Bölüm 34

42.8K 2.2K 82
                                    


Arabada adeta ölüm sessizliği hakimdi. Akşamki konuşmadan sonra ikisinin de ağzını bıçak açmıyordu ve ikisi de sanki diğeri orada değilmiş gibi davranıyordu. O kadar ki Nil arabanın anahtarını alıp sürücü koltuğuna geçtiğinde, Ateş hiçbir tepki vermeden yolcu tarafına geçmişti. Normalde Ateş'in kadınlar, eski çağlar ve araba kullanan muhteşem erkekler hakkında uzun bir tirad atması lazımdı ama Nil araba kullanırken o sessizce camdan dışarı bakıyordu. Ortalık o kadar sessiz ve araları o kadar gergindi ki ikizler bile onlara uyum sağlamış, araç koltuklarında sessizce oturuyorlardı.
Nil, dayanamayıp konuştu. "Seni hiç parmağımda oynatmadım. Kimseyi oynatmadım."
Ateş'in buz gibi soğuk tavrı ile karşılaştıysa da pes etmedi. "Bunu yapma. Kavga edelim, bağırıp çağıralım ama şunu yapma."
"Neden? Sen hep aynı şeyi yapmıyor musun? Farkında mısın? Ben ne zaman bizim için bir şey yapmaya çalışsam, sen yıkıyorsun, sürekli uzak durmak için uğraşıyorsun, beni sürekli itiyorsun. Nil, bizim iki çocuğumuz var. Boşanma diyorsan hala, kararım kesin, bu asla olmayacak ve sen de gerçekten istemiyorsun, Nil, biliyorum. Eğer isteseydin şimdiye kadar çoktan açmıştın davayı. Sadece kırgınsın ve haklısın."
Nil, sustu ve gözlerini yumdu. Boşanamazdı, ondan vazgeçmeye hazır değildi ama yaşadıklarını unutamıyordu da. Kafasını iki yana salladı. "Seni seviyorum ama unutamıyorum Ateş, ben hamileydim ve sen onunlaydın!"
Alev alev yanan gözlerle cevapladı. "Onunla değildim! Aynı ülkedeydik sadece!"
"Fotoğrafları gördüm Ateş." der demez alacağı cevabı tahmin etti.
"İstersen fotoğraf konusunu hiç açma güzelim. En azından benim Kayra'nın kucağında çekilmiş bir fotoğrafım yok."
"Ama sana nasıl olduğunu açıkladım." dedi suçlu bir çocuk gibi. Sonra da fotoğrafları görünce köpüren Ateş'in öfkesi geldi aklına ve gülmemek için kendini zor tuttu.
"O herife bundan sonra on metreden fazla yaklaşmayacaksın!"
Gülmemek için dudağını ısırarak kafasını salladı.
Ateş derin bir nefes alıp devam etti. "Geçmişi değiştiremem Nil. Sen de öyle! Çok pişmanım. Allah beni kahretsin ki çok pişmanım ama bu evlilik devam edecekse ki edecek, bir şekilde uzlaşmamız lazım. Sonuna kadar haklısın ama beni itip durma Nil."
Bir soru cümlesi değildi ama adam cevap bekliyordu. Nil de ne söyleyeceğini bilmiyordu. O sessiz kalınca Ateş bakışlarını camdan dışarı çevirdi. Neden sonra, "aslında şahane bir planım vardı" diye başladı. "Seni delirtip, kızdırıp peşimden koşmanı sağlayacaktım. Öfkelenecek ve sürekli benimle uğraşacaktın ama ben bunu istemiyorum. Seni istiyorum Nil! Bizi istiyorum."
Sinyal verip arabayı sağa çekti, gözlerini doğrudan adama dikti. "Biliyorum. Ben de istiyorum ama yapabilir miyiz? Yapmalı mıyız?" Kemerini çözdü ve başını adamın göğsüne yasladı. "Seni affetmek istemiyorum. Çok canım yandı."
"Biliyorum ve pişmanlıktan ölüyorum, Nil. Seni, bebeklerimizi kaybediyordum. Sen yokken yarımım. Hayatımın en güzel günü o kapıdan girip, hadi sevgilim bebek yapalım dediğin andı."
Adamın göğsüne vurdu! "Ben sana hadi sevgilim bebek yapalım falan demedim!"
"Hayal kurmak serbest!"
Başını kaldırıp tam çemkirecekti ki gözüne lunapark takıldı. "Şuna bak!"
Adam gösterdiği yere bakınca omuz silkti, "ne var?"
Ateş'in ilgisizliğine somurtup arabayı çalıştırdı. "Bebeklerimin ilk lunapark tecrübesi olacak!"

"Sana iki aylık bebek dönme dolaba bindirilmez, demiştim. Meleğimin içi dışına çıktı!" Son on dakikadır, arabanın bagajında duran spor çantasından temiz kıyafet çıkaran adamın söylenmelerini dinliyordu. "Benim oğlum iki aylık değil mi? Senin kızın huysuz işte! Bak benim oğluma nasıl da gülerek izliyor, etrafı." Bir pusetinde gülücükler atan oğluna, bir de kucağında rengi yeşile dönmüş kızına baktı. "İlla babası gibi hemen bir olay çıkaracak." derken kızının saçlarını okşayıp, usul usul öpmekten geri durmadı. Ateş ensesinden tuttuğu tişörtü arabanın yanındaki çöp variline atarken Nil de adamın o çok özlediği vücudunu izledi. Geniş omuzları, kaslı kolları ve karnı, pantolonunun içinde kaybolan ince bir şerit halinde göbeği boyunca uzanan tüyleriyle eski Yunan heykellerine benziyordu. "Duş almak ister misin?"
Adamın alaycı çıkan sesine kaş çattı. "Ne alaka?"
"Baya süzdün diyorum, bir duş al istersen."
"Terbiyesiz!" derken kıvrılan dudağını engelleyemedi. "Efendi! Efendi! Evli barklı iki çocuk anası kadınım ben! Seni kocama söylersem görürsün"
"Senin o kocan var ya..." Kendini aniden kızıyla birlikte adamın çıplak göğsünde buldu. "Aptalın teki." Adam ikisine birden sıkıca sarıldı, Maya'nın tepesine kocaman bir öpücük kondurup kucağından aldı, pusetine bıraktı, her zamanki gibi kendi halinde takılan Aden'i aldı. "Aslan parçam." diyerek onu da öptüğünde, Nil yerinde tepinmek istedi. Kendi çocuklarını kıskandığına inanamasa da adamın onu öpmeden salması zoruna gitmişti.
"Ne o? Kıskandın mı?" Ah! Özellikle yapmıştı.
"Hiç de bile" diyerek, kuyruğunu dik tutmaya çalıştı. Ama elbette adam inanmamıştı. Tehlikeli bir sakinlikle ona yaklaştı. Hızla kollarına çekerken o sakinlikten eser yoktu. Kaburgalarını kırmak ister gibi sıkıca sarıldı, saçlarını kulağının arkasına kıstırıp, "lütfen!" diye mırıldandı. "Seni öpmeme izin ver. Sonra dilediğin kadar süründür. Sana biraz daha dokunmazsam öleceğim." Nil düşünmedi, bu adamın yanında beyninin iflas ettiğini kabulleneli çok olmuştu. Onu kendine çekti ve gündüz vakti sokakta olmalarını önemsemeden dudaklarını hapsetti. Ateş ilk hamlesinden sonra onu öyle güçlü çekti ki kendine bir an bir yerlerinin kırılacağını sandı. Aldırmadı. Ateş'in üstü çıplaktı, Nil ona bir sarmaşık gibi dolanmıştı ve arabalarının önünde, ilginç bebek sesleri çıkaran ikizlerinin yanında birbirlerini tüketiyorlardı. "Eve gidelim." Nefessiz kalıp da dudaklarını ayırdıklarında adamın gözleri şehvetli, sesi boğuktu. Kadınca bir gururla gülümsedi ve adını, ben yaptım koyduğu hızlı bir hayali dansı sergiledi zihninde. Ateş'in dudaklarına küçük, oyunbaz bir öpücük kondurup "O kadar çabuk değil, Angelepoulos" dedi, "o kadar çabuk değil."
Ama zafer anı uzun sürmedi. Tam o anda yanlarından geçerken  seyyar bir patlamış mısır tezgahı süren genç bir kız kocasını uzun uzun süzünce Ateş'in üstünün çıplak olduğunu fark etti. Adam neredeyse otuz beşini devirmişti ve hala boktan bir lunaparkta okul harçlığını çıkarmak için ucuz yağlı, bayat mısırlar satan ergenlikten yeni firar etmiş genç kızların fantezilerine konu mankeni olabiliyordu. "Üstünü giy!" diye çemkirdi adama olanca siniriyle.
Ateş kahkaha atmamak için kendini zor tuttu. Nil'in onu reşit bile olduğu şüpheli bir kızdan kıskandığına inanamıyordu. Damarına daha çok basmak için elinde tişörtüyle eğilip kızı süzermiş gibi yaptı. "Güzelmiş." dedi, Nil'in onu az sonra o tişörtle boğacağını bilerek, "ama kızıl olmamış, belki bakır ya da sarı."
"Seversin sen sarıları."
Kayra'yı ima etmişti ama Ateş keyfini kaçırmasına izin vermedi. O çok uzun zamandır, şirret esmerlerden hoşlanıyor, onlar için ölüp bitiyordu.
"Sen sevmez misin?" diye sürdürdü oynunu ama oyunun iki kişilik olduğunu unutmuştu. Nil'in o ölünesi mavi gözleri kısıldı ve Ateş o an anladı tehlikeli bir sınırı geçtiğini. "Yok" dedi, Nil sesinden sahte bir cilve akarken, "ben genelde ince, orta boylu, entellektüel görünüşlü erkeklerden hoşlanıyorum." Tolga da Kerem de bu tanıma uyuyordu ve Ateş kadının misilleme yaptığını bilmesine rağmen kudurdu. "Nil!"
Kadın arkasını dönüp tekrar oyuncakların olduğu alana ilerlerken gülümsedi, "Yalan mı söyleseydim. Hadi Angelepoulos, ikizleri al da gel!" Nil, Ateş'in kadının kasten yaptığına emin olduğu bir şekilde kalçalarını sallayarak yürürken, Ateş bebeklere bakıp söylendi. "Yakında sizi emzirmemi de söyler bu anneniz." Üstünü giyip puseti, kadının peşinden sürerken aslında kadının kıskançlığının ne kadar  boşuna olduğunu fark etti. Bu kadın iki bebek doğurmuştu! Fiziği eskisi gibi ince ve uzun değil, uzun ve kıvrımlıydı, hani şu kum saati dediklerinden, bir erkeğin avuçlarının içini dolduran cinsten. Poposunu sıkıca saran kot pantolonu hayal gücünün sınırlarını zorluyordu ve Ateş kaşlarını çatarak o popoya bakan tek insan olmadığını fark etti. Nil hep çok güzeldi ve Ateş onu hep kıskanmıştı ama artık biraz daha farklıydı, çocuklarını doğurduğu için ayrı bir sahiplenme güdüsü müydü bu, yoksa kaybetmekten, hem manen hem madnen, son anda kurtulduğu kadını o korkuyla sadece kendine mi ait kılmak istiyordu? Nil ona döndü ve yüzünde adamın yutkunmasına neden olacak bir gülümseme belirdi, "haydi Angelepoulos, daha atlı karıncaya bindireceğiz onları."
Kimi lunaparka getirdikleri belli değildi, ikizleri mi yoksa Nil'i mi? İkisinin de göğsünde birer ana kucağı atlı karınca da dönüp dururlarken ikizler çoktan uyumuştu ama Nil hala çok keyifliydi. Ateşse kendini bir korku filminde gibi hissediyordu. Hani şu gerizekalı ergen çift saçma sapan bir eğlencenin ortasındayken elinde testereyle bir yerlerden manyak bir katilin fırlayıp ortalığı kan gölüne çevirdiği o B sınıfı boktan korku filmlerinden biri gibi. En küçüğü otuz yaşında olan iki yetişkin neredeyse bomboş olan gezici bir lunaparkta gıcırtılı bir atlıkarıncada dönüp duruyorlardı. Sevgili minik meleği Maya, Yaradana şükürler olsun ki bu eziyete daha fazla dayanamayıp yaygarayı bastı ve babasının yüzünde bir memnuniyet ifadesi belirmesine neden oldu. Göğsünde ana kucağında uyuyan Aden'e aldırmadan oyuncaktan atladı ve kızına uzandı. "Babasının meleği korkmuş mu bu hain oyuncaktan."
Nil'in sarkan dudaklarına ve asılan yüzüne bakıp gülmemek için kendini zor tuttu. "Tamam güzelim" dedi hala ağlayan kızına, "baba seni bu korkunç oyuncaklardan kurtaracak"
Maya'yı çözüp kucağına aldı ve hala oyuncağın üzerinde dönen karısına baktı. İnatçı keçi!
"Nil! Hadi bak, Maya huysuzlandı."
"O hep huysuz!"
Ateş göğsünde Aden, sol kolunda Maya olduğu halde, atlıkarıncanın önünde dikiliyor, karısını şaşkın gözlerle izliyordu. "Eğer elli yaşıma varmadan felç geçirip ölürsem ananıza sorarsınız nedenini."
"Öffff, amma söylendin ha!" Nil atlıkarıncadan inip Maya'ya uzandı. "Senin de derdin zorun hep benimle annecim." kucağına aldığı an yaygarayı yeniden basan kızına kaş çatıp yeniden kocasına uzattı. "Aman al babanı başına çal! Aşkınıza engel olmayayım." Ateş gülüp kızını yeniden koluna yatırdı. "Kıskanma Muzo. Sen kıymetimi bilmiyorsun ama kızım muhteşemliğimin farkında."
Nil yüzünde arsız bir sırıtma olan adama bakıp iç çekti. "Sanki egonun daha fazla teşvike ihtiyacı varmış gibi, kalktım bir de sana aşık bir kız doğurdum, aferin bana!" Uzanıp adamın göğsündeki mavi ana kucağını çözmeye koyuldu. "Ben de bu oğlanı ana kuzusu yetiştirmezsem."
Söylediğiyle damarlarında hem Antep hem Yunan kanı dolaşan adam kaş çattı, belli ki ana kuzusu bir oğul çift taraflı maço genine dokunmuştu. "Senin kemiklerini kırarım kadın!" dedi, büyük avucunu oğlunun sırtına bastırırken. "Öyle anasının peşinde dolaşan bir oğlan olmayacak benim aslan parçam."
"Aslan parçasını yesinler! Daha salyalarına sahip çıkamıyor."
"Oğlum daha iki aylık!"
"Ananın evinden mi getirdin be, oğlum oğlum." Atılıp Aden'i kocasının kucağından çekti, aldı. Aslında Maya'yı da alırdı da o çok ağlıyordu, babasından ayrılınca. Aklına gelince iyice öfkelendi. "Benim onlar!" diye tısladı. "Ben doğurdum onları!"
"Tek başına yaptın sanki!"
"Ben korku tüneline gidiyorum!"
Ateş bir Nil'e bir kucağındaki kızına baktı. "Ne işimiz var el kadar bebeklerle orada!"
Nil omuz silkip Ateş'in göğsünden çözdüğü mavi ana kucağını kendine bağladı. "Benim oğlum korkmaz ama senin kızın için söz veremem!" Elindeki pembe ana kucağını ona fırlatınca Ateş kaşlarını çattı. "Ben pembe takmam!"
"Maya bende durmuyor, biliyorsun."
"Ben pembe takmam."
Nil bu kadar kısa süreli bir dejavu yaşamayı beklemiyordu. "Dedim ya bende durmuyor."
"Pembeyi sen tak!"
"Ateş, saçmalama hayatım. Pembe ana kucağı takınca kız olmayacaksın. Hadi bir tanem."
"Ben pembe takmam."
"Hay pembene de sana da!" Aden'i çözüp, ana kucağını çıkardı. "Al başımın cezası al! Hem seksist, hem huysuz!"
Ateş, kızını mavi ana kucağına bağlarken gülümsüyordu, "ondan değil. Benim meleğime mavi daha çok yakışıyor, annesinin kızı."
"Yağ çekme Angelepoulos, yemezler! Doğru bağla. Maya, Aden'e göre daha kısa, fazla gevşek olmasın!"
Ateş karısının ikazına göz devirdi. "İlk kez bağlamıyorum."
İkizlerin ikisinin de doğru bağlandığından emin olduktan sonra korku tüneline doğru yürüdüler. Ateş emin adımlarla trene giden kadının ardından seslendi. "Emin misin? Bak Maya yaygarayı basarsa susmaz ona göre!"
"Korkak!"
"Yürü bakalım inatçı keçi!"
Maya korkmamıştı, tam tersine mışıl mışıl uyuyordu, trenin geçtiği tünelde geçen kıyamet küçük kızın umurunda bile değildi. Aden ise annesinin gömleğinin düğmesine gözlerini dikmiş, düğmeye bir şeyler anlatmakta gayret ediyordu. Korkan mı? Elbette Nil olmuştu. Aniden önlerine dev bir örümcek fırlamıştı, onun ardından da bir yılan. Ateş, dörtten fazla bacağı olan ya da sürünerek hayatını yaşayan her hayvanattan tiksinen bir kadının neden korku tüneline girmek için ısrar ettiğini anlamasa da Nil'in çığlıkları yüzünden sağır olmak üzereydi. "Tamam tatlım, hain örümcek gitti."
"Üstümde bir şey var! Ateş, üstümde yürüyor."
Tahmin etmesi gerekirdi. "Hayır, tatlım dedi, sakin bir sesle. "Sadece huylandın."
"Üstümde yok değil mi?"
"Yok bebeğim."
"Bak eminsin değil mi?" Nasıl emin olabilecekse, etraf zifiri karanlıktı ve her yerden bir şeyler sarkıyordu. "Eminim" diye yanıtladı kadını.
"Bak göğsümde bir şey dolaşıyor!"
Ateş gülmemek için dudaklarını ısırdı. Oğlu ağzını açmış, kafasını annesinin göğsüne bastırıyordu. "Tatlım, sanırım Aden'in uykusu gelmiş."
Her ne kadar sütü gelmese de Nil, ikizleri göğsünü emerken uyutmakta kararlıydı ve bu kararı böyle ilginç görüntülere sahne olabiliyordu zaman zaman. "Ha! Tamam." Ateş yanındaki çantadan emzirme örtüsünü çıkarıp karısına uzattı. Nil örtüyü düzgünce üzerine örtüp göğsünü açtı. Aden aradığı oyuncağa kavuşunca kadın kahkaha attı. "Korku tünelinde horlayarak uyuyan bir kızımız ve meme emen bir oğlumuz var."
Oğlunu emziren karısının güzelliğine dayanamayıp şakağını öptü. "Ve onlar yerine de bol bol korkan bir annemiz."
"Hiç de bi' kere ben korkmadım!" Ateş gülerek kafasını salladığında Nil pes etti. "Bak bunu kızlara söyleyecek olursan..." Ateş kolunu onun omzuna attı ve yanına çekti. "Biliyorum beni öldürürsün."
Nil'in içi adama duyduğu aşkla doldu. Kucağında mavi anakucağında uyuyan kızı, ona bakan o parlak, keskin, günaha davet eden o yeşil gözleri, kendi koynunda uyuyan oğlu... İçi hala yaralı ama umutlu bir kadındı. Seni seviyorum diye fısıldamak istedi. Şile'nin bir kırsalında, eski gıcırdayan bir korku tünelinde adamın, sevdiği, seveceği, kalbini aşkla dolduran, kalbini en çok kıran ama yine de tek merhemi olan adamın boynuna sarılıp seni seviyorum demek istedi. Ama cesaret edemedi. Onun yerine korkusunu da aşkını sakladığı yere sakladı ve oyunbaz bir tavırla burnunu kırıştırdı, "tenezzül etmem, Angelepoulos" derken birkaç gün sonra kopacak kıyametten habersizdi.

____

instagram📷: @thevelvetquill
facebook 📱: Emel Altınsaçlı /sayfa: the Velvet Quill
Twitter🗨️: @theVelvetQuill1

Dikkat Bebek Çıkabilir (Mükemmel Planlar Serisi 2)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin