SELİN YILMAZ
Gideceğim. Gideceğim ki unutayım. Unutmam lazım çünkü. Onunla geçirdiğim her anı, her saniyeyi, her anıyı, unutmam lazım. Bitti o. O artık yok. Her ne kadar sevsen de dönmeyeceksin. Kalbimdeki açtığı yarayı, kendim onarmam lazım. Ama onun açtığı bir yarayı, ben nasıl onarabilirim ki? Kanıyor. Kabukta bağlamıyor. Sadece kanıyor...
Elimin tersiyle sildim gözyaşlarımı, kapıyı çalmadan önce.
"Merhaba Selin Hanım."
"Merhaba, annem evde mi?"
"Evet yukarda Haluk beyle."
Hizmetli Aysun ablaya teşekkür ettikten sonra, odama çıktım.
Telefonumu ve çantamı yatağıma bıraktıktan sonra, acıyan ellerime baktım. Hâlâ kanıyorlardı, tıpkı Ali'nin kalbimde açtığı yara gibi. Etrafıma baktım, sarabileceğim birşey var mı diye, yoktu.
Aynanın karşısına geçip, saçımı düzelttim, ve makyajımı biraz tazeledim, ağladım belli olmasın diye.
Odadan çıktıktan sonra ellerimi arkama sakladım.
Annem ve Haluk kişisinin kapısına geldiğim zaman durdum.
Sonra tüm cesaretimi toplayarak kapıya vurdum.
"Anneciğim?"
"Gel Selin."
Odaya girince, Haluk abinin masada oturup çalıştığını gördüm.
"Şey anne... Yalnız konuşsak?" dedim kısık bir sesle, saçımı kulakımın arkasına tıkıştırırken.
"O zaman ben çıkayım, siz rahat rahat konuşun." diye ayağa kalktı Haluk abi.
Tebessüm edip, çıktı.
"Dinliyorum..." dedi annem, sorgulayıcı vaziyette.
"Anne..."
Kolyemi okşamaya başladım.
"Ben..."
"Sen?"
"Ben gitmek istiyorum." dedim sonunda, gözlerimi yerdeki parkelere sabitleyince.
"Nereye İzmir'e mi?"
"Hayır. Amerikaya."
"Amerika mı? Ne alaka şimdi Selin?"
"Kafam biraz dağınık bu aralar, oraya gitmek bana çok iyi gelecektir anne. Hem Uğur ve Çiğdem'i de görmüş olurum. Özledim onlarıda."
Ellerine uzandım.
"Kafan niye dağınık?" dedi tek kaşını kaldırarak.
İşte annemin bu sorgulayıcı ifadesini hiç sevmiyordum.
"Ya anne, sana anlatmasam daha iyi olacak galiba, o yüzden sen hiç sorma. İzin veriyor musun?"
"Hayır."
"Ne demek hayır?"
"İzin vermiyorum."
"O niye?"
"İşte Selin. Bu konu burada bir daha açılmamak üzere kapandı."
Benim annem ne zamandan beri bu kadar gaddardı?
"Anne..."
"Çık Selin."
İşte şimdi iyice sinirlendim.
"Çıkmıyorum! Gideceğim anne! Sen ne dersen de, gideceğim! Durduramazsın beni."
"Hayır efendim, hiç bir yere gitmiyorsun. Durduk yere nereden çıktı Amerika şimdi?"
Ben bağırırken karşımda sessiz kalması beni deli etti.
"Çok istiyorsan, babaannenin köyüne gidersin."
"Anne ben Amerika diyorum, sen bana köy diyorsun! Hem ben o kadının yanına asla gitmem."
"Seçim senin."
"İzle ve gör anne, gideceğim."
"Çık Selin."
Anneme meydan okuduktan sonra, kapıyı hızlı bir şekilde çarparak çıktım.
Sadece bir kat çıkacağım, ama o yolda bile Ali'ye çarpmayı başarıyorum.
"Off Ali!" dedim ve yüzüne bakmadan, yukarı çıkmaya yeltendiğimde, parmakları bileğimi sardı.
"Ne oldu?"
"Sana ne?"
Yanaklarımı havayla doldurdum.
"Kötü gözüküyorsun."
Sonra yanaklarımdaki havayı tek bir hamleyle bıraktım.
"Sinirliyim sadece Ali. Başka sorunuz var mı paşam?"
"Derdin ne senin?"
"Bi' derdim yok, şimdi izin verirsen odama çıkıp valizimi hazırlayacağım." Kolumu ani bir haraketle Ali'nin parmaklarından kurtardım.
Yukarı çıkmaya başladığımda arkamdan geldi. Odama girincede hiç çekinmeden içeri girdi.
Kapıyı kapatıp, kapıya yaslandı, tek eli göğüsünü sarıyor, diğer eli çenesini sıvazlıyor.
"Ali?"
"Efendim?"
"Sana girebilirsin dediğimi hatırlamıyorum."
"Ama girdim."
"O zaman girdiğin gibi çık."
Dolabımın sağ köşesinde duran pembe çiçekli bavulumu çıkartıp, yatağımın üstüne koydum.
"Annen sana gidemezsin demedi mi?"
"Sen bizi mi dinledin?" Tek kaşımı kaldırıp, mavi gözlerine baktım.
"Geçerken duydum diyelim."
"Evet izin vermedi ama ben gideceğim."
Dolabımdan bulduğum tüm kıyafetlerimi bavula tıkıştırdım.
Gidemezsin de Ali.
"Gidemezsin,"
Bavulumu doldurmayı bırakıp, Ali'ye döndüm.
"O niye? Beni burada tutan ne?"
"Şey... Yani reşit değilsin."
"Ee?"
"Gidemezsin."
"Sana ne oluyor Ali?"
"Birşey olmuyor Selin. Sadece gitmeni istemiyorum."
"Onu bana o lafları söylemeden önce düşünecektin."
"Ne yani? Bundan sonra her defa yüzüme çarpacaksın bunu?"
Cevap vermedim.
"İşim var." dedim, bavulumu kapatırken.
"Neden hep açık elbiseler aldın? Uğur kim?"
Beni kıskanıyor mu?
"Kıskandın mı?"
"Yo, hayır yani sadece soruyorum. Neyse ben gideyim."
Odamdan çıktı, başka birşey demeden. Odamda yalnız kaldım. Elime en sevdiğim ayıcığımı alıp, göğüsüme bastım. Gözlerimi kısıp, kapıya diktim.
"Seni süründüreceğim Ali Mertoğlu. Acı çekeceksin. Kıskanacaksın. Deliye döneceksin. Arkamdan koşacaksın. Yalvaracaksın."ALİ MERTOĞLU
"Gidiyor."
"Kim gidiyor."
"Selin."
"Oğlum baştan adam gibi anlatsana şunu."
Nazlı, Savaş, Tuğçe, Emre ve ben masanın etrafına oturup, derdime derman aramaya başladık.
"Selin gidiyor."
Nazlı'nın gözleri büyüdü.
"Bi' dakika ya. Nereye gidiyor?"
"Amerika."
"Kimin yanına?"
"Çiğdem diye bir kızın ve U-"
"Uğur," tebessüm etti Nazlı. "Uğur'un yanına gidiyor."
Tuğçe de konu dışında kalmak istemediğinden, lafa atladı.
"Uğur kim?"
"Çocukluk arkadaşımız."
"Çiğdem?"
"Kız kardeşi."
Parmaklarımla saçımı taradım. Derin bir nefes alıp verdim.
"Kimin neyi bunlar?"
"Dedim ya Ali. Çocukluk arkadaşımız. Yani daha doğrusu tatil arkadaşımız."
"Ha ortak yani."
"Evet."
"Peki nasıl biri?"
"Yakışıklı, böyle Brad Pitt tipi var çocukta. Boyu posu maşallah yani."
Savaş dikkat çekici bir şekilde öksürmeye başladı.
"Nazlı, Ali nasıl biri diye sordu, bize ne tipinden?" dedi Savaş. Kıskandığı ap açık belliydi.
"Ay sen kıskandın mı beni?" diye sokuldu Nazlı Savaşa iyice.
Birşey demedim, onları izleyip güldüm sadece.
"Ee? Ali? İzin verecek misin?" dedi Emre.
"Neye?"
"Gitmesine oğlum."
"Biz anlaşamıyoruz, kendini daha iyi hissedecekse," gözlerimi kapattım.
"Gitsin."
"Gideceğim zaten Ali Mertoğlu." diye bir ses geldi. Arkamı döndüm, karşımda o koca gözleriyle duruyordu.
"Selin? Nasıl girdin sen içeri?" diye sordu Emre.
"Kapıyı açık unutmuşsunuz."
"Selin..." dedim ayağa kalkarak.
"Ali, git desende demesende gideceğim zaten. Boşuna nefesini tüketme yani. Sorun yok." Tebessüm etti ve Nazlının yanındaki sandalyeye oturdu.
"İkizim, bana niye demiyorsun gideceğini?"
"Ann-"
"Annesi izin vermediki zaten." dedim.
"Peki, Uğur'un haberi var mı gideceğinden?"
"H-"
"Hayır, yok." dedim yine lafa atlayarak.
"Bana neden söylemedin?"
"Çü-"
"Çünkü daha dün karar verdi." dedim yine ve yeniden.
"Ali artık konuşmama izin verecek misin?!" Selin'in ani çıkışı herkeste şok etkisi yarattı.
"Şimdi ikizim, ben dün karar verdim. Anneme sordum, hayır dedi. Ama ben gideceğim, biletimi aldım. Üç gün sonraya. Son olarakta Uğur'u aradım gelsin diye," kafamı kaldırıp Seline baktım.
"Gelsin ki annemde onu görünce yumuşar ve izin verir. Hem o reşit ya, gitmem kolaylaşır."
"Tamam da Selin,"
"Nazlı kendimi burada iyi hissetmiyorum, kafam dağınık. Toparlanmam gerek, okullar falanda açılacak. Hem çok iyi gelecektir bana orası."
"Geri dönüşün ne zaman?"
"İşte o bileti almadım."
Kafamı yeniden kaldırıp, onun gözlerine baktım, ama o bana bakmıyordu.
"O ne demek?"
"Dönüşüm belli değil."
"Annem çıldıracak haberin var değil mi?"
"Off yeter ama, annem şu diyecek, annem bunu diyecek. Bana ne, ne derse desin. İsterse izin vermesin, hazır Uğur da geliyor, eskisi gibi kaçarım onunla."
Selin pot kırmış gibi bana baktı.
Son birkaç dakika içinde yaşadığım dördüncü şoktu, ve sanırım kalbim beşincisini kaldıramayacaktı.
"Ben kalkayım artık."
"Dur kanka nereye ya?"
"Biraz dolanırım."
"Bizde gelelim."
"Yok ya tek gideyim."#Sen Yokken~ Soner Avcu#
Kapıyı çarpıp çıktım. Çenemi sıvazladım.
Gitme aşkım. Diğer yarımı da uzaklara götürme. Yapma bunu bana. Sakın. Lütfen aşkım. O koca gözlerin olmazsa yaşayamam. Benim kalbim sen varken atıyor. Sen yokken, ben bir ölüyüm.
Arkamdan Selinde çıktı ama birşey demeden beni geçti.
Arkasından seslendim.
"Gerçekten gidecek misin?"
Durdu. Sonra bana dönüp bir kaç adım attı. Tam karşımda durduğu zaman, derin bir nefes alıp verdi.
"Evet."
"Niye?"
"Sence?"
"Selin özür dilerim." Yavaşça yara olan ellerini kavradım. Ellerini geri çekti.
"Yapma."
"Selin ben seni hâlâ seviyorum. Sen olmayınca yaralı bir kuş gibiyim. Kolum kanadım kırılmış gibi birşey yapamıyorum."
"Yapma."
"Sana aşığım ben, kurtaramıyorum kendimi. Zaafımsın sen benim, anla artık. Bırak başka bir erkeğin eli eline değmesini, gözü gözüne değse içim içimi yiyor."
"Ali yapma," Gözleri doldu. "İkimizde birbirimize iyi gelmiyoruz işte, bu ortada olan birşey. Sen bana acı çektiriyorsun, ben sana. Ne anlamı var? Değişen birşey var mı? Hayatı birbirimize zehir zıkkım ettikten sonra, ne anlamı var Ali? Etrafımızdakilerde etkileniyor, ve ben acı çekmekten bıktım. Uzaklaşıp kafamı toparlamak istiyorum. Eski Selin'i istiyorum ben, o kızdan eser yok şimdi, ama ben geri istiyorum o Selin'i. Dertsiz tasasız bir hayat istiyorum yeniden. Ben buna alışkınım."
Gözünden düşen göz yaşını, baş parmağımla sildim. Tebessüm etti.
"Sen benim diğer yarımsın, şimdi benim diğer yanımı alıp uzaklara götürmeye cesaretin var mı? Benim kalbim sen varken atıyor sadece, beni öldürmeye cesaretin var mı?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mavi Gökyüzü
Novela JuvenilAli ve Selin iki küçük çocuk gibiler, ikiside hoyrat, ikiside masum... Güneşin Kızları'dan #AlSel'in aşk dolu hikayesi sizlerle. Umarım beğenirsiniz, beğenilerinizi, ve yorumlarınızı atmayı unutmayın.❤️❤️