"Gidiyorum"

990 46 10
                                    

ALİ MERTOĞLU

"Selin..." dedim, kısık bir sesle.
Başka ne diyebilirdim ki?
"Benim hakkımda başka neler düşünüyorsun? Hevesli, ucuz, egolu, or-"
Sus Selin. Sakın devam etme. Etme aşkım. Sen bu dünyada en güzel gülüşe sahip, en güzel kokulu, en kibirsiz, en masum, en...
Düşüncelerimden, gençlerin odaya gelmesiyle sıyrıldım.
"Selin? Neler oluyor? Bağrışmanız taa içeri kadar geldi."
"Yok birşey."
"İkizim, var birşey."
"Yok dedim Nazlı!"
Selin Nazlı'nında üstüne gelmesinden iyice sinirlendi, ve yerde gördüğü eşyalarını alıp, odadan çıktı.
Bir kaç saniye sonra dış kapının 'pat' diye kapanmasını hepimiz duyduk.
Etraftakilerini umursamadan, yatağa oturup, yüzümü ellerimle kapakladım. Selin'in yattığı yastığı alıp kokladım.
"Aşkım..." diye fısıldadım, yastığın içine.
Bir insan hiç ilk bahar kokar mı? Çiçek gibi. Ferah... Mis...
"Ali artık neler olduğunu anlatır mısın?" dedi Tuğçe.
"Off, hep benim yüzümden. Dünde o hale benim yüzümden geldi."
"Ne? Ali şunu baştan doğru düzgün anlatır mısın?" dedi Nazlı, artık onunda sesinde öfke seziyordum.
"Biz bir oyun oynuyorduk," sakallarımı sıvazladım, ve Nazlı geldi yanıma oturdu. "İşte birbirimizi kıskandırmaya çalışıyorduk."
"Ee?"
"Kim gidip önce itiraf ederse, diğerinin bir hafta köleliğini yapacak. Ve..."
Nasıl anlatacağım ben şimdi?
"Ve... Dün ikimizde aynı mekanda, farklı kişilerle buluşmaya gittik."
"O ha... Aynı mekan, farklı kişiler... Ne geniş bir ilişkiymiş." diye lafa atladı Emre."
"Emre sus," dedim, kafamı kaldırıp. "Kalbini kırmayayım."
"Sonra... Selin'in buluştuğu adam ona iyice yaklaştı falan. E tabii bunu görünce tepemin tası attı, çocuğu dövdüm. Selin'de o arada onu bana karşı savunuyordu. Kavga ettik. Asla söylemek istemediğim şeyler söyledim."
"Ne gibi şeyler?" diye iyice detaya girmek istedi Nazlı.
"Off Nazlı. Kötü şeyler söyledim işte."
Nazlı gözlerini devirdi, sonra belimi sıvazlamaya başladı.
"Belli ki ikinizde birbirinizi kırmışsınız. Hak etmiş ama o çocuk."
Bu cümleyi kurduğu anda, gözlerimi ona diktim.
"Ne yani sen benim tar-"
"Hayır. Tarafsızım ben. Selin'de suçlu, sende suçlusun."

Nazlı ayağa kalktı.
"Tuğçe sanada sağol, bunca şeyden sonra, misafir ettin bizi."
"So- sorun değil."
Savaş, Nazlı ve ben, arabaya doğru ilerleyip, bindik. Eve gidecektik.

SELİN YILMAZ

Aptal.
Bir insan hem bu kadar iyi, hem bu kadar kötü nasıl olabiliyor? Allah kahretsinki evet! Evet ben hâlâ ona aşığım! Şu lanet olası, 'aşk' duygusunu bir türlü, söküp atamıyorum içimden. Ya, ben onunla ilgili hayaller kurarken, beyefendinin benim hakkımda düşündüklerine bak.
Aptal.

Düz yolda, artık yürüyemiyordum. Yüzümü sırılsıklam eden, gözlerimi bulanıklaştırıyordu. Yolun ucunda beklerken, hızlı gelen bir taksiye el uzattım.
Ama durdumu? Hayır. Sanki yokmuşum gibi, beni görmeden gitti.
Olduğum yerde durup beklemeye devam ettim. Elbette bir başka taksi geçecekti. Geçmedi, ama inat olduğumdan beklemeye devam ettim. Uzun bir bekleyişin sonucunda, beklediğim taksi geldi.
Bindiğimde adresi verip, kafamı cama yasladım. Elime telefonumu almaya korktum.
Kim bilir kim aradı. Ne kadar mesaj atıldı.
Cesaretimi toplayıp, telefonu açtım.
Ne bir arama, ne bir mesaj. Yüzümde nedense bir tebessüm belirdi. Burnumdan nefes verdim. Telefonu kapatıp yeniden çantama koydum.

# Aramızda~ Manevra#
"Geldik."
"Ne kadar?"
"80 lira."
Taksiciye bir 100 lira uzatıp; "Üstü kalsın." dedim.
Taksiden indiğimde, önümde kocaman bir spor salonu vardı.
İçeri girdim.
"Boks odanız boş mu?"
"Evet de..."
Ne! Ne 'evet de'! Ne! Kazulet! Çirkin, sevimli görünmeye çalışan, olamayan dudaklarını kırmızıya boyayan, erkek tavlamaya çalışan, resepsiyonda çalışan kadın! Ne!
"Ali Mertoğlu adına giriş yapın. Kendisi biliyor."
"Peki efendim. Hemen hazırlıyoruz."
Ne Ali Mertoğluymuş. Herkes adını duyunca bir kasıyor, bir panikliyor...
Odaya girdiğimde ayağımdaki kadın katillerini çıkartıp bir kenara fırlattım.
Elime eldivenleri takıp, kum torbasına sert bir şekilde vurmaya başladım.
Öfkemi bende böyle kusuyordum.
Vurduğum her defada o an aklıma geldi.
"Sende bu kadar hevesli ve ucuz görünme!" anı...
Her hatırladığımda daha da öfkelendim. Ellerim terledi. Ellerimdeki eldivenleri bir hızla çıkarıp, tüm gücümle duvara fırlattım. Kum torbasına vurmaya devam ettim. Belime kadar uzanan saçlarım, bir sağa bir sola doğru sallandı. Terledim. Ensemden yavaş yavaş terler akmaya başladı. Kolumdaki hayat kurtarıcı lastikle saçımı dağınık bir topuz yaptım. Giydiğim kot etek doğru düzgün bacaklarımı haraket etmeme izin vermesede, umurumda olmadı. Üstümdeki kısa üstün püskülleri aynı saçım gibi bir sağa bir sola sallandı.
O an...
İyice öfkelendim. Daha da hızlı vurmaya başladım. Ellerimde eldiven olmadığından ellerimdeki eklemler ağrımaya başladı. Hatta kırmızılaştı.

Mavi GökyüzüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin