Bölüm 23

37.6K 2.3K 154
                                    

"Alexis, yapma böyle yavrimu. Haftalardir ağzina lokma girmedi. Hasta olacaksin, janim."
Ateş, Eleana'nın endişeli sözlerine aldırmadan koltuğundan kalkıp masaya ilerledi. Şu an tek istediği bir kadeh viskiydi. "Kendini öldüreceksin Alexis. Yapma vre."
Ateş cevap vermedi. Son altı haftada öğrendiği kadarıyla eğer yeterince uzun süre susarsa Eleana sonunda yenilgiyi kabul ediyordu. Öyle de oldu. "Beni üzüyorsun yavrimu, anneciğini de. Karin kim bilir ne halde. Ah Alexis, yazik edeceksin."
Eleana sonunda pes edip evden çıkınca Ateş de viski şişesini eline alıp sahile çıktı. Eylül ayının sonunu ve Ekim ayının da tamamını Ada ve Atina arasında mekik dokuyarak geçirmişti ve artık Kasım ayının ilk günlerinde kendini tamamen tükenmiş ve yorgun hissediyordu. Adanın bakirliği ve Atina'nın yabancılığı arasında neredeyse bir buçuk ay geçirmişti. Planladığı ilk başta bu değildi, babasının işlerini tasfiye edip bir iki hafta içinde İstanbul'a dönmeyi planlamıştı ama adeta Merkür Jüpiter'in tepesine çökmüş gibi hayatındaki en kolay şey bile ters gitmeye yemin etmişti adeta. İlk haftanın ardından babası bir kez daha kriz geçirmişti. Doktorları bile kendine bir daha gelemeyeceğini düşünmüştü ve Ateş babasının kapısını açarken aklına Kayra geldi, bu sefer talihin o kadar yanında olacağından emin değildi. Ama Alexandros Angelepoulos herkesin sandığından daha güçlüydü, belli ki ihtiyar kurdun henüz ölmeye niyeti yoktu. Yine de bu son krizin onu yatağa mahkum etmesine engel değildi.
Öylece kumların üzerine çöktü. Suratında birkaç günlük sakalı ve içmekten şişmiş gözaltlarıyla bir milyarderden çok bir berduşa benziyordu, aldırmadan şişeyi kafasına dikti.
Alexandros, bu sefer de Azrail'i atlatmayı becermişti ama ya bir sonraki sefer? Sonsuza kadar ölüme direnemezdi. Şimdi bile zihni berrak, gözleri parlak olsa da yataktan çıkamıyordu.
Ateş bundan nefret ettiğine karar verdi, şişeyi bir kez daha kafasına dikerken. Annesi yaşlı gözler ve büyük bir metanetle Sevgili Lex'inin başucunda umutla bekliyordu. Ama Sevgili Lex'in fazla zamanı kalmamıştı. Her kriz babasını biraz daha yorarken kalbinin direncini de eş oranda zayıflatıyordu. Daha kaç kriz atlatabilirdi ki?
Aynı öfkenin yine ve yeniden midesinden beynine kadar yükseldiğini fark etti, ayak parmağından saç teline kadar bütün vücudu öfkeyle kasıldı.
Haksızlık
Kelime bir balyoz gibi beynine çarptı. Onunla hesabı bitmemişti, daha hesap sormaya başlamamıştı bile. Yedi yıl önce babası ilk kriz geçirdiğinde kapısında bitmişti. Annesi büyük bir mutlulukla kafasında baba ve oğulun beraber yapacağı yüzlerce şey kurgulamıştı ama Ateş artık 25 yaşındaydı, babasının bisiklet sürmeyi öğreteceği bir çocuk değildi, beraber balığa çıkma yaşını geçmişti ve artık bir yetişkindi.
Ama Alexandros oğluna-varlığını 25 yıl boyunca hiç kabul etmediği oğluna- adını ve servetini bırakma konusunda kararlıydı. Ateş de bu adı ve serveti kabul etmeme konusunda kararlıydı, annesinin yaşadığı tüm hezimete rağmen. Artık bir yetişkindi, babasının soyadını taşımamak ya da evlilik dışı doğmuş olmak umurunda değildi, olduğu zamanlar olmuştu. İlkokul ve ortaokul yıllarında arkadaşları onunla dalga geçerken bunu önemsediği zamanlar vardı ama 25 yaşında, bir holding yönetirken değil. İnadı ve kararlılığı bir yıl sürdü. Alexandros by-pass ameliyatına girmeden hemen önce Ateş dünyaya gelmesine neden olan adamın isteğini kabul etti ve belgeleri imzaladı. Soyadını almadı. O, Gaziantepli Vahap Ateşoğlu'nun torunu ve tek varisiydi. Babası ortalıkta yokken dedesi oradaydı. Vahap sert bir adamdı. Geldiği toprakların iklimi gibiydi, sert ama uyum sağlamayı becerirsen bereketli. Vahap'ın kızına olan kızgınlığı hiç geçmemişti. Vahap Ateşoğlu, sert ve muhafazakar bir adamdı. Tek kızının evlilik dışı bir ilişki yaşayıp üstüne bir de gayri meşru bir çocuk doğurması adamın neredeyse ölümüne yol açıyordu, bir de çocuğun bir Yunan'dan olması... Kızına olan öfkesi hiç geçmese de Vahap, Ateş'i yanından hiç ayırmamıştı. Ateş için kolay değildi, dedesi sert ve otoriter bir adamdı ve hem ergenlik hem de ilk gençlik yıllarında dıştan görünen tüm özgüvenine ve asiliğine rağmen Ateş dedesinin sözünden çıkmaz, ona karşı derin bir saygı beslerdi.
Vahap Ateşoğlu, Ateş'in bildiği tek babaydı. Ve Ateş 25 yıl sonra kendi sorumsuz babasının kaprisi uğruna baba olarak bildiği adamın soyadını silmeyi gururuna yedirememişti.
Ve şimdi babasıyla olan hesabı asla kapanmayacaktı. Ona hesap sormak için geç kalmıştı, tıpkı birşeyler paylaşmakta geç kalması gibi. Kendini bildiği ilk günden itibaren babası gibi bir adam olmamaya çalışmıştı, o daha sorumluluk sahibi, daha kontrollü, daha bağımsız bir adamdı.
Alexandros tüm aile servetini ellerinde tutan anne babasının korkusundan aşık olduğu kadın sadece Türk diye ondan ve öz oğlundan kaçmıştı. Alexandros zayıftı, iradesizdi. Ailesinin onu mirastan men etme korkusu yüzünden Yunan bir kızla evlenmiş ve kaderin bir cilvesi olarak evlendiği kadının doğurduğu hiçbir çocuk yaşamamıştı. Alexandros piç oğlu yüzünden kaybetmeyi göze alamadığı mirasının çocuksuz öleceği için kuzenlerine kalacağını anladığında evlilik dışı bir oğulun hiç çocuk sahibi olmamaktan daha iyi olduğunu da fark etmişti. Alexandros aptal bir adamdı. Genel olarak bir aptaldı ve söz konusu kadınlar olduğunda zekası bir lahananınkine eşitleniyordu. Her bakımdan zayıf olduğu gibi kadınlar konusunda da zayıftı. Gördüğü her güzel kadını elde etmek isterdi ve bu uğurda para harcamaktan çekinmezdi. Ama yıllar önce yaptığı hatayı asla tekrarlamayacak, arkasında bir piç daha bırakmayacak kadar da akıllıydı.
Ateş karekterinde babasına benzer yanlar bulmaktan her zaman tiksinmişti. Hayatını onun gibi olmamak için uğraşarak geçirmişti, büyük ölçüde de başarmıştı ve fiziksel benzerliklerin ötesinde bir şey kalmayana kadar uğraşmıştı.
En azından Leyla'ya kadar öyle olduğunu sanmıştı. 42 yaşında, ince uzun boylu, kedi gibi çekik gözleriyle vahşi bir güzelliği olan Leyla Karun... Nil'in onu o Allah'ın belası barda tek başına bırakmasından, Tolga denilen o ite gitmesinden, Ateş'i değil o eziği seçmesinden iki gün sonra Leyla onu baştan çıkarmak için etrafında dört dönmüştü bütün gece.
O, babası değildi, evli ya da bekar hiçbir kadın uğruna dedesinin adını, saygınlığını, mirasını tehlikeye atmazdı. Evli kadınlardansa özellikle uzak dururdu ama Leyla'dan uzak kalmamış ve her şeyi tehlikeye atmıştı. Çok geçmeden Leyla'nın kocası şüphelenmeye başlamıştı. Leyla temkinsizdi. Daha önce pek çok kez kocasını aldatıp yakalanmamış olmak Leyla'yı cüretlendirmişti. Ve Ateş Leyla'nın görmüş geçirmiş bir kadın olmasına fazla güvenmişti ama Leyla ona tutulmuştu, tam bir takipçi sapık gibi davranmaya başlamıştı. Ateş'in bütün hayatı pamuk ipliğine bağlıydı, tek bir kadına. Babasının işe yaramaz genleri baskın çıkmıştı.
Nil, bir daha yüzünü görmemeye, parmağını dokundurmamaya yemin ettiği kadın, tam da o dönemde çıkmıştı karşısına. Ateş'in bütün sorunlarının çözümü olabilecek müthiş bir soruyla.
Nil'i düşünmesiyle birlikte bütün bedeni gerildi, yeniden. Onunla ne yapacaktı? İyi bir veda olmamıştı, aslında bir veda bile olmamıştı. Nil, "Bize ne yaptığının farkındasın değil mi?" diye sormuştu.
Biz diye bir şey var mı sahi? diye düşündü. Hiç oldu mu?
Elindeki şişenin sonundaki sıvıyı da kafasına dikip şişeyi kumlara attı, ardından kendi de uzandı. Nil'le olan evliliği artık uzak bir geçmiş gibiydi. Belki de hiç yaşanmamış gibi. Hiç yaşanmamış olması gerektiği gibi, diye ekledi zihninde bir parça.
İnkar etme isteğini bastırdı. Bir yanı, çok büyük bir yanı Kayra'nın yaptığından Nil'i sorumlu tutuyordu, kendisiyle birlikte. İçinden bir ses sürekli ikiniz yüzünden diyordu. Kayra artık mutluydu. Gözlerinin donukluğu ısınmıştı ve yüzü sürekli gülüyordu. Ateş, Nil'i bir buçuk aydır görmüyordu ve bu bir buçuk ayda Kayra tıpkı ilk gençlik yıllarındaki o genç kız olmuştu. Mutlu, kaygısız, neşeli. Canına kıymaya çalışan Kayra'yken depresyonda gibi görünenin Ateş olması ise ironinin dik alasıydı.
Gözlerini kapatıp Ege Denizi'nin sakin kıpırtılarını dinledi. Aynı denize bile bakmıyorlardı. Nil onu bir buçuk ay boyunca hiç aramamıştı. Faruk her hafta yaptıkları düzenli konuşmalarda Nil'in ve bebeklerin sağlıklı olduğunu söylüyordu. Ama Nil hiç aramamıştı, ondan haber almıyor değildi. Ateş'in Yunanistan'a ayak basmasıyla birlikte Nil Güray eski hızına geri dönmüştü. Karnı burnunda olmasına rağmen. Tamam teorik olarak çok da karnı burnunda sayılmazdı. Yine de artık hamile olduğu belli oluyordu. Belli ki Ateş'le yaptığı kavgayı çabuk unutmuştu, onu bırakırken dikkat çekecek kadar zayıflamıştı ama şimdi kendini toparladığı belliydi. Restorandan çıkarken yanında kuzenleri Mercan ve Saye vardı, üç de erkek. Erkeklerden birinin Güven olduğunu fark ettiğinde kaşlarını çatmıştı. Tablo adeta bir çiftler buluşması gibi duruyordu. Mekandan ilk Saye ve yanındaki adam çıkmıştı. Anında flaş ve soru yağmuruna tutulmuşlardı ama Saye yılların tecrübesiyle hepsini geçiştirmişti ki üzerinde kolsuz - Kasım ayında, İstanbul'da- siyah elbisesiyle Nil görünmüştü. Üşür gibi bir hali yoktu. Burnuna bir mikrofon uzatmışlar ve ona Ateş'i sormuşlardı. "Nil Hanım, Ateş Bey'le boşanacağınız söyleniyor?"
Kafasını kaldırmış ve o nefes kesen gözleriyle kameraya bakmıştı. Koyu bir bordoya boyanmış dudakları kıvrılmıştı, onu yeterince yakından tanımayan biri pekala keyifli bir gülümseme diyebilirdi. "Ne kadar tazminat alacakmışım? Onu da söylüyorlar mı? İyi bir miktar olsa iyi olur. Ben pahalı zevkleri olan bir kızım." Muhabirler de dahil herkes kahkahalarla gülmüştü bir süre.
"Ateş Bey, Kayra Hanım'la Yunanistan'da görüntülenmiş?" Yüzündeki yapmacık keyif bozulmasa da Ateş gözlerinden çıkan alevi görebiliyordu. "Eh ikisi de Yunanistan'da olduğuna göre bunda şaşılacak bir şey yok. Onlar çok eski arkadaş."
Saye ustaca bir manevrayla muhabir ve Nil'in arasına girip Nil'i soruların menzilinden uzaklaştırmıştı. "Haydi gençler, servis şoförünüzün uykusu geldi."
"Kolay gelsin." Nil muhabirlere başıyla kibar bir selam vermiş ve Saye'nin Cadillac Jeep'inin arkasına yürümüştü. Yanında da o gizemli adamla. Saye direksiyona geçerken adamlardan biri onun yanına geçmişti, diğer adam ise Nil'in belinden tutup arabaya binmesine yardım etmişti. "Beyfendi kim Nil Hanım?"
Nil kapıyı kapatırken gülümseyip "Bir arkadaşım" demişti.
Yüzyılın yalanı.
Ateş diğer herifi birkaç kez Saye'nin yanında görmüştü. İhtimaller hoşuna gitmedi.
"Ateş?" Kayra'nın meraklı sesini duydu ama başını kaldırmadı. "Ne yapıyorsun?"
"Kafamı dinliyorum."
"Kumlara uzanmadan da dinleyebileceğinden eminim."
Dilinin ucuna kadar gelen sert sözleri yuttu. Kayra normale dönmüş gibi görünse de Ateş zaman zaman onun gözündeki o kırgınlığı yakalıyordu. Kayra'nın zamana ihtiyacı vardı, yaralarını sarmak ve Ateş'i geride bırakmak için onun anlayışına ihtiyacı vardı ve Ateş ona bu sefer bu zamanı tanıyacaktı.
"İçeri gelmeyecek misin?"
Sorusunu cevaplamak yerine konuyu değiştirdi. "Hristo'ya seni annemlere götürmesini söylemiştim, bugün araba kullanamayacak kadar içkiliyim."
"Biliyorum, söyledi ama bana ihtiyacın varsa burada kalabilirim." Bu Ateş'in asla aşmayacağı bir sınırdı, hala evli olmasının ötesinde Kayra'ya umut ışığı olacak en ufak bir hareket onu yeniden uçuruma itmek olacaktı.
"Sen git, ben başımın çaresine bakarım."
Onu görmese de, Ateş yattığı yerden Kayra'nın itiraz etmemek için direndiğini fark edebiliyordu ama pes etti.
"Pekala, iyi geceler. Ne zaman istersen arayabileceğini biliyorsun."
Cevap vermek yerine kabaca başını sallamakla yetindi.
Evliliğiyle ne yapacağını bilmiyordu ya da Nil'le. Onu isteyip istemediğini de. Attıkları her adımda arkalarında bir tufan bırakıyorlardı. On üç yıldır kimseyi önemsememişlerdi, kimsenin ne hissettiğine aldırmamışlardı. İşin özü kendi hissettiklerini bile önemsememişlerdi. Nil ne yaparsa yapsın Ateş kendini eninde sonunda onun kollarında bulmuştu ve Ateş ne yaparsa yapsın Nil en sonunda onun kollarına atılmıştı. Herkesi ezip geçmişlerdi, defalarca. Ateş her seferinde Nil'e varabilmek için arkasında kalbi kırık bir sürü sevgili bırakmıştı. Peki sonuç ne olmuştu? Kayra'nın kansızlıktan benzi atmış soluk teni.
Değer miydi?

Dikkat Bebek Çıkabilir (Mükemmel Planlar Serisi 2)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin