'Hevesli ve Ucuz'

982 49 17
                                    

ALİ MERTOĞLU

Selin'in o herife bir milimetre daha yaklaşmasına seyirci kalamazdım.
"LAN!"
Ancak bağırınca Selin'in dikkatini çekebildim.
"Ali?"
Masaya doğru iyice yaklaştım ve Kerem'in yakasını tuttuğum gibi havaya kaldırdım.
"LAN SEN KİMSİN BENİM SEVGİLİME ÖYLE YAKLAŞIYORSUN?"
"Ali bırak!"
"Selin kes sesini!"
Selinle kavga ederken, benden kurtulmaya çalışan Kerem'in yakasını daha da sıkı tuttum.
"Bana kes sesini diyemezsin!"
"SELİN SUS!"
"Bana bağırma!"
"SUS DEDİM, SUS!"
Selinle herkesin ortasında kavga edince, daha da öfkelendim. Tüm öfkemi Kerem'in yüzünde patlattığım yumrukta çıkarttım. Vurduğum gibi yere yapışan Kerem'in yanına eğildim.
"Bana bak. Seni bir daha Selin'in etrafında görürsem mahvederim. Anladın mı?"
Tam Selin'in kolundan tutup mekandan çıkacakken, kolumu tutan birisi oldu. Arkamı döndüm. Hazal. Off birde bu kız vardı değil mi ya."
"Ali, kim bu kız? Neler oluyor burada? Bir açıklama bekliyorum!"
Kolumu Hazal'dan kurtarıp, ona doğru yaklaştım. Nefesini tuttuğunu anladım.
"Ya bi' git ya. SA-NA-NE."
Selin'i tartaklayıp mekandan çıkartıncaya kadar kolunu bırakmadım.
"ALİ SEN NE YAPTIĞINI SANIYORSUN?!"
"Asıl sen ne yapıyorsun?"
"Biz bi' oyun oynuyorduk Ali. Bilmem farkında mısın?"
"Hayır efendim farkında değilim! OYUN MOYUN YOK ARTIK, BİTTİ."
"Oyunbozanlık yapıyorsun Ali."
"Ben mi? Ben mi oyunbozanlık yapıyorum?"
"Evet sen yapıyorsun. Hem itiraf etmiş kadar oldun."
Bu cümleyi sırıtarak söylemesi, sinir olan vücudumu daha da sinir etti.
"Sen hâlâ itiraf peşinde misin?"
"Evet ben hâlâ itiraf peşindeyim!"
"Al sana itiraf; SELİN BEN SANA DELİLER GİBİ AŞIĞIM, SENİ MANYAKLAR GİBİ KISKANIYORUM! Oldumu?! BUNU MU İSTİYORSUN?!"
"EVET BUNU İSTİYORUM! NE BAĞIRIYORSUN? SAĞIR YOK BURADA!"
"Selin sen hâlâ işin dalgasındasın. Öpüşüyordun adamla be!"
"Öpüşmüyordum Ali!"
"Birde öpüşseydin bari?"
"Sen böyle davrandıkça, gerekirse onu da yaparım."
"Yaparsın demek ki..."
"Evet yaparım. Hem ben onu öpmeyecektim ki, o bana yaklaştı!"
Gözlerinin dolduğunu fark ettim, ama kendimi susturamadım.
"Kimin kime yaklaştığı birşey değiştirmez! Eğer biraz mesafeli davransa-"
"NE DEMEYE ÇALIŞIYORSUN?"
"O KADAR HEVESLİ VE UCUZ GÖRÜNME!"
Selin bu cümlemden sonra, bana tokat attı. Yüzümdeki o acı hissi hakettim, ve bunun farkındaydım.
Aferin Ali.
#Burcu Tatlıses~ Ay#

SELİN YILMAZ

"Pislik..." dedim. Gözlerimden akan yaşları silip, geri içeri girdim. Çantamı ve montumu almak için. Mekana girdiğimde herkes gözlerini bana dikti.
Herkesin içinde güçsüz görünmekten nefret ediyorum!
"NE BAKIYORSUNUZ? MAYMUN MU OYNUYOR KARŞINIZDA? DÖNÜN ÖNÜNÜZE!"
Islak olan yanaklarımı tekrar silip, montumu ve çantamı alıp, mekandan çıktım.
Ali hâlâ kapıda bekliyordu.
"Selin."
İşaret parmağımı kaldırdım Ali'ye doğru.
"Sakın. Sakın tek bir cümle daha duymak istemiyorum," bir kaç adım attıktan sonra tekrar Ali'ye döndüm.
"Sen ne demiştin bana? Ucuz mu görünüyordum? Hevesli mi?" dedim gözlerim yaşlı ama hâlâ sırıtarak.
"Selin... Özü-"
Kafamı karanlık olan gökyüzüne kaldırdım. O da benim gibi ağlamaya başladı.
"HEYY MİLLET! BEN, SELİN YILMAZ, UCUZ VE HEVESLİ BİR KIZ GİBİ GÖRÜNÜYORMUŞUM!"
Yağmurun altında bağırırken, koluma birisi sertçe tutundu.
"Hanım efendi, mekanın önünde böyle bağıramazsınız. Hadi, bizede zorluk çıkartmayın, başka bir yerde kavga edin."
Ali o anda korumanın kolunu benden çekmek için yeltendi. Ama ben ani bir haraketle ikisindende kolumu kurtardım.
"Bırakın beni be!"

***
Yağmur daha da şiddetlenmişti ve ben hâlâ karanlık sokaklarda tek başıma yürümeye çalışıyordum.
Ayaklarımdaki topuklular iyice ağrıtmaya başlattı. Yağmur eşliğinde, yüzümü sırılsıklam eden göz yaşlarımı elimin tersiyle sildim.
Gerizekalı. Aptal.
Yürümekte güçlük çektiğimde topuklu ayakkabılarımı çıkartıp, elime aldım. Duvarlara tutunarak yavaş yavaş yolda ilerlemeye başladım. Nereye gittiğimde bilmiyordum.
NEDEN ALİ NEDEN?!
Yağmur damlaları, tek tek vücudumun her hücresini ıslatmaya erinmezken, kaldırım taşlarına çöktüm. Yüzümü ellerimin içine aldım, ve hüngür hüngür ağlamaya başladım.
Kendimi o an, ıssız bir adaya düşüpte ne yapacağını bilmeyen, beş yaşında bir kız gibi hissettim.
Neresi burası? Ne yapacağım ben?
Kaldırım taşlarında oturup ağlayınca birşeyin değişmeyeceğini anladığımda, ayağa kalktım sinirli bir şekilde. Elimin tersiyle tüm göz yaşlarımı silip, ilerlemeye başladım. İki sokak ötede bir bar buldum.
Neden olmasın? Bence tam zamanı!
Hiç düşünmeden ayakkabılarımı yeniden giydim, ve içeri girdim.
Barmen'in tam karşısındaki sandalyeye oturdum.
"Şşt. Baksana bi'," Gözümün önüne düşen birkaç tel saçımı arkaya attım. "Bana en sert içkiyi ver. Böyle çok sert olsun. Sarhoş olmak istiyorum, yoksa başka şekilde atlatamam."
Yaklaşık bir dakika beklediğimde içkim hazırdı. Barmen sertçe koydu önüme içki bardağını, ve ben hiç yeltenmeden, kafama diktim. Boğazımı yakan içkiyi içtikçe yüzümü buruşturmaya başladım.
Arkada çalan müziğe göre sallanmaya başladığımda beşinci içkimi, artı altıncı votkamı bitirmiştim.
"Şşt bir tane daha," önümdeki küçücük votka şişesini elime aldım ve kokladım. Kusmaya yakın bir ses çıktı. "Bu iğrenç kokan şeyden bir tane daha. Neydi bu vokta mı?"
"Votka hanım efendi."
"Hı işte bundan bir tane daha."
Votka bardağım önüme gelince hiç düşünmeden, kafama diktim. O acı hissin boğazımı yakmasına izin vermeden ayağa kalktım.
"Aa dünya dönüyor."
Zorlukla ayağa kalkmayı başardığımıda kendimi alkışladım, küçük bir çocuk gibi.
Yavaş yavaş piste yaklaştığımda, müziğin sesi, kulaklarımda yankı etkisi yarattı. Umurumdamı? HAYIR!
Çabalamamın sonunda piste vardım.

Mavi GökyüzüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin