Doğruluk mu? Cesaret mi?

1.4K 65 4
                                    

SELİN YILMAZ

"Ali? Selin?" diye bir ses geldi. Emre odamda, gördümü görmedimi bilmiyorum.
"Emre? Ne işin var burada? Ben gelecektim aşağıya zaten."
"Niye? Sevgilimin odasına giremem mi?"
"Yok yani öyle demek istemedim."
Belli ki görmemiş, anladığımda rahatladım.
'Girmeden önce kapıyı çalsaydın bari.' diye düşündüm.
"Emre, hadi gel biz inelim, Selin birazdan gelir." diye seslendi Ali Emre'ye, durumu kurtarmak için. "Bende zaten şey için gelmiştim."
"Ne için?"
"Şey. Telefon. Telefon, Selin'in telefonu aşağıda kalmış onu çıkarttım."
"Hı hı. Sağolsun, telefonumu getirdi." dedim, gülümseyerek.
"Neyse oğlum hadi, gel biz inelim." Dedi Ali, rahatsız olduğumu anlayarak.

ALİ METOĞLU

Emre ile aşağı indiğimde, Güneş Hanım, koltukta oturuyordu.
"Aa, Emre? Ne işin var burada?"
"Şey, sevg-"
"Şey... Selin'i görmeye gelmiş, rahatsız olduğunu duyunca." diye araya girdim, malum daha Güneş Hanım bilmiyordu, Selin'in ve Emre'nin sevgili olduğunu.
Sakallarımı öfelemeye başladım, ve Emre bana kafası karışmış bir şekilde bana döndü.
"Hmm, o zaman ben siz gençleri yalnız bırakayım." dedi ve yanımızdan ayrıldı Güneş Hanım.
Sonra, aşağıya Selin geldi.
"Aşkım, sen annene söylemedin mi?"
"Neyi söylemedim mi Emre?"
"Aramızdakini, sevgili olduğumuzu."
"Daha değil Emre, şimdi zamanı değil."
Emre "Tamam" deyip, gözümün önünde Selin'in ellerini tutup öptü.

"Aliiişşşş, biz geldik!" Diye bir ses duydum. Tuğçe ve Didem gelmiş, ikisinin elinde dolu dolu poşetler.
"Yuh kızım, bütün merkezi mi aldınız! Bunlar ne!"
"Ayy, Aliş yaaa... Yani dua et, bugün aceleye geldi alışverişim, normalde ben bunun üç katını alırım." dedi gözlerini devirerek.
Didem hemen aramızda olduğunu unutturmamak için, "Canım bak sanada birşeyler aldım."
"Sağol...da, ne gerek vardı şimdi?"
Selin benden uzak durmaya çalıştığını biliyorum, ama bu durumdan hiç hoşnut olmadığı, gözlerinden okunuyordu.
Didem poşetlerin birtanesinden bir bluz çıkartıp üstüme tuttu.
"Aliş, bu sana çok yakışır." dedi ve yanağıma bir öpücük kondurdu.

SELİN YILMAZ

Önümdeki manzaradan gıcık oldum be Emre'nin elini tutup, "Hadi Emreciğim, birşeyler yapalım." dedim. Tuğçe anında beni gözleriyle öldürecek gibi baktı.
"Olur, aşkım."
Tuğçe'nin bu duruma gıcık olduğu ap açık ortadaydı. Ama ben keyif aldım, onun o iğrenç yüz ifadesini gördükten sonra.
Emre ile bir kafeye gidip, birşeyler içtik. Emre kahvesini bitirdikten sandalyesini benim yanıma çekti be kollarıyla beni sarıp sarmaladı. Bu haraketini pek sevmedim, ama yapmasına izin verdim. Saçımı öptü, ve o öpücük yavaş yavaş yanağıma sonra dudağıma doğru indi. Kendimi geri çektim, ve oda kollarını geri çekti, ve saçlarımı kulaklarımın arkasına koydu.
"Tamam. Özür dilerim, etrafımızda başkalarının olduğunu unuttum."

***
Odamda müzik dinlerken aniden, nefesim kesildi yine ve burnum kanamaya başladı, odadan başım döne döne çıktım. "Anne. Nazlı. A-." dedim, ama sesim hiç çıkmıyordu, hiç kimsenin duymaması normal.
Dünya etrafımda dönüyordu, dengemi kaybettim, ve duvardan tutundum.
Merdivenlere geldim, ama gözüm korktu, basamakları çift görüyordum, o yüzden ilk basamağa oturup, burnumu tuttum. Elim kanla doldu.
Haluk abi, tam yukarı çıkacakken, beni gördü ve "SELİN!" diye bağrdı. Yukarı koştu ve beni hemen kucaklayıp odama götürdü.
Evdeki herkes Haluk Abi'nin bağırtısıyla, odama toplandı.
Annem hemen ilaçlarımı istedi, ve Aysun abla bir koşu mutfaktan kapıp getirdi.
İlaçlarımı içince biraz daha rahatladım, ve uykuya dalmam için yalnız bıraktılar beni.
Annem Nazlı ve Ali'yi yanımda bıraktı, birşey olursa yanımda birisi olsun diye.
Yaklaşık yarım saat yattıktan sonra, uyandım ve yatağımın diğer ucunda Nazlı, ve yatağımın yanındaki koltukta Ali oturuyordu.
"Nazlı? Siz hala buradamısınız?"
"Tabii ki hala buradayız, sana birşey olmasına izin vermem, ikizim." dedi ve anlımdan öptü Nazlı. Sonra telefonum çaldı. Komidin'in üstünden yavaşça aldım. Savaş arıyor... Savaş ne alaka diye düşündüm.
"Efendim Savaş?"
"Şey... Selin, Nazlı'yı birkaç sefer aradım ama açmadı? Yanındaysa, aşağı bahçeye gelmesini söyler misin?"
"Tabii, hata hemen gönderiyorum." dedim ve telefonu kapattım.
"Nazlı Savaş seni bahçede bekliyor" dediğimde Nazlı'nın yüzünde tuhaf bir gülümseme belirdi, sanki hayal dünyasından çağırıyorlarmış gibi.
Nazlı'yı gönderdikten sonra Ali ve ben yalnız kalıyoruz.

ALİ MERTOĞLU

"Hadi, bir oyun oynayalım." dedim, bir anda. Selin ile tek böyle iletişim kurabilirim diye düşündüm.
"Olur." Beynimi okumuş gibi "Doğruluk mu, cesaret mi? Onu oynayacağız değil mi?"
"Evet. Pekala, bayanlar önden."
"Tamam."
"İstanbuldan, hariç başka nerede yaşamak isterdin?"
"Bilmem, hiç düşünmedim, ama galiba bu evden çok uzak bir yerden."dedim gözlerimi kaçırarak.
"Neden?"
"Dıııtttt, soru bitti. Şimdi benim sıram. İstanbul'mu güzel, İzmir mi?"
"İki şehirinde, ayrı ayrı güzellikleri var ama birtane seçecek olursam, İzmir."
Gülümsedim.
Selin'in sırasıydı "Didem'le aranızda tam olarak ne var?"
"Bilmiyorum. Bende tam bilmiyorum."
"Aşk olabilir mi?"
"Değil, eminim bu aşk değil...
"Hoşlantı?"
"Bir dakika kaç soru oldu bu? Benim sıram Selin hanım.
Hani sen ilk hastaneye gitmeden önce bayıldın ya?"
O anı hatırladıkça kötü olduğunu görebiliyorum, ama merak ettiğim birşey vardı.
"Bana ne diyecektin?"
"Başka soru olmuyor mu?"
"Hayır, ben ne sorarsam cevap vereceksin. Yalansız."
"Önemli birşey değildi zaten. Boşver."
"Selin..."
"Şey... Sen benim. Benim, benim için uzaydaki mavi gözlü çocuksun, diyecektim." dedi, sacını omuzunun arkasına atarak.

SELİN YILMAZ

Ali sandalyeden kalkıp yanıma yatağa oturdu.
"Selin..." dedi gözlerimin içine bakarak, ama ben gözlerimi kaçırdım.
"Sende benim için 'koca gözlü kız'sın."
Ellerimi yavaşça tuttu ve ben bu sefer itiraz etmedim. Cesaretimi toplayıp maviş maviş bakan gözlerine baktım.
O 'Selin' dedi ve ben 'Ali' dedim aynı anda.
Ali başladı konuşmaya.
"Selin... Benim canım yanıyor seni Emre ile görünce. Deli oluyorum." Bir iç çekip, elleriyle tarafı saçını arkaya doğru ve devam etti. "Ben sana kendimi kaptırdım. Kurtaramıyorum kendimi. Ben- ben galiba sana aşık oluyorum." Dedi, içim titredi ve ben bir saniye bile beklemeden başladım konuşmaya. Gözlerim dolmaya başladı.
"Ali... O maviş maviş bakan gözlerinim içinde kayboldum. Yolumu bulamıyorum, ve galiba bulmakta istemiyorum. Artık ne olacaksa olsun. Yeter." Dedim ve Ali boynumdan tutup beni kendisine çekti.
"Seni seviyorum." diye fısıldadı kulağıma. Küçük bir kahkaha attım, ve bende aynı şeyi kulağına fısıldadım.
"Seni seviyorum."
Sonunda, dudaklarımız kavuştu hasretle, sanki bin senedir bekliyormuş gibi. Sanki kalbim diğer yarısını bulmuş gibiydi. Karnımda kelebek uçuşuyordu. Nefessiz kaldığımızda ikimizde dudaklarımızı ayırdık, ve Ali kelebek öpücükleri kondurdu boynuma, özlemle. Gözlerimi kapattım ve bu anın hiç bitmemesini umdum, ama  kapattığım an gözümden bir damla yaş aktı. Ali o damlayı dudağıyla durdurdu. Ve sonra yüzümü tutup yeniden kavuşturdu dudaklarımızı, ellerimle yüzünü kavrayıp, sıkıca tuttum. Sonra dudaklarımız ayrıldı,ve anlımızı birleştirdik.
"Ali..."
"Şştt."
"Ali... Yanlış yapıyoruz."
Ali kafası kaldırıp, kaşları çatık bir şekilde bana baktı.
"Kime göre, neye göre yanlış yapıyoruz Selin?"
Dayanamadım ve ağlamaya başladım.
"Ali... Annem ve baban evli. Bu duyulursa, çok kötü şeyler olur, farkında değilsin..."
"Belkide hiç farkında olmak istemiyorum. Belki herşeyi boşvermek istiyorum."
"Ama.." diyebiliyorum sadece, çünkü Ali yeniden dudaklarıma yapışıyor...
"İkizim..!" diye bir ses duyuyorum, ve dudaklarımız ayrılana kadar, kapı açılıyor...
Ali ve benim gözlerimiz büyüyor adeta, ve birbirimize bakıp, kafamızı kapıya doğru çeviriyoruz.
#Hakan Tunçbilek~ Yüzün Güneşe Baksa#

Mavi GökyüzüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin