İyiki Doğdunuz!

685 39 4
                                    

#Hakan Tunçbilek~ Yüzün Güneşe Baksa#

SELİN YILMAZ

Koridorun sonundaki sınıfa girdik. Zaten girmemizle, herkes gözlerini bize dikti. Sınıfın en arka köşesinde sarışın bir kızla konuşan Tuğçe'yi gördük.
"Selin! Nazlı!"
Gülüp yanımıza geldi hemen, ve yanında ayırttığı yerleri biz gösterdi oturmamız için. Çantamı omuzumdan indirip, masanın üstüne koydum. Saçlarımı sağ omuzumdan, sol omuzuma geçirdim. Üstümdeki deri ceket bir zaman sonra bunalttığı için, onuda çıkartıp sandalyeye taktım. Yakamı düzeltirken, hoca girdi sınıfa.
Hoca? B-b-bu mu hoca? N-nasıl yani?
"Merhaba çocuklar, ben Selim hoca."
Adamın içine düştüm adeta. Tuğçe ve ben birbirimize kesik bir bakış attık. Yarım ağızla gülümsedikten sonra, yerimize oturduk.
"Şimdi... Ben sizi daha tanımıyorum, o yüzden ilk sıradan başlayıp, son sıraya kadar isimlerinizi öğreneyim."
Dirseğim masayla bütünleşiyor, ve çenemi avucumun arasına aldım. Gülümseyerek, karşımdaki masada oturan Seline baktım. Şey, Selim hocaya...
Kara kaş, kara göz... Bıyık, gülüş, saçlar, gözler, burun, dudaklar, dişler, kollar, bacaklar, baklavaları da vardır şimdi. Böbrekler, dalak... Ay ne diyorum ben ya?
"Şey... Adınız ne?" diye bir ses gelince, anında düşüncelerimden sıyrılıp gerçek hayata döndüm. Saçlarımı kulağımın arkasına koyarak ayağa kalktım.
"Ben Selin. Selin Yılmaz."
"Memnun oldum."
Gülümseyip, yeniden hayal dünyama döndüm.
"Bende..."

"Evet... İlk dersimiz çok güzel geçti çocuklar. Yarın görüşmek üzere... Verdiğim notları da çalışmayı unutmayın. Çıkabilirsiniz."
Çocuk mu? Çocuk senin...
Masadan 'hoca'nın verdiği notları elime alıp, sınıftan hızla çıktım. Patlamaya hazır Tuğçeyle karşılaşınca, ikimizde patladık.
"Çok güzel!"
"Değil mi ya! Taş resmen." derken, hoca arkadan çıktı. Bize bir gülücük atıp, öğretmenler odasına doğru yol aldı.
"Duymuş olamaz değil mi?"
"Ay ne var be! Sanki yalan konuşuyoruz."
Nazlı'da Tuğçe ve benim dediklerime güldü ve kantine doğru indik.
Kantine girince, hâlâ tüm gözler bizim üstümüzdeydi. Ali, Savaş, ve Emre'nin olduğu masaya geçtik.
"Oo üç silahşörler gelmiş?"
"Aman sanki siz farklısınız."
Ali'nin yanına geçip, elimdeki notlara baktım. Sonra Ali'nin çayından ona sormadan bir yudum alıp kapıdı ikiye böldüm. Masadaki herkes bana baktı.
"Ne yaptın Selin!"
"Birşey yapmadım ki." dedim, yüzüme kedi maskemi takarak.
Yırtık kağıt parçalarını kalkıp, tam çöpe atacakken, Selim hocayı gördüm.
"Şey hocam!" dedim, elimi nedensiz bir şekilde kaldırarak.
"Efendim... Selin. Selin di değil mi?"
"Evet. Şey soracaktım ben size..."
"Dinliyorum,"
"Sizin bu verdiğiniz notlardan bir kopya daha var mı?"
"Verdim ya."
"Evet verdiniz ama işte, ben biraz dikkatsizim hemen kaybetmişim."
"Peki. O zaman ben bir tane daha çıkartır, sana veririm."
"Peki teşekkürler."

Teneffüsten sonra ki derse girdiğimizde ise hiç dinlemedim öğretmeni. Yeni aldığım deftere birşeyler karalıyordum.
Sonra bir anda kulaklarımı delecek yükseklikte bir ses geldi. Etrafımdaki herkes çantalarını alıp dışarı koştu. Yanaklarıma topladığım havayı püskürttüm.
"Hadi Selin."
"Siz gidin, ben Ali'yi bulacağım."
Kızlar yanımdan ayrıldıktan sonra, birisi kapıda belirdi.
"Üniforma güzeli?"
"Ali..."
Yerime iyice yerleştim, ve Ali'de geldi ve masamın üstüne oturdu. Kafamı yavaşça dizinin üstüne koydum.
"Bitkin görünüyorsun?"
"Okulun ilk günü ya, galiba biraz yoruldum."
Ali sakince saçımı okşamaya başladı. O an hiç oradan kalkmak istemedim. O anda sonsuza dek kaybolmak istedim. Bir ses geldi kapıdan.
Bizim tayfa gelmişti. Herkes bir yere geçip oturunca, kapıdan yüne bir ses geldi.
"Selin?"
Kafamı kaldırıp hemen karşımda duran Selim hocaya baktım.
"Efendim?"
"Notlar."
Ayağa kalkıp kapıya yürüdüm. Elinden nazikçe notları alıp gülümsedim.
"Teşekkür ederim hocam."
"Bir sonraki sefer daha dikkatli olursun artık." Hoca elini belime atıp ovaladı.
Ateş mi bastı?
Yanaklarımın kızardığını anladığımda hemen yanından ayrılıp, yerime geçtim. Çaktırmadan Tuğçenin bana yaptığı kaş göz haraketlerime baktım.
"Hocam derken?"
"Hoca işte Ali."
"Hoca," dedi sakallarını ovalayarak. "Nasıl hoca bu?"
"Aa adamın nesi var?"
"Herşeyi var işte, kıskanmayın. Çalışın sizinde olur." diye ekledi Tuğçe. Emre hemen ona ölümcül bir bakış attı.
"Nesini kıslanacağız bunun?"
Ali'yi daha fazla kızdırmak istemediğimden sustum. Ama gülmemek için zor tuttum kendimi.

Mavi GökyüzüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin