SELİN YILMAZ
Ayaklarım parkelere zorla bastı. Dolabıma yürümeden önce kendimi aynada bir kere süzdüm.
Saçlarım bağımsızlığını ilan etmiş, pijama askım düşmüştü.
Gözlerimi öfeleyip dolabıma yürüdüm.
Kapağı açtığımda yapışkan bir kağıt gördüm. Elime aldım.
Beyaz elbiseni giy. O seni prensesler gibi gösteren var ya. Sana yakışacağından eminim ;).
Yüzüme bir gülümseme yerleşti. Ali'nin bahsettiği elbiseyi elime aldım ve aynada kendime tuttum.
Elbisenin iç tarafında başka bir kağıt fark ettim.
Aaa hadi ama. Bu elbiseyi giydikten sonra banyoya git.
Anında pijamalarımdan kurtuldum ve elbiseyi geçirdim üstüme. Askılarını düzelttikten sonra banyoya ışınlandım resmen.
Aynanın önünde duran makyaj çantasına baktım. Bir kağıt daha.
Fazla bekletme beni, özlüyorum seni.
Çantayı açıp içinden bir allık çıkarttım. Tam yanağıma sürecekken aynanın yansımasından bir kağıt daha gördüm.
Dışarda seni bir araba bekliyor... Gülümsedim ve allığıma devam ettim. Dudaklarıma'da hafif renk kattıktan sonra, ayaklarıma beyaz bir ayakkabı geçirip çantamı aldım. Hiç kimseyi uyandırmadığımdan emin olunca hızla kapıya yöneldim.Işıklar sanki gözlerimi delmek istercesine parlıyordu. Şoföre bakmadan taksiye bindim. Kafamı kaldırdığımda dikiz aynasından şoförün kim olduğunu gördüm.
Tıpkı şoför gibi giyinmişti. Tepesindeki şapkısını düzeltti ve gaza bastı.
"Emre?"
Sanki sesimi duymuyormuş gibi bir şey demedi.
"Emre nereye gidiyoruz?"
Yine cevap vermeyince pes ettim ve arkama yaslandım.
Bir süre sonra Emre tape'e bir CD taktı.
Sonra o huzur verici ses tonu geldi kulaklarıma.
Selin'im? Uykundan uyandırdığım için bana sinirlenmedin değil mi?
Güldüm sadece. Açtığım saçımı kulaklarımın arkasına koydum.
O beyaz elbisede eminim bir kainat güzeli gibi görünüyorsun. İyiki doğdun aşkım. Sen benim hayatım boyunca görmek istediğim bir rüyasın, ve ben o rüyadan asla uyanmak istemiyorum. Selin... Benim senden başka yolum yok. Sen yoksan ben kaybolurum.
"Varım." dedim sessizce. Fiziken yanımda olmasada ve duyamasa'da biz kalpten anlaşıyoruz.Bir müddet sonra araba durdu ve biz bir deniz kıyısındaydık. Emre hemen arabadan inip, kapımı açtı. Bana eşlik ederek beni yönlendirdi. Az ilerde bir baraka gibi bir yere girdi ve elinde papatyalardan yapılan bir taç ile çıktı. Kafama taktım. Rüzgar nedeniyle elbisem uçuştu. Ne kadar benimde için ürpersede umurumda değildi. Saçlarım ahenkle dans etti.
"Emre Ali nerede?" Sorumu cevaplamadan önce yanımdan ayrıldı.
Deniz kıyısının ortasında kaldım. Etrafıma baktım. Midem kasıldı. Bir anda bacaklarım titredi.#Murat Boz~ İyiki Doğdun#
Yerde duran mum ve gülleri takip ettim. Bu yol beni evime götürdü. Ali'ye götürdü. Siyah gömlek ve siyah pantolonla karşımdaki masada beni bekliyordu. Herşey bir anda yavaş haraket etmeye başladı. Sanki zaman yavaş yavaş duruyormuş gibi.
"Selin..."
"Ali..." Nedensiz bir şekilde gözlerim doldu. Kafamı kaldırıp derin bir nefes aldım.
"Hayır şimdi değil..." dedim kendime, ve yeniden o mavi gözlere baktım. Bir anda tüm bedenim maviye bulandı. Yerinden kalkıp yanıma geldi. Karşımda durdu ve beni dudağımdan öptü. Nefesi nefesime karıştı.
"İyiki doğdun Koca Gözlü Kız..."
Dayanamayıp kafamı kaldırdım ve bu sefer ben dudaklarımı dudaklarına bastırdım. Dudaklarımız ayrıldığında kollarımı boynuna doladım.
"Teşekkür ederim. Teşekkür ederim Uzaydaki Mavi Gözlü Çocuk..."
Sonsuza kadar orada kalabilirdim. Orada ben kendimi güvende hissediyordum. Orada tüm benliğim de bedenim kadar maviye bulandı.Elimden tutup masaya götürdü beni. O siyah gömleğin içinde bile, o karanlıkta bile, o mavi gözleri parlıyordu.
Sandalyemi çekince oturdum. Kafamdaki papatyadan yapılmış taçı düzelttim ve karşımdaki maviliklere baktım.
"Ya şey ya... Tam saat on ikide yapacaktım bunu ama sizin bir geleneğiniz varmış. Nazlı söyledi. Annen ve Peri geliyormuş tam on ikide. Bozmak istemedim."
"Sen yanımda olduktan sonra saatin bir önemi yok. Hiç birşey umurumda olmuyor..."
Etrafına baktı Ali ve sonra yeniden bana baktı.
"Ç-çok güzel olmuşsun." dedi, gözlerini bir an olsun gözlerimden ayırmadan.
"Sende çok yakışıklı olmuşsun..."
Aramızda ilk defa bu kadar garip bir hava vardı. İkimizde birbirimize bakıyorduk. Sözlerimiz değil gözlerimiz konuşuyordu.
"Aklına nerden geldi bu kadar şey?"
"Selin'in Ali'siyim ben kızım. Böyle şeyler düşünmeyeceğim de, ne yapacağım? Senin gibi bir sevgiliye az bile."
"Sana aşığım ben Ali."
"Sana bayılıyorum."Ağızımıza bir kaç lokma bir şey attıktan sonra denizin ucunda yürümeye başladık. El ele. Ayaklarımdaki sandaletleri masanın yanına bırakıp yürümeye başladım.
Rüzgar esti ve benim bedenimdeki tüm hücreler bir anda ürperdi. Kollarımı göğüsümde birleştirdim, ve o an Ali yeniden masaya koştu.
"Ali?"
"Geliyorum,"
Elinde bir ceketle geldi. Omuzumun üstüne koydu. Yüzüme bir gülücük yerleşti.
Sessizce yürüdük, ve bir iskeleye ulaştık. Rengarenk lambalar asılmıştı. Bir kaç mum ve yine güller yerlerdeydi.
O akşam gülümsemem yüzümden hiç eksilmemişti.
"Ali ya,"
"Gel hadi." derken bir sandala bindi.
Elini uzattı binmem için. Üzerimdeki ceketi bir elimle tutarak, diğer elimi sandala bineyim diye Ali'ye uzattım.
Ali'nin karşısındaki yeri alınca, kürekleri çevirmeye başladı.
Elimi çeneme koyup sadece onu izledim.
"Delisin sen."
"Senin için deliyim."
Denizin ortasında durduk bir anda.
"Neden durduk?"
Sorumu cevaplamdan ayağa kalktı ve sandal hafifçe sağa kaydı.
Cebinden kırmızı bir kutu çıkarttı.
Hayır... Hayır... Yüzük olamaz. Yüzük için çok büyük bir kutu. Yani olamaz değil mi? Yok ya. Olmaz olmaz.
Kutuyu açıp içindeki kolyeyi bana gösterdi.
"Ali bu çok güzel!"
Kolyeyi kutudan çıkarmadan elime aldım. Üzerindeki yıldızda gezdirdim parmaklarımı.
"Aslında ben gezegen şeklinde birşey aldım ama sonra bunu gördüm, dedim ki Selin bunu daha çok beğenir. Beğendin değil mi?"
"Ali saçmalama! Ne beğenmesi, bayıldım!"
Kutunun içinden kolyeyi çıkartınca bende otomatikman saçımı kaldırdım.
Arkama geçti ve kolyeyi taktı, ardından boynuma bir öpücük kondurup yerine geçti. Elinden tutup yanına geçtim, kollarımı beline sardım ve kafamı boynuna göndüm.
"Seni hak edecek ne yaptım ben?" dedim gözlerim kapalı. Kokusundan sarhoş olmuştum. Birşey demedi ama güldüğünü fark ettim. Dudaklarımı dudaklarına bastırdım ve hâlâ dudaklarımız kenetlenmişken sandalda yere oturduk.Gözlerimi açtığımda güneş gözümü deldi. Kafamı Ali'nin boynundan kaldırdığımı fark ettiğimde bir an, dün yaşadığımız herşey aklıma geldi.
"Seni seviyorum adamım. Seni seviyorum Uzaydaki Mavi Gözlü Çocuk. Sen hep yanımda ol, sen hep benim bitmeyen rüyam ol. Sen hep benim ol. Hep bana ait ol."
Dedikten sonra Ali gülmeye başladı.
Omuzunu delercesine vurdum.
"Ya piiiis. Sen beni mi dinliyordun?"
Bir anda beni kendine çekti.
"Seni seviyorum kadınım. Seni seviyorum Koca Gözlü Kız."
Gülümseyerek dudaklarını öptüm.
O an aklımdan geçen tüm haylazlıkları silip anın etkisiyle kafamı yeniden göğüsüne gömdüm.***
"Üff anne tamam ama!" dedik ikizim ve ben. Yani doğum günü kızlarıyız, bir bıraksında hazırlanalım.
Kendime son bir kez aynada baktıktan sonra dün gece yüzünden gözlerimin altında beliren morlukara bir kez daha müdahale ettim. Dalgalı saçlarımı omuzumun arkasına savurup odadan çıktık ve karşımızdaki duran ev ahalisiyle göz göze geldik.
"İyiki doğdunuz"ları aldıktan sonra Ali'yle göz göze geldim.
Dudaklarını dişliyordu. Sadece dudaklarını oynatarak bana 'yakıyorsun' dedi.
Ev ahalisi partiye gelemeyeceği için onlarla ufak bir kutlama yaptık.
***
Müzik kulaklarımı delmeye başlamışken, sahnede bir ses duydum. En sevdiğim ses. En sevdiğim mavi. Sahneye döndüğümde o mavilerle buluştum. Hazırlanmış, benim için şarkı söyleyecekti. Gitarı elindeyken ayrı bir hava katıyor. Bana bir öpücük gönderdikten sonra şarkıyı söylemeye başladı.Bölüm Sonu...
Umarım beğendiniz. Alttaki yıldıza basıp, iki kelimede olsa yorum bırakmayı unutmayın! Görüşmek üzere :) :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mavi Gökyüzü
Genç KurguAli ve Selin iki küçük çocuk gibiler, ikiside hoyrat, ikiside masum... Güneşin Kızları'dan #AlSel'in aşk dolu hikayesi sizlerle. Umarım beğenirsiniz, beğenilerinizi, ve yorumlarınızı atmayı unutmayın.❤️❤️