Bölüm 32

46.6K 2.4K 94
                                    

Nil keyifle arkasına yaslandı. Zafer kazanmıştı. Ateş Ateşoğlu'na meydan okumuş ve galip gelmişti. Bir hafta önce gösteride performansı bitip de ışıklar yanınca onunla göz göze gelmişti ve o an adamın gözlerinden geçen onlarca duyguyu görmüştü. Aşk, gurur, öfke, kızgınlık, endişe, korku, merak... O kısacık ana yüzlerce duygu sığdırmıştı ikisi de. Koşup adamın kollarına atılmak istese de yapamamıştı. Çünkü adamın gözlerinden geçen tüm o güzel duygulara rağmen müthiş öfkesini de görmüştü ve yanına gitse kesinlikle Ateş poposuna birkaç şaplak atmadan onu bırakmazdı. Nil, Bay Grey'in Elli Tonu'nu bilmezdi ama yeşilin Hulk tonunu bilirdi, yeşilin Hulk tonu, Ateş'in yeşil gözleri kararıp adam korkunç, yeşil bir deve dönüştüğünde ortaya çıkan tondu ve seksi hiçbir yanı yoktu.
"Ne o?" derken önüne kahve fincanını süren Saye'ye baktı.
"Suratında diyorum, saçma salak bir sırıtma var. Enişteyle aşna fişna yaptığınız anı mı düşünüyorsun? Sen böyle seksi seksi kırıtınca adam aşka geldi tabii."
"Ay sus be terbiyesiz."
"Sen misin terbiyeli. Pabucumun hanımefendisi, seni."
Kuzenine omuz silkti. Aralarında öyle bir şey geçmemişti. Tam tersine Ateş camları titretecek kadar yüksek sesle bağırmış, "kadın sen beni delirtecek misin? Ya hastalansaydın? Ateşin çıksa ya da kanaman olsaydı!"diye gürlemişti. Ama olsundu, Nil kazanmıştı, Ateş onunla konuşmadığından zaferinin keyfini süremiyordu ama o da olurdu elbet.
"Eee anlatsana!"
"Yahu kızım yok öyle bir şey. Küsüz zaten konuşmuyoruz."
"Aa!" dedi Saye, şaşkınlıkla "o neden?"
"Geçen gün avukatımla buluştum."
Saye sarının türlü tonlarını taşıyan gözlerini kısıp kurnaz bakışlarını üzerinde gezdirdi. "Bu avukat umarım şu boşanma avukatı değildir."
"Ta kendisi."
"E kızım kendin kaşınıyorsun. Tabii eniştelerin en haşini de dellendi."
"Delirmek az kalır." Kıkırdarken o gün Ateş'in Avukat Furkan Enes'in odasına dalıp "sen misin o boşanma evrakını yazan avukat?" deyişini hatırladı.
"Ay adama, senin o babadan çocukların bakımı için hiçbir maddi talepte bulunulmayacaktır yazan elini kırarım, diye bir bağırdı zavallı adam oracıkta kalp krizi geçirecekti."
"Ben bu konuda Ateş'in tarafındayım kuzencim. Adam haklı yani. Hem senin ne işin var hala o avukatla. Vazgeçmedin mi hala?"
Aslında geçmişti, sadece vazgeçmek istemiyordu. "Vazgeçmiş olmaktan memnun değilim."
"Nil, sen hastanedeyken Ateş aklını kaçırıyordu. Canlı cenaze gibiydi adam. Sen baygınken bebeklerin başına gidip gidip ağladı. Tamam sen de zor günler geçirdin ama sizin aşkınız çok güzel be kızım. Böyle bitmesin."
Nil gülümsedi. Onların aşkı gerçekten güzeldi. Çok lezzetli ama acısı bol güzel bir yemek gibiydi. Önce ağzı sonra başka bir organı yakıyordu.
"Boşanmak istemiyorum, zaten" diye kabullendi. "Sadece beni ezip gittikten sonra onu hala bırakamıyor olmak gururumu kırıyor."
"Hayır zaten adama türlü çeşit işkence yapabilmek için belediye başkanından yazılı imzalı onay almışken neden boşamak istiyorsun anlamıyorum. Eti de kemiği de kanunen senin."
"O öyle değil, Saye. Ona her baktığımda o kapıdan çıkışı geliyor aklıma. Senin yüzünden demişti bana, hatırlıyor musun? Kayra senin yüzünden intihar etti, dedi. Onu zayıf, aciz bir adama dönüştürdüğümü, yanında kendisini babası gibi hissettiğini söyledi. Allah kahretsin!Ateş babasından nefret eder, Saye."
"Tamam kuzencim, geçmiş orada. Ona şans ver, bırak telafi etsin."
Nil gözlerini devirdi. "Sen benim kuzenimsin" dedi, Saye'yi parmağıyla dürterken. "Bizim şu an onun hakkında hain planlar kurup dedikodusunu yapıyor olmamız lazımdı. Benim tarafımı tutman lazım, onunkini değil."
"Kim demiş onu?"
"Evrensel Kuzen Sözleşmesi, 11. Madde, a bendi."
"Öyle bir sözleşme yok, Nil. Çocukken onu biz uydurduk."
Nil omuz silkti. "Altında imzan var Bayan Güray, kafam kadar Saye Güray yazmışsın altına."
"Pöff! Ben zaten senin tarafındayım" diye pes etti kuzeni. "Ateş seni cidden seviyor. Öleceğini sandığında delirdi. Hele o sarı çiyan var ya onu öldürecek sandım bir ara."
"Kimi? Kayra'yı mı?" Saye kafasını sallayınca sordu. "Onun ne işi vardı orda. Ay şırfıntı ölürken bile rahat vermiyor, bela mı ne?"
"Sorma kızım, senin kaynana Cruella de Vil* bir payladı bununla anasının sorma."
"Kim? Seniha mı?"
"Sorma ben de şaşırdım ama yerden yere vurdu. Sonra da Ateş aldı sazı. Eğer o Sırtlan durdurmasa fena paralayacaktı Kayra'yı."
"Şu adama Sırtlan demekten vazgeç. " Saye'nin son zamanlardaki hobisi Pars'a çeşitli kedigil ismi takmaktı ve favorisi Sırtlanmış gibi duruyordu.
Saye sehpanın üzerindeki mektup zarflarını kucağına çekerken omuz silkti. "Bence çok yakışıyor. O sinsi gülümsemesiyle aynı bir sırtlan." Suratındaki o kurnaz gülümseme elinde tuttuğu kartı fark ettiği anda donup kaldı. Nil'in bakışları da kuzeninin elindeki karta kaydı ve o da donakaldı. Elinde İtalya temalı bir kartpostal tutuyordu. Demek ki o haftanın üzerinden tam on üç yıl geçmişti.
Nil susması gerektiğini biliyordu. Gözlerini dikmiş önündeki kartpostala bakan Saye'ye, annesinin ona neden İtalya'dan bir kartpostal yolladığını sormaması gerektiğini biliyordu.
Bu, hepsinin, ailede herkesin bildiği ama kimsenin dillendirmediği bir gerçekti. Saye on altı yaşındaydı. O yaşa kadar sevgi-nefret ilişkisi yaşadığı, onu hiç arayıp sormayan annesinin izine İtalya'da rastlamıştı. Dedeleri onu durduramadan Saye soluğu İtalya'da almıştı, babasının imzasını taklit ederek.
Bir hafta sonra geri döndüğünde Saye artık başka biriydi. Artık on altı yaşında bir genç kız değildi. Geri döndüğünde artık bugünkü kadının taslağıydı. Orada ne olduğunu kimse sormamıştı. Tek bildikleri Saye'nin o kadının adına bile tahammül edemediğiydi. İlk zamanlar annesinin adını duyduğunda sinir krizi geçirmişse de zamanla duygularını ve tepkilerini bastırmıştı.
İlk kartpostal Saye döndükten bir yıl sonra yollanmıştı. Her biri dünyanın farklı yerlerinden hatta bazen İstanbul'dan postalansa da hepsi İtalya temalıydı. Annesi Saye'ye yanında geçirdiği o bir haftayı hatırlatıyordu.
Ve Saye o kartpostalları her sene alıp yatağının tam karşısındaki duvara astığı bir panoya raptiyeliyordu. Unutmamak için. Nil hiç sormamıştı, Saye hiç söylememişti ama Nil biliyordu. On üç yıl önceki ortadan kayboluşundan sonra onda bir şeyler aynı olmamıştı. Ne kendisi, ne Mercan ne de İklim ona hiç sormamışlardı Saye'nin on üç yıldır ayak basmadığı İtalya'da ne olduğunu.
Nil biliyordu ki Saye anlatmak isterse anlatırdı. Anlatmamasının sadece iki sebebi olabilirdi ya Saye anlatmaya hazır değildi ya da anlattığında içinden taşacak öfke onu bile korkutuyordu.
Saye dudağında yarım bir gülümseme olmasına rağmen, gözlerinde ince, iyice bilenmiş bir bıçak kadar keskin bir öfkeyle eğilip kartpostalı eline aldı.
Adımları sakindi. Taş döşeli koridorda attığı çıplak adımlar ses çıkarmıyordu. Her zamanki gibi dimdik duran omuzları ve ahenkli yürüyüşü dışarıdan bakan gözlere hiçbir ipucu vermiyordu ama Nil onun yirmi dokuz yıllık hayatının neredeyse her gününde oradaydı, Saye'nin bu avına yaklaşan yırtıcılar gibi attığı sessiz adımları iyi biliyordu. Gözlerinde toplanan fırtına bulutlarını iyi biliyordu. Kuzeni namluya sürülmüş bir kurşun gibi doğru zamanın gelmesini bekliyordu ve Saye namludan sürtünerek yol almaya başladığında hedefiyle arasında kim durursa onu da yakıp yıkacaktı, Nil biliyordu.
Saye yatak odasının kapısını açtı. Oda tıpkı Saye gibi keskin hatlıydı. Eskitilmiş, rustik görünümlü mobilyalar, her biri özenle yerleştirilmiş makyaj malzemeleri, yerdeki yumuşak halı... Her biri Saye'nin düşünerek seçtiği eşyalardı. Saye'nin hayatında yanlışa yer yoktu, ihtimallere de, on altı yaşından beri böyleydi.
Beyaz tüylü yumuşak halı çıplak ayaklarının sesini yuttu ve Saye gözünü açar açmaz ilk gördüğü şey olan eserinin başında durdu. Metal panonun üzerine yapıştırılmış mıknatıslardan birini alıp on ikinci kartpostalını da diğerlerinin arasına yapıştırdı.
"Saye?"
"Efendim?" Birkaç adım geriye gitmiş, adeta bir sanat eserini tartan gözlerle panoyu inceliyordu.
"Konuşmak istersen..."
"İstemem, Nil." Saye ona döndü, yüzünde donuk ama yırtıcı bir gülümseme vardı "Gördüğün gibi konuşulacak değil, izlenecek bir şeyler var ortada."
Nil hayatı boyunca pek az kişiye acımıştı ve Nermin Erdem'e acıyacağı pek aklına gelmezdi ama kuzeninin yüzündeki gülümsemeyi gördüğünde Nermin Erdem'in yerinde olmaktansa dalağını feda edebileceğini düşündü. Saye ağlarını örmeye başlamıştı ve Nermin küçük, çaresiz bir böcek gibi Saye'nin ağına takılmaktan başka bir şey yapamayacaktı ve takıldığında da Saye elinde Fransız gümüşünden bir çift çatal bıçakla onu bekliyor olacaktı. Karma bir kaltaktı ve bir adı olsaydı kesinlikle Saye olurdu.
"Bugün bir kartpostal daha geldi." Oturdukları restoranda Saye'nin tuvalete gitmesini fırsat bilip olanı biteni Mercan ve İklim'e anlatıyordu. "Kadın psikopat gibi her yılın aynı zamanı Saye'ye kart atıyor."
"Orada ne olduğunu bilmiyorum" İklim   sanki tüm ilgisi önündeki çatal bıçaktaymış gibi onları düzeltti. "Ama Nermin'in yerinde olmak istemezdim."
"Aynen" diye onayladı, Nil. "Odasında o kadının yolladığı kartlardan yaptığı bir pano var. İkisi de psikopat gibi davranıyor. Eğer Saye'yi tanıyorsam kötü bir şeyler planlıyor."
"Ben bir şey planladığından o kadar emin değilim." Mercan, Tılsım'ı kucağına yatırıp biberonunu tutarken kafasını salladı. "Bence sadece o haftayı hiç unutmamaya çalışıyor. O haftayı bir hata olarak görüyor ve tek yapmaya çalıştığı hatasını kendine hatırlatmak."
Nil ikizlerin yattığı puseti sallayıp uykularına devam etmelerini sağladı. "Bilmiyorum, bugün yüzündeki ifadeyi görmesem sana hak verirdim Meri ama bugün gözlerinde katışıksız bir nefret gördüm."
"Bence Saye değil, o kadın bir şey planlıyor."
"Kim?" Nil ve İklim soruyu aynı anda sordu.
"Nermin olacak o cadı. "
"O da nereden çıktı?" İklim'in şaşkın sorusuna rağmen Nil de Mercan'a hak verdi.
"Meri haklı. Düşünsene bir planı olmasa neden her sene bir kart yollasın ki?"
"Manyak olduğu için?"
"Bence." dedi, Mercan, "çok yakın bir zamanda Nermin ve Saye savaşını izleyeceğiz."
İklim'in dudağının kenarına yarım bir gülümseme oturdu, koridorda beliren Saye'ye bakıp "ben paramı Saye'ye koyuyorum." dedi. "Her ne kadar o kadın ruhunu şeytana satmış olsa da şeytanın bile Saye'nin karşısında bir şansı yok."
"Eee kuzencikler mevzu ne?"
Mercan yanına oturan Saye'ye omuz attı. "Senin vahşi caziben." Nil'e göz kırpıp masadaki patates kızartmasından bir tane atıp oyunbaz bir sesle sordu. "Pars'ı ne zaman tavlıyorsun?"
Saye ateşe değmiş gibi irkildi önce sonra iki eliyle iki kulak memesini çekip masaya vurdu. "Allah yazdıysa bozsun."
"Hadi yeme bizi" diye üsteledi, Mercan. "Birbirinize nasıl baktığınızı gördüm. Havada seks okları uçuşuyor."
"O okların bazıları belli ki senin gözüne girmiş. Yok seks falan. Ömrüm boyunca aseksüel yaşarım, yine o herifle yatmam."
Nil kahkaha attı. "Çok büyük konuşma Saye. İkinizin arasında inanılmaz bir enerji var. Karşı karşıya kaldığınızda İstanbul'a yetecek voltta enerji üretiyorsunuz, malum milli servet yazık etmemek lazım."
"Olsun. Karışma! Biz onunla ancak düşman oluruz. O pislik yine bir haltlar karıştırıyor. Son kaçırdığım ihalede kesin onun parmağı var."
"Ay sen de ayağın taşa takılsa Pars'tan bileceksin."
"Bilirim tabii. Kesin düşüp öleyim diye o it koymuştur o taşı oraya."
"Saye abartma."
"Ne oldu?" diye hırladı, Saye. "Bakıyorum yeni en iyi arkadaşına laf edince zoruna gitti."
"Ay aman senin kıskançlıklarınla hiç uğraşamam Saye." Göz ucuyla pusete baktı ve küfretti. "Allah kahretsin! Şimdi bittim ben!" Maya uyanmıştı! Nükleer bir felaket kopmak üzereydi!
"Annecim!" dedi, kaşlarını çatıp Maya'ya bakarken. Maya tam on beş dakikadır, aralıksız ağlıyordu. "Sen artık tam altmış günlük kocaman bir kızsın. Böyle ulu orta ağlayamazsın!"
"Aslında ağlayabilir. O daha bebek."
Pusetini sallamakla susturamadığı kızını eğilip kucağına aldı. "Sen bu şirret Saye Teyzene bakma, o en çok kim bağırırsa onun haklı olduğuna inanan vahşi bir insan"
"Ve senin annen de" diye karşılık verdi Saye, "adeta bir kanatsız melek."
"Hay ben sizin çenenize! Çocuk çatladı be!" Maya'yı unutup birbirine çemkiren Mercan'ın sesiyle ağlamaktan rengi kızarmış bebeğe döndü. "Annem sus ne olur."
"Kızım şaka bir yana doktora mı götürsek, ay katılıp kalacak yavrum."
Nil, içini çekerek Saye'ye baktı. "Bilmiyorum ki. Maya çok zor susar."Pusette uyuyan Aden'e kısa bir bakış attı. Maya ağlamaya biraz daha devam ederse Aden de uyanacaktı.  Nil arkasında biri gırtlağını temizleyince döndü.
"Nil Hanım, afedersiniz efendim."
Kaşlarını çatıp, karşısındaki şef garsona baktı. "Evet?"
Orta yaşlı adam asık bir suratla "Efendim bağışlayın ama müşteriler rahatsız oluyorlar." dediğinde gözlerinde ateş parladı, hala hıçkıran kızını yanında duran İklim'in kucağına tutuşturdu, kuzeninin bebeğini acemice tutuşuna aldırmadı bile. Öfke saçan gözlerle kurbanına döndü.
"Kim, neden rahatsızmış? Kızımın ağlamasından mı rahatsızlar?"
"E..efendim..."
"Kes!" diye böldü adamın sözünü. İklim'in kollarının arasında bir tepsi gibi tuttuğu kızını işaret etti. "Bu bir bebek ve bir kapatma düğmesi yok. Ağlıyor ve susmuyor. Ben bebeğim ağlıyor ve susturamıyorum diye üzülürken sen gelmiş burada üç kuruş para verip restoranı satın aldığını sanan züppeler rahatsız oluyor diye bir anneye bunu söyleyebiliyorsun. Söyle o kıymetli müşterilerine hepsinin hesabını ben ödeyeceğim. Yemekleriniz de berbat ayrıca. Şimdi defol!"
Nil söylediklerinden sonra adamda biraz olsun utanç görmeyi beklemişti ama zerresine rastlamadı. Garson çenesi dik ve ukala bir tavırla. "Buna gerek yok efendim." dedi. "Yemek müessesemizin ikramıdır, sizden gitmenizi rica ediyorum."
"Sen bizi kovuyor musun, Gargamel yoksa bana mı öyle geliyor."
Nil, Saye'yi kolundan çekti ve adama baktı. Ama konuşmasına fırsat kalmadan hala ağlayan kızını kollarında buldu. İklim kimsenin kayıtsız kalamadığı o gülümsemesini sundu garsona. "Seni ve patronunu bu ikisine bırakabilir " başıyla Nil ve Saye'yi işaret etti. "ve ortalığı biraz kirletmelerine izin verebilirim." Gülümsemesi biraz daha genişledi. "Ya da Mercan ve ben hemen şimdi birkaç gurmeyi arar ve burada yaşadığımız rezaleti en ince ayrıntısına kadar anlatır, tek bir damla kan akıtmadan seni ve patronunu dilimleriz. Değil mi, Meri?"
Mercan omuz silkti. "Şahsen benim aklımda ilk olarak Yılmaz Ertuğrul'u aramak var." Garson'un gözleri büyüdü. Yılmaz Ertuğrul'un kara listeye aldığı restoran kapanmaya mahkumdu, adamının sözleri adeta bir fermandı.
Nil, kızını omzuna yatırdı. Hala ağlıyordu ve artık Aden de uyanmıştı. "Tamam kızlar. Gidelim hadi."
"Hiçbir yere gitmiyorsunuz." Arkasından duyduğu sesle döndü ve gri takım elbisesi içinde öfkeli gözlerle şef garsonu izleyen kocasını gördü. Ateş ona ilerledi. Kızını kucağına alıp göğsüne yasladı. "Tamam, bebeğim baba burda." Babasının kokusunu alan Maya önce sakinleşti, Ateş onunla sağa sola sallanınca da sustu.
Garsona bakmadan, "önce o patronun gelecek karımdan ve kuzenlerinden bu terbiyesizlik için özür dileyecek." dedi öfkeyle "Sonra da hanımlara en güzel tatlınızı ikram edeceksiniz ve bu arada ben de bu mekanı satın alıp o patronun olacak salağı ve seni kapının önüne koyup koymayacağıma karar vereceğim."
"Ateş, gerçekten gerek yok." Bir yandan da babasının kucağında susan hain kızına baktı.
"Şişt..." Ateş eğilip saçından öptü, "siz tatlı, kahve keyfinizi yapın. Ben bebeklerle ilgilenirim."
Nil şaşkınca kucağında kızı elinde pusetle koridorda kaybolan kocasının arkasından baktı.
"Bu adam beni öldürecek bir gün."
Ateş bebeklerini alıp karısını kuzenleriyle başbaşa bırakıp az önce oturduğu masaya ilerledi. Sadece birkaç saat önce milyon dolarlık bir anlaşma yapmıştı ve yeni projedeki ortaklarını bir kutlama yemeğine çıkarmak istemişti. Restoranı sekreteri ayarlamıştı ki bugünden sonra kara listeye girmişti. Yemekler tıpkı karısının söylediği gibi vasatın bir tık üstündeydi. Buna rağmen aşırı abartılmış bir ünü vardı. Yine de ortalık karışana kadar keyifli bir yemekti. Tam imzaladıkları projeden sonra planladıkları yeni işlerden bahsediyorlardı ki Ateş'in kulağına bir bebek ağlaması çalınmıştı. Minik kızı yine zaman ve mekan dinlememiş ve ortalığı birbirine karıştırmıştı. Ateş kızının çağrısına cevapsız kalamayıp kucağındaki peçeteyi masanın üzerine bırakmış ve özür dileyerek kızının sesini izlemiş ve karısını bulmuştu. Garsonun karısına yaptığı terbiyesizliği hatırladığında çenesi kasıldı.
"Ateş Bey? Misafirlerimiz mi var?"
Gülümseyerek karşısındaki adama baktı. Enver Ardahan altmışlarının sonunda azimli ve tuttuğunu koparan bir iş adamıydı, Ateş anlaşmayı bağlayana kadar çok zorlansa da adamla iş yapmak için sabırsızlanıyordu. "Evet" dedi, Maya'yı kucağında çevirip adama gösterirken "bu gürültücü hanımefendi, kızım Maya Nil Ateşoğlu. Pusetinde uyuyan yakışıklı da oğlum Aden Ateşoğlu."
"Allah bağışlasın. Çok güzeller."
"Teşekkür ederim. Bu hanımefendi annesini biraz zor durumda bırakınca bana da gidip kurtarmak düştü." Maya'yı kucağına sağlamca yerleştirip uyanıp ona gülücükler atan oğlunu da kucağına aldı.
"Vay be Ateşoğlu. Kim derdi ki gecelerin hızlı çapkınının bugün karşımda iki bebekle oturacağını." Ateş üniversiteden arkadaşı ve Ardahan Holdingin avukatı Feyyaz Karagöl'e baktı. "İnanılmaz bir şey. İki gün önce yok ve ertesi gün senin kanından canından bir parça çığlık çığlığa ağlarken kokunu alıp sakinleşiyor. İnsan kendini dünyayı yerinden oynayabilirmiş gibi hissediyor."
"Öyledir. " diye onayladı Enver. "Oğlum doğduğunda yaşadığım korku ve mutluluğu unutmam mümkün değil. Evlat başka Ateş. Sen sen ol, şimdi nasıl sarıyorsan onları, hiç bırakma. Bak ben üç hanımdan boşandım ama evlatlarım hep yanımda."
Boşanma kelimesini duyunca Ateş baş gösteren kaşınma isteğini bastırmaya çalıştı. Başaramayınca önce Aden'i sonra Maya'yı pusete bırakıp boynunu sıkan kravatını gevşetti. Tam rahat bir nefes aldım derken Feyyazın sorusuyla yine kaşınmaya başladı.
"Sahi siz de boşanıyormuşsunuz galiba?"
"Yok öyle bir şey. Magazin saçmalığı!"
Feyyaz sert sesini duyunca üstelemese de inanmadığı belliydi. "Öyledir tabii."
Ah Nil diye söylendi içinden hep senin başının altından çıkıyor bunlar. Hala daha kendine avukat diyen o zırtapozun ofisine gidiyordu. Zaten herifin Nil'e olan bakışını da sevmemişti. Yine de adamla son konuşmalarında boşanmanın olmayacağını kesinleştirmişlerdi, gerekirse aynı yöntemi ülkedeki tüm avukatlar üzerinde kullanmaya kararlıydı. Karısıyla ve bebekleriyle arasına girecek her canlıyı buna pişman etmeye kararlıydı.
Dik başlı karısı onun burnunu sürtmeye kararlıydı ama Ateş, büyük burunlu küçük hanımı on üç yıldır tanıyordu ve Nil'i nasıl avucunun içine alacağını iyi bilirdi.
Savaş bitmedi Muzocuğum diye düşündü, seninle çok eğleneceğiz.

Cruella de Vil: yüz bir Dalmaçyalı filmindeki efsanevi kötü karakter
----
Selam yine ben
Bölüm nasıldı? Ben sevdim( ps: kendini öven yazar yüzsüzlüğü )
Ateş anladığınız üzere Nil'in üstünde başka bir yöntem kullanmaya karar verdi (acaba nedir nedir?)
Küçük bir etkinlik yapalım mı?
Karakterlere soru sormak ister misiniz? Eğer isterseniz soruları bu bölüm altına (sorum ....'ya: ) şeklinde yazın ve onun ağzından cevaplayayım
Saye, Pars, İklim, Çınar, Mercan ve Güven de dahil olabilir. Tabii Devran ve Kayra da.
Görüşürüz.
XOXO

_

___

instagram📷: @thevelvetquill
facebook 📱: Emel Altınsaçlı /sayfa: the Velvet Quill
Twitter🗨️: @theVelvetQuill1

Dikkat Bebek Çıkabilir (Mükemmel Planlar Serisi 2)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin