1. GÜN

966 120 25
                                    

                                                                                          ...



Saat 11:57 öglenci olduğumuz için şanslıyız sanırım, yani siz sabahçılar bunun keyfini asla bilemeyecekler. Öğlene kadar uyumak. Nasılda muhteşem bir kaçış yolu su uyku...

   Dediğim gibi üşütmüştüm ara sıra bir şeylere katılmaya çalışsam da pek etkili olamamıştım. Çoğunlukla uyuduğum şu dört saati pek iyi değerlendirdiğim söylenemez tabii.

Ve dördüncü Dersin bitiş ziliyle kaldırdım kafamı. On bire kadar uyumuştum fakat  kısmen dört saatlik bir uyku daha çekmiştim. Uykuya her zaman yer vardır benim için.

Sizin öğle arası dediğiniz şey bizde mola olarak geçiyor. *ikindi molası*. Eve gitmek istemiyordum. Annem ve babam yoktu nasılsa , okulda da yiyebilirdim birşeyler. Lakin pek te aç değildim.

   Bu yüzden , okula iki sokak uzaklıktaki bir kitapçıda  ikindi molamı geçirebilirdim. Belki dönüşte de bir şeyler alıp atıştırırdım.

 Çantamı yanıma almadan çıktım okuldan ve yürümeye başladım. Havada hafif bir esinti vardı fakat dünki gibi soğuk değildi. Yağmurda yağmıyordu.

  On beş dakikalık yolculuğumdan sonra nihayet varmıştım , sayfaların kokuları. Soğumamş mürekkebler ve hoş dizaynı...

   Burası her zaman dağınık ve loş bir havaya sahipti. Buraya geldiğimde rafların arasında kendime bir yer bulup elime geçirdiğim ilk kitabi okurdum. Kitap okumak kadar zevkli bir iş yok sanırım. Sizi içine çektiği hayal dünyası , kurma karakterler ve hissettirdiği duygu. Kesinlikle müthiş.             

"Derin ! Hoşgeldin." bu kitapçının sahibi Mehmet amcaydı. Yaşlı , saçları beyazlamış bıyıklı hafif balık etli bir amca . Arkamı döndüm ve "merhaba " diyerek ufak bir tebessüm gönderdim ,buraya okul çıkışında gelir. Müşterilerin dağıttığı kitapları düzenlerdim. İşime gelmiyor değil tabi düzeltirken de her kitaptan kesitler okuyordum.

"Uzun zamandır gelmiyordun. Bende taşındınız zannetmiştim , seni gördüğüme çok sevindim." Yumuşak bir sese sahipti. Nede olsa kitapçıydı o ,  kitapçıların tümü böyledir.

"Yo hayır. Ben sadece tatili değerlendirdim bu yüzdende pek uğrayamadm" kesinlikle yalan ,tatil boyunca yattığımı bir kez daha hatırladım iste. Lakin alt tarafı iki gündü , buraya günde bir iki defa uğradığım için şaşırmamak elde değildi. Bu yüzdende o na uzun bir zamanmış gibi geliyordu.

"Yeni kitaplar geldi kızım ama müşteriler biraz dağıtmış yedinci Sıradaki raf dolabında" alttan alttan okurken topla diyordu bana, onu kıramazdım , kitaplarının çoğunu okumuştum hatta bir kaçı hala bendeydi. Üstelik para vermiyordum. 

"Sen merak etme beyaz kaptan. Okurken düzenlerim ben oraları" gözlerimi kısarak gülümsedim ona. Ve yeni kitapların oldğgu raflara ilerledim.

   Önce kitabı elinize alırsınız daha sonra kapağındaki kabartmaları ve yazıları incelersiniz, en sonunda ise kitabı açıp o taze kokusuyla okumaya başlarsınız. Bu çok güzel bir huzur bulma yoludur. Tavsiye ederim.

"Meraba ben , Lında Howard'ın Gölge Kadın adlı kitabını arıyordum elinizde mevcutmu" bu ses tanıdık gibiydi , Mehmet amcayla konuşan bir müşteri.  Dediği gibi yedinci sırada yeni gelmiş kitaplara göz gezdiyordum , Adalet.. Senden Önce Ben.. Gölge kadın...

 Gölge kadın ? sanırım işittiğim kitap buydu. Gelen kişinin aradığı eser. OLduğum yere oturup kitabın içini açtım , nefis yazıları ve kağıtlarının renk tonu muhteşemdi. Açtığım sayfalardan birini okumaya başladım , "Bazen yapılacak en zekice şey , mantıksız yolu seçmektir."

  Arka taraftan gelen ses ile irkilip ayağa kalktım. Rafların yan tarafına  kafamı uzatarak bakınmaya çalıştım. Esmer uzun boylu bir adam arkası dönüktü ve  hala konuşuyolardı. Adam etrafa bakinarak bu tarafa döndü.Beni görmemesi için kendimi hızla geri çektiğimde raflardan birine çarpıp bir kaç kitap düşürmüştüm eminim.

    Kitapları toplayıp tekrar kasaya baktığımda yoktu sanırım gitmişti. Yaklaşık beş dakika boyunca kitabı istemişti fakat Mehmet amca burada olmadığını söylemekte ısrar ediyordu , sanırım gelen kitaplara pek fazla bakamamıştı. Ben ise kitabı adeta saklamış ve işine çomak sokmuştum. Yavaşça geri çekildim ve arkamı döndüm. Dönmemle birlikte raflara dayanmış bedenimi korku sarmıştı yavaş yavaş kalp atışlarım hızlanıyordu.

   "Benimi izliyordun? " bu sesi hatırladığımı söylemiştim size. O geceki adamdı o. Bana ceketini veren adam. "Ne... Anlayamadım" sesim titriyordu dahası kekeliyordum. Neydi simdi bu , böyle anlarda hep bir panik olurdum.

"Bize baktığını gördüm. Sence o kadar körmüyüm?" içimden ne kadar evet deme isteği gelsede diyemedim tabi.  "Ben kitap okuyordum ve. Ve sesinizi duydum o yüzden baktım. Seni izlediğim filan yok"ağzımdan çıkan kelimeler o kadar düzenliydiki ben bile şaşırmıştım.

"Güzel. Bende seni arıyordum" ne. Benimi? Beni neden arasınkı. İçimde saniyeler içinde kurulan senaryolar son buldu. Ve elini kollarımdaki kitaba attı. Ne düşünüyordum ki cidden ? Bu pinpirikliliğim başıma bela.

   "Gecede ceketim sende kalmıştı. Onu almam lazım" elimdeki kitapları göğsüne yaslayarak kendimden uzaklaştırdım ve metrelik bir uzaklıkta karşısına geçtim.

"Evet bendeydi. Yarın buraya bırakabilirim sende buradan alırsın."  Arkamı dönüp raflardan çıkmayı planlıyordumki kolumu tutup geri çevirmişti , korkuyordum. 

"Hayır. Bana vermeni istiyorum" cidden sinirlerimi bozuyordu.

"Benim eve gitmem gerek. Üzgünüm, daha sonra" yanından uzaklaşarak kasaya gittim." iyi aksamlar kaptan!"

"Ceketini istiyormuş muş , yemedik ya ceketini vericeğiz işte!" Yolda gözlerimi devirerek ilerliyordum.

"Sesli düşünmemelisin bence , özellikle de birinin hakkında konuşuyorsan" korkudan elimdeki kitaplar düşmüştü. Toparlamaya çalışırken.

"Ceketimi istiyorum , simdi!"

 

*ikindi molası* öglenci okullar icin ögle vakti gibi bisey.

  Devam ediyor...

Siyahın Aşkı #wattys2017Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin