On birinci sınıf bitmiş ve yaz tatilim başlamıştı. Bu yaz annemlere köye gidelim diye yalvardım desem yalan olmaz. Babaannemi o kadar çok özlemiştim ki. Ve bir de onun anlattığı o hikayeleri... Annemle babamı ikna edebilmek için çok çaba sarf etmiştim ama sonuç beklediğim gibiydi. Bir aylığına izin vermiş de olsalar işte köyümdeydim, canım babaannemle beraber.
Köy bu yaz o kadar sıcaktı ki dayanılması zordu. Dışarı ancak akşam serinliğinde çıkabiliyordum. Bir haftadır buradaydık ve bir haftadır bu nemli, aynı zamanda sıcak havaya katlanmak zorunda kalıyorduk. Olsun diyordum yine de, köyü, buradaki o basit hayatı, babaannemi ve hikayelerini çok seviyordum.
Yine bir akşam kapının önünde babaannemle otururken sokaktan bir kadın geçti kırk belki en fazla elli yaşlarında. Yırtık pırtık giysileri ve karmakarışık saçları pislik içindeydi. Kendi kendine konuşuyor, gülüyor, arada bir çığlık atıyor ve "geldiler, geldiler" deyip kendi etrafında koşuyor, anlamsız hareketler yapıyordu.
Babaanneme döndüm ve : "Babaanne kim bu kadın, ne yapıyor böyle ?" dedim. Babaannem kadına acıyan gözlerle bakıp : "Bazıları deli Zehra, bazıları da sahipli Zehra der kadıncağıza yavrum." diye karşılık verdi.
Deli olduğu belliydi halinden zaten diye düşündüm. Ama nasıl bu hale gelmiş olabilirdi ki ? Neden sahipli diyorlardı acaba ?
Tüm bu sorular aklımdan geçerken cevaplarımın hepsinin babaannemde olduğunu biliyordum. Tekrar sordum : "Peki babaanne bu kadın nasıl bu hale geldi? Doğuştan mı ? Hem sahipli de ne demek ?"
Babaannem derin bir iç çekti. Anlaşılan yine hikaye zamanıydı.
"Gençken Zehra o kadar güzeldi ki, bırak bizim köyü civar köylerde hatta kasabada bile güzelliği konuşulurdu. Bakma şimdi bu hallerine. Eski halini göreydin, yüzüne bakmaya kıyamazdın. Rabbim bunu nasıl böyle güzel yaratmış diye şaşar kalırdın.
Neyse, eskiden köyde kışın ısınmak için şu ormandan odun toplardı herkes -parmağı ile ormanı gösterdi- . Bu işi evin erkekleri yapardı. Ama Zehra'nın hasta anasından başka kimsesi olmadığından evin her işi gibi ormandan odun getirme işini de o yapardı. Bir gün yine bu, ormana odun toplamak için çıkmış evden. Ormana girmiş. Farkına varmadan ilerlemiş, ilerlemiş ormanın taaaa derinlerine inmiş. Bizim eskilerimiz nedense ormanın çok derinine gitmeyin, akşam güneş batmadan da ne olursa olsun ormandan çıkın derlerdi. Kimse bilmezdi niye öyle dediklerini ama bir yandan da buna çok dikkat ederlerdi evin erkekleri de Zehra gibi kimsesiz kızlar da. Hava kararmadan önce işleri yarım da kalsa bırakır ormandan çıkarlardı. Zehra o gün iyice dalmış niyeyse. Saatler geçmiş, kaybolduğunu hava karardığında anlamış ancak. Gece yarısı olduğunda ileride yaşlıca bir kadın görmüş. Korkmuş tabii, ama başka çaresi de yokmuş. "Teyze bakar mısın, ben kayboldum burada." diye seslenmiş kadına. Kadın Zehra'nın yanına gelmiş. "Kızım ben de düğün için odun topluyordum. Az ileride bizim düğünümüz var. Ateş var, hem açsındır yemek de var. Gel karnını doyur, düğün bitiminde seni eve bırakırız." demiş. Ormanın içinde ne düğünü diye düşündüyse de kız ne yapsın başka çare yok, el mecbur kabul etmiş. Ormanın diğer çıkışında, mağara gibi bir yer varmış, yanında da iki üç çadır. Ateş yakılmış, yemekler yapılmış, dansözünden, davuluna ne ararsan... Zehra de bir güzel karnını doyurmuş, oturmuş düğünün bitmesini beklemiş. Fakat bir türlü bitmek bilmiyormuş düğün. Gerçi o zamanlar düğünler çok uzun sürerdi, Zehra de pek aldırmamış buna. Neredeyse sabah olacakmış ama düğün devam ediyormuş hala. Ta ki ezan okunana kadar. Sabah ezanının sesi tüm ormanı kaplamış. Bütün insanlar, çadırlar, davul, dansöz, yemekler bir anda ortadan kayboluvermiş. Zehra ise bunların kim daha doğrusu ne olduğunu anca o zaman anlayabilmiş. Oracıkta kendini kaybetmiş kız. Köylü bu arada jandarmaya haber etmiş. Bir yandan da köyden birkaç adam aramaya koyulmuş. Onu herkes pek severdi, kimseye bir kötülüğü yoktu biçarenin.
Sonra köylülerden bir ikisi kızı bulmuşlar bulmasına da... Görüyorsun ya sen de işte, böyle bulmuşlar. O zamanlar aklı azıcık daha yerindeydi. Olanları anlattı, ne hocalara götürdüler amma hiç fayda etmedi, gittikçe kötüledi, bu hale geldi. Anası da üzüntüsünden göçtü gitti. Mekanı cennet olsun.""Neden sahipli diyorlar onu söylemedin babaanne."
Gözleriyle kadının az ötedeki evini işaret etti.
"Düğünde biri Zehra'yı beğenmiş. Her akşam gelir sanki karı kocalarmış gibi yaşar giderlermiş. Görenler varmış amma ben görmedim hiç böyle bir şey. Kolları uzun ama erkek güzeli gibi bir şeymiş diyorlar.
Hava kararmıştı. Sahipli Zehra her nereden geliyorsa evine doğru yürümeye başladı ve sanki biri varmış gibi gülüp el salladı. Gayriihtiyari ben de dönüp kapıya baktım. Ve beni dehşete düşüren bir şey gördüm. Uzun boylu, uzun kollu iki adam kapının önünde duruyorlardı. Bir tanesi gözlerini dikmiş tüm dikkati ile bana bakıyordu.
"Babaanne" dedim, korkudan titreyen sesimle. "Bak kapının önünde birileri var." Babaannem döndü. Şok içinde "kızım ne birisi kimse yok orda" dedi. "Babaanne var "dedim, "hem de birisi bana bakıyor." Babaannem elimden tuttu "kızım yapma korkutma beni" dedi neredeyse ağlayacaktı.
Ne oldu nasıl oldu anlamadım ama bir anda sanki aradaki mesafeler eridi bana bakanla ve yüzlerimiz birbirine değecek gibi yaklaştı birbirine. İçinde alevlerin kıvrıldığı gözlerini gördüm. Nefes verir gibi ama cızırtılı bir sesle "Anee ohev otakh" dedi. Gerisini hatırlamıyorum.
Uyandığımda ağlamaktan şişmiş gözleriyle babaannem ve birkaç yaşlı teyze etrafımdaydılar. Yan tarafımda köyün hocası Hasan Amca bir şeyler okuyor ve yüzüme doğru üflüyor, başımı okşuyordu. "Geçti kızım geçti" dedi.
"Ne geçti, ben çok iyi hissediyordum zaten." Hem artık korkmuyordum da. Sadece onlar çıksın odadan, yatalım ve ben sadece onunla olayım onu göreyim istiyordum.
Babaannem "hoca efendi geçti diyorsun ama bu kız niye hala bir gülüyor bir ağlıyor ? Sende biliyorsun geçmedi, geçseydi ellerini ayaklarının bağlarını çözdürürdün. De bana gücün yetmiyorsa başka köyden hoca moca çağırak. Bilmiyom bişey de yapak ama bana geçti deme." dedi.
Hasan amca "Allah'tan başka güvenecek kimsemiz yok şimdi, sabah ola hayrola bir durun." dedi.
Ben bu konuşmalardan hiçbir şey anlamadım. Ne olmuş bir şeyim yok ki benim...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Türkiye de yasanmis cin ve hayalet olaylari
KorkuBu topraklarda yasanmis garip ve aciklanamayan olaylar