Sen gittin, ben geldim.

813 45 15
                                    

SELİN YILMAZ

"Uğur uyan!"
Uğur'u yerde görünce Çiğdem ve ben hemen panikledik.
Etraftaki insanlar kılını bile kıpırdatmadı. Çiğdem ağlamaya başladı.
"Abi uyan!"
Uğur'u biraz daha tartakladıktan sonra, gülmeye başladı. Meğerse şaka yapıyormuş. Donakaldım.
Ne?
"Uğur?" dedim şaşkınlıkla.
Kendisi gülmekten cevap veremedi. Çiğdem ve ben hiç tereddüt etmeden, Uğur'a vurmaya başladık.
"Pislik! Salak! Ne yaptığını sanıyorsun? Komik mi bu şimdi?"
Çiğdem ve Uğur ani çıkışım karşısında sessiz kalmayı tercih ettiler.
"Tamam ya sakin ol, bu kadar korkacağını tahmin edemedim, özür dilerim." dedi Uğur, kolumu tutarak.
Gözlerim doldu. İşaret parmağımı sallamaya başladım.
"Sakın bir daha böyle birşey yapma. Sakın. Ne yani komik miydi bu şimdi? Kim güldü?"
Yerdeki savrulmuş poşetleri elime alıp, arabaya sinirli bir şekilde bindim.
Komik miydi? Salak.
Çiğdem ve Uğur'da arkamdan geldiler, ama bu sefer Çiğdem'in arka koltuktaki yerini ben aldım.
"Selin ben gerçekten özür dilerim, bu kadar etkileneceğini bilseydim, yapmazdım. Şaka amaçlı yaptım ben."
"Dikkat et de, senin şaka dediğin konular, başka insanların hassas konuları olmasın." dedim, ellerimi göğüsümde kavuşturarak.
Uğura kapak olmuş lafımdan sonra, kendisi arabayı sessizce çalıştırdı ve sürmeye başladı. Çiğdem'de arabadaki sessizliği bastırmak için radyodan bir İngilizce şarkı açtı.
Yol boyu hiç kimse birşey demedi.

Eve ulaştığımızda, ağızımı bıçak açmadı, ve direk odama çıktım.
Poşetleri yere bırakıp yatağa uzanıp ağlamaya başladım.
Odaya Uğur girdi.
"Selin ben özür dilerim."
Yatakta yavaşça doğruldum, ve göz yaşlarımı sildim.
"Bende ani çıkışım yüzünden özür dilerim, çok bağırdım."

#Yine Mi Hazan Vakti? ~ Gülşah Tütüncü#
"Artık anlatır mısın?"
"Anlatacak birşey yok ki."
"O konu senin hassas noktan belli ki, hadi anlat."
"Babam da öyle... Yani, babam da öyle kalp krizi geçirip öl-..." Cümlemi bitiremeden ağlamaya başladım.
"Şşt. Tamam anlatma." dedi Uğur, kafamı göğüsüne bastırıp, saçımı okşayarak. Hıçkırıklara boğuldum.
"Babam o- o- o şekilde öldü. Okuldan eve gidiyordum, kapının önünde yatıyordu. Kıpırdamıyordu. Buz kesilmişti."
"Annene onu yaptıktan sonra değil mi?"
"E-evet. Yani öyleymiş. Bu yüzden bir yanım ondan nefret etsede, bir yanım ona hasret kalıyor, özlüyorum ben babamı Uğur."
Bir süre sessiz kaldık, odayı sadece benim hıçkırıklarım dolduruyordu.
"Özür dilerim Selin. Ben bu kadarını bilmiyordum."
"Biliyor musun, ben her gece yıldızlara iyi geceler derim, çünkü annem bana küçükken birşey demişti. Her ölen insan, bir yıldız olur. Benim babamda bir yıldız oldu. Ondan nefret etsemde, veda edemeden uyuyamıyorum. Ben kaç kere babamın yanına gitmeye çalıştım, bir yıldız olmaya çalıştım haberin var mı? Ya ben babamı çok özlüyorum... Böyle küçükken, bazı çocukları babalarıyla parkta görünce, o çocuklardan nefret ederdim. Benim babam niye yok diye herkese sorardım."
"Hiç bir çocuk- her ne olursa olsun- babasından nefret etmez, edemez. Sen hiç etle tırnağı ayırabildin mi?"

ALİ MERTOĞLU

Geceye son verme kararı aldık.
"Hadi yeter bu kadar beyler."
Yedinci ve son bardağımı fondipleyip ayağa kalktım. Sesler yankı yaptı, etrafımdakiler dönmeye başladı, gözlerim karardı. Masaya tutunup, başımı tuttum.
"Ow başım." Gözlerimi kırpıştırdım. Sonra yavaş yavaş adım atmaya başladım.
Dışarı çıkınca, ayazdan donmuş valeye zar zor taksi çağırmasını söyleyebildik.
Bir kaç dakika sonra, gözlerimi delercisine parlayan ışıkları gördüm. Taksiye hepimiz binip, Emre'nin evine gittik.

Kapının önüne geldiğimiz zaman, ben hemen dışarı atlayıp bağırmaya başladım.
"Nazlı! Nazlı! Senin o kardeşin var ya o kardeşin! Ben ona aşığım kızım! Seviyorum lan ben! Gelecek o buraya!" diye bağırmaya başladım, evin önünde.
Nazlı ve Tuğçe'de dışarı şaşkınlıkla çıktı.
"Ali? Iyyy sarhoş mu oldun sen? Geç içeri! Ne bağırıyon ayyaşlar gibi? Gerçi ayyaşlardan pek farkınız yok şimdi ama..." Nazlı Savaş ve beni içeri götürdü, Tuğçe'de aynı şekilde Emre'yi.
"Dünya dönüyor." dedim gözümü yere sabitleyerek.
"Döner tabi, kaç bardak içtiniz?"
"Öyle pek fazla bir şey içmedim ya, sadece şey... Ne kadar? Şey... Altı'dan sonrası.. O kadar içtim." dedim sadece iki parmak kaldırarak.
Sonra gözümü televizyona sabitleyip, gülmeye başladım. Böyle, gözlerim yaşlar gelmeye başladı.
"Neye gülüyorsun?"
Parmağımla televizyonun yanındaki rafı gösterdim.
"Anlaşıldı, kalk hepiniz yatağa..."
"Bencede..." dedi Tuğçe.

Mavi GökyüzüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin