh halimi de incelemeye çalışıyordum.
Bunu nasıl yaptım bilmiyordum ama ben şefkatli bir kadın olmuştum. Her şeye ağlayan her şeye üzülen bir kadındım. Durmadan düşünüyor durmadan hayıflanıyordum. Egemen'e bile karışmıyor, bağırmıyordum. O kadar ılımlı bir insan olmuştum ki doğum sonrası için herkes benden korkmaya başlamıştı. Doğumdan sonra olacak patlamaya kendilerini hazırlamaya çalışıyorlardı. Onların bu düşüncelerine de ağlıyordum. Hormonlarım ağlamak üzerine harekete geçmişti ve benden uzaklaşmıyorlardı.
"Bebeğim ben çıkıyorum. Akşama istediğin bir şey var mı?" diyen kocama gülümseyerek baktım. Her gün günde on sefer beni arıyor ve bir isteğimin olup olmadığını soruyordu. Ama ondan bir şeyler istemek bile bana zevk vermiyordu. Onu yorduğumu düşünüp kendime kızıyordum. Başlarda çektirmedim değildi çektirmiştim ama şimdi nedense kıyamıyordum.
"Hayır, yok kocacığım... Sadece erken gel... Oğlumuz seni çok özlüyor," dedim elim karnıma gidip içimdeki yavru pıtırcığımı sıkıca sarmalayarak.
"Babası ona kurban olsun. Bende onu özlüyorum. Akşam erken geleceğim," derken yanıma geldi ve önümde eğildi. "Babacım anneyi üzme olur mu?"
"Beni üzmüyor oğlum. Annesini hiç üzmedi biliyorsun." Hamileliğim sıkıntısız ve sorunsuz geçmişti. Aşermelerim çok az olmuş, ağrılarım sızılarım olmamıştı. Fazla kilo dâhil almamıştım. Dokuz aylık hamile olmama rağmen sekiz kilo almıştım.
"Bilmez miyim, annesini dünyanın en tatlı kadını da yaptı aynı zamanda!" diyen koca gözüme kaşlarımı çattım. Bunu demeleri hoşuma gitmiyordu. Görende beni önceden cazgır bir şey sanırdı. "Asma suratını," derken yüzümü avuçladı. Dudağıma minik bir öpücük koyarak, "Sen hep tatlıydın. Ama şimdi daha bir tatlı oldun hayatım," dedi.
"Ya Erdem biliyorum. Açıklama yapmana gerek yok. Huysuz bir kadındım. Ama ne yapayım sizin yüzünüzden. Beni sinir ediyordunuz."
"Yani şimdi bize sinir olmuyorsun?" dedi kaşlarnı kaldırıp benden gelecek atağı bekledi.
"Aslında oluyorum ama oğluşum karnıma bir tekme atıyor ve sizin gereksiz düşüncelerinizi anında unutuyorum. Onunla sessiz bir şekilde aşkımızı yaşıyoruz. Ona annesini babasından çok sevmesi gerektiğini söylüyorum!" dedim meydan okur gibi.
"Annesini sevsin ama benim kadar sevemez!" diyerek göz kırptı.
"Seni âşık adam! Hadi git artık. İşe geç kalacaksın. Toplantın önemliydi."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Morlar Kraliçesi
HumorBir deli fişek ile zorba hikayesi... Tatlı mı tatlı bir romantik komedi. "Erdem iyi misin? Biz gerçekten birlikte değiliz ya hani." "Olabilir... Ben yaptığım işi ciddiyetle yaparım." Ay şimdi bayılacaktım. Birde iş diyordu. "Erdem çıldırtma beni!" d...