Sezonu Yeni Açıyoruz...

692 39 5
                                    

SELİN YILMAZ

"Baba?" dedim. Sesim titremeye başladı. Mezar taşına baktım, ve ellerimi hızla çektim. Gözlerimi silip, yeniden karşımda duran adama baktım.
"Baba?" dedim tekrar.
"Kızım, ben geri geldim." dedi. Kollarını açtı, sarılmam için. Bir adım attım.
Şok olmuş bir şekilde, mezar taşına baktım yine. Sonra yeniden arkamı döndüm. Gitmişti. Ortalıkta kimse yoktu. Yine tektim. Hıçkırıklara boğuldum. Aklıma babamı nasıl ölü bulduğumuz geldi.
"Anne hadi!"
Evden okula diye çıktık yola. Babam yoktu. Gideli tam üç buçuk ay geçmişti. Hava güzeldi, ve üçümüz el ele tutup yürüyorduk. Annemin bir elinde Nazlı, diğer elinde ben. Gözleri hüzünlü, beyni yorgun, öğretmendi. Okulun bahçesine girmeden, yerde yatan bir adam gördük.
"Baba?!"
Koştum hemen. Eğilip baktım, yerdeki adama, evet babamdı. Yerde öylece duruyordu, bedeni buz kesmiş, kalbi atmıyordu. Kalp krizimi? Diye düşündü, altı yaşındaki ben. Evet kalp kriziydi. Dudakları soğuktan morarmış, sabit duruyordu yerde. O anla ilgili sadece tek birşey kalmıştı aklımda... Annemin "Zafer!" diye çığlıkları...O gün ben büyüdüm. İşte ben asıl o gün büyüdüm. Babasız kaldığımda anladım, babanın ne demek olduğunu. Nazlı ve anneme o gün daha fazla kenetlendim. Onlarda beni hep şımartırdı. Belki de ben bu yüzden hâlâ çocuk gibiyim...

***
Babamı yine orada kimsesiz bırakıp, otele döndüm. Belli ki kimse yokluğumu fark etmemiş. Tam yatağa uzanacakken, annem odaya girdi.
"Kızım hadi Nihal bugün taburcu oluyor, hastaneye gideceğiz."
"Tamam kalktım."
Gözlerimi kaçırdım annemden, ama o fark etti.
"Bana bak. Ağladın mı sen!?"
Ellerim istemsizce kolyeme gitti.
"Hayır."
"Ağlamışsın. Ne oldu kızım?"
"Birşey olmadı anne..."
Annemi sonunda atlatınca, taksiye binip hastaneye gittik, ve çoktan hazırlanmış bir Nihal abla gördük.
Yüzüne can gelmiş gibiydi. Gülüyordu.
"Tekrar geçmiş olsun Nihal ablacığım."
"Sağol Selin'im."
Üzgünlüğümü fazla belli etmek istemediğimden, bir köşede oturup onları izledim.
Anne, hiç mi aklına gelmiyor babam? Yarın doğum günü, hiç mi gelmiyor?
Düşüncelerimden Nazlı'nın gelmesiyle sıyrıldım.
"Neyin var?"
"Hiç."
"Selin.."
"Nazlı birşeyim yok." dedim, yüzümü ovalayarak.

ALİ MERTOĞLU

Aklımın bir köşesinde Haluk efendinin dedikleri, diğer köşesinde Selin'in doğum günü için yapacağım sürpriz... Odada fırıldak gibi dolanıyordum, taa ki Selin beni arayana kadar.
"Selin?"
"Ali..."
Sesi kötü geliyordu.
"Selin ağlıyor musun sen?"
"Ali.."
"Selin ne oldu?!"
"Ali... Ben, ben babama gittim bugün. Tam 11 sene sonra, ilk defa..."
"Selin iyi misin? Geleyim mi?"
"Hayır Ali. Gelme. Ya annem ve Nazlı gil... Böyle hayatımızda sanki hiç Zafer diye birisi yokmuş gibi davranıyor. Bugün babamın doğum günü, ve tek kelime etmediler!"
"Şey... Emin misin gelmemi ister misin? Hemen gelirim."
"Hayır Ali. Gelme. Sadece... Ali benim kapatmam gerek. Bu arada belki erken döneriz. Nihal abla hastaneden taburcu oluyor bugün."

Selin yokken, hayatımın ne kadar boş ve yavaş geçtiğini anladım.
Sonra bir telefon geldi.
"Anne?"
"Oğlum? Nasılsın?"
"Beni kovduğundan beri iyiyim."
"Oğlum ben seni kovmadım."
Derin bir nefes aldım.
"Ne var?"
"Sesini duymak istedim. Merak ediyorum seni, uğramıyorsun hiç."
"Pardon anne ama, istenmediğim yerlere gitmem ben." deyip telefonu kapattım.

SELİN YILMAZ

***
Gözlerimi açtığımda, olmak istediğim yerdeydim. Yeniden İstanbulda ve Ali'nin kolları arasında. Gözlerimi öfeleyip, saate baktım. 7:26. Kafamı yeniden yastığa gömüp, gözlerimi kapattım. Ama bu sadece günlerden pazartesi olduğunu hatırlayana kadardı. Gözlerim bir anda fal taşı gibi açtım.
"Ali! Ali! Uyan!"
Ali yavaşça, gözlerini açtı.
"Okul var bugün. Hadiiii!"
Ali'nin üstünden atlayıp, gardrobuma koştum. Sanki kendi kıyafetlerimi giyecekmişim gibi açtım, ama askıda duran üniformayı gördüm. Elime alıp, yüzümü buruşturdum.
Offf yaaa. Neyse bari, eteği miniymiş.
Elimdeki üniformayı, berjerin üstüne koyup, yeniden Ali'ye döndüm.
Tek kaşımı kaldırdım, ve komodinin üstünde duran su bardağına baktım. Yavaşça elime alıp, Ali'nin kafasına döktüm. Yüzünü buruşturarak, kalktı.
"Ne yapıyorsun kızım!"
"Kalkmadın. Geç kalacağız hadi."
Ali yüzünü silip, ayağa kalktı. Gülmüyordu.
"Kızdın mı?" dedim, çocuksu bir tavırla. Anında o yüzündeki ciddiyet silindi ve yerine bir gülümseme yerleşti.
"Ya ben sana nasıl kızayım ya." deyip, dudaklarıma uzandı.
Elimi göğüsüne yerleştirip ittim.
"Geç kalacağız."
"Of be tamam. Giyinmeye çıkıyorum."
Ali odadan çıkınca, bende berjerin üstünde duran üniformayı yeniden elime alıp, aynanın karşısına geçtim.

Okulun ilk günü olduğu için, havalı bir giriş yapmak istedim. Saçlarımı açık ve dalgalı bıraktım. Çok doğal ama iddialı makyajımı'da bitirdikten sonra, deri montumu üstüme geçirip aşağı indim.

"Günaydın."
Masadaki herkesten 'günaydın' alınca, yerime oturdum. Nazlı, ben ve Peri, üçümüzde aynı üniformayla oturuyorduk. Onlar bana bakıyordu, ben onlara.
Tabağıma sadece iki parça peynir alıp, onları didiklemeye başladım.
Tam dalıp gitmişken, dizimin üstünde duran telefonum titredi. Kimseye çaktırmadan, baktım.
Üniforma güzeli 😉 ~ Ali.
Kafamı kaldırıp, bana yarım ağızıyla gülen Ali'ye baktım. Gözlerimi diktim ona.
Sonra yavaşça bende ona bir mesaj yazdım.
Sende o gömleğini hiç giymeseydin?
Mesaj gördüğü anda, kafasını bana kaldırıp baktı.
O ne demek şimdi?~ Ali.
Her kelime sonrasında etrafıma baktım.
Diyorum ki, hiç giymeseydin gömleği, boşuna kirletmişsin. Az daha açsaydın yakasını yani. Maşallah  göğüsün meydanda.
Ali mesaj okuyunca, ağızını kapattı gülmemek için. Sonra inadıma bir düğme daha açtı.
Şimdi nasıl?~ Ali.
Gözlerimi devirdim.
Ali kapat şu düğmeleri! Fena yaparım seni! Diye bir mesaj daha attım. O arada herkes masadan kalktı.
"Gidiyor muyuz?" dedim, dünyadan bir haber.
"Evet hadi."

Okulun ilk günü olduğu için Ali'de bizimle geldi.
Arabadayken Ali'yi bakışlarımla öldürdüm resmen.
Çok yüksek sesli öksürerek, düğmelerini işaret ettim. Bir tane daha açtı. Kaldı üç düğme.
AY BEN GEBERTİRİM BUNU.
Tam gözlerimi devirirken, araba aniden fren yaptı.
"Geldik." dedi Haluk abi.
Hepimiz arabadan inip, etrafımıza baktık.
Haluk abi işe geç kaldığından, ve annemde öğretmenlerle tanışacağı için, aramızdan hemen ayrıldılar.
Bunu hemen fırsat bilip, Ali'yi kenara çektim.

"Ne yapmaya çalışıyorsun?"
"Seni deli etmek... Hoşuma gidiyor." dedi gülerek.
Ali'yi kendime çekip, düğmelerini kapatmaya başladım.
"Şimdi etrafta o kadar insan olacak, bakacak hepsi. Sinirimi bozma."
"İnsan mı? Kız mı?" dedi.
Ellerimi düğmelerden çekip, geriye bir adım attım.
"Kız. Evet kız olacak. Etrafta bir sürü, erkek avcısı kız olacak. Hepsi sana bakacak. Hazır taş gibi çocuğu yakalamışken, kene gibi yapışacaklar."
Ali karşımda durup, sakallarını ovalamaya başladı.
"Sabah sabah bu ne kıskançlık, üniforma güzeli?"
"Ali... Bu düğmeleri eğer ki bir daha açık görürsem..." dedi, işaret parmağımı sallayarak.
"Açık görürsen?"
Ellerimi göğüsümde kavuşturdum.
"Açık görürsem... Önce sana bakan kızların gözlerini oyarım, sonra senin o maviş maviş, masum bir kedicik gibi bakan gözlerini oyarım." Cümleye devam ederken, zil çaldı.
Iyyyy. Hiç özlememişim.

#Beni Azad Et~ Güneşin Kızları#
Ali'nin yanından ayrılıp, bahçenin köşesinde duran Nazlı ve Peri'ye döndüm.
"Hadi kızlar."
Peri ortamızda, yürümeye başladık.
Rüzgar nedeniyle, saçlarımı havalanmıştı. Okula adım atmadan önce, yüzüme sexy bir bakış takıp, girdim. Up uzun bir koridorda yürümeye başladık. Ortada duran herkes, kenara geçip, üçümüze baktı.
Yüz ifademi, asla bozmadım.
Tüm erkekler bize, yani bana bakıyordu. Bu azda olsa işime geldi.
Yürümeye devam ettik. Sola döndük. Sağa döndük. Yürüdük.
"Bunlar bize niye bakıyor?" dedi Peri.
"Devam ederlerse birisini pataklayacağım." diye ekledi Nazlı.
"Güzeliz de ondan." dedim, saçımı arkaya atarak.
En sonunda bir sınıfın önünde durduk.
"Hadi Peri, derse."
Peri'yi sınıfa geçirdikten sonra, Nazlı ve ben az daha yürüdük.
"Yok ben kafa göz dalacağım birisine."
"Rahat ol ikiz. Sezonu yeni açıyoruz..." dedim gülerek.

Mavi GökyüzüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin