Bölüm 35

46.8K 2.3K 120
                                    

Nil ikizlerle oynayan Ateş'e bakıp gülmemek için tüm iradesini kullanmak zorunda kaldı. Bir doksanlık Ateş Alexis Angelepoulos Ateşoğlu, üzerinde siyah bisiklet yaka tişörtü altında gri eşortmanı ve çıplak ayaklarıyla iki ülkeye hükmeden kudretli bir işadamından çok herhangi bir adama benziyordu. Çok yakışıklı bir herhangi adam. Yere serdikleri yeşil bir örtünün üzerinde oğlu ve kızıyla oynarken Nil'in tüm kalbini de yanına kattığından habersizdi. Öyle güzellerdi ki Nil'in kırık kalbine merhem gibiydiler. Neredeyse.
Elinde kahve kupasıyla camlı balkon kapısına yürüdü ve sızısını dindiren tabloyu ardında bıraktı. Ateş ve Nil... Nil ve Ateş. Onlar hep bir bütündü, ilk karşılaştıkları o an Nil o bam! sesini duymuştu. Onlar ayrılmaz çiftti. Tarihin tozlu sayfalarına gömülmeye mahkum lise aşklarının istisnasıydı. Onlar, o şımarık küçük kız ve zampara oğlan, onlar ilk gördükleri andan itibaren birbirlerine aitti, onların aşkı Sicilya Mafyası gibiydi, bir kez içeri girmişlerdi ve ölene kadar çıkamazlardı. "Ne düşünüyorsun? Gelsene?"
Gelsene... Tüm her şey hallolmuş gibi mutlu bir aile tablosu çizeceklerdi. Onun yerine duymazdan geldi ve önündeki Karadeniz manzarasını izlemeye koyuldu. Çok geçmeden Ateş'in adım sesleri duyuldu ardından. "Ne oluyor, tatlım."
Dönüp kalbini en hızlı çarptıran ve çarptırdığı hızla kıran adama baktı. "Doğru soru ne olmuyor."
"Anlamadım?"
"Yapamıyorum." dedi tek nefeste. "Canımın acısını durduramıyorum. Bir an sana bakıyorum çocuklarımızla oynuyorsun, bir an sonra gözlerimi yumuyorum, yoksun, karnım burnumda, korkuyorum, doktordayım, Maya için korkuyorum, sen yoksun, onunlasın. Beni suçlayıp gitmişsin, parçalanmışız."
"Nil..."
"Dur!" diye kesti adamın sözünü, "dur ve dinle." Derin bir nefes aldı. "Ben çok kırılmışım Ateş. Çok yaralanmışım, çok yanmışım. O korku, o yalnızlık hali gitmiyor gözümün önünden."
"Sevmiyor musun beni artık?"
Adamın ürkek, endişeli sorusuna gülümsedi. "Seviyorum. Aşk bizim aramızda hiç sorun olmadı ki, ben seni gördüğüm an sevdim ve son nefesime kadar seveceğim. Ama sevgi beraberinde illa ki güveni de getirmiyor, Ateş. Ben sana güvenmiyorum."
Duyduklarıyla mıh gibi yerine çakıldı Ateş. Bu Nil onu korkutuyordu. O, öfkeli, hırçın, çaçaron Nil'e alışkındı, sakince derdini anlatıp, hayal kırıklıklarını ortaya koyan kadına değil. Tehdit, gözdağı ya da hırçınlık yoktu, sadece buram buram bir kırgınlık vardı. Uzanıp tutmak istedi ama eli havada kaldı. "Ne olacak, peki?"
"Bilmiyorum. Senden ayrılmak istemiyorum" dedi kadın dosdoğru, "sen, ben, çocuklarımız hep mutlu olalım istiyorum ama üzerimde gölge var Ateş, ne zaman gülümsesem üstüme o gölge düşüyor, üşüyorum."
"Üşüme güzel gözlüm, ısıtırım. Isıtacağım seni söz."

İki hafta sonra...
İlk defa kız arkadaşıyla buluşacak bir ergen kadar heyecanlıydı. Şile'deki konuşmanın üzerinden tam olarak on beş gün geçmişti ve onlar on beş gün boyunca ilk gençlik yıllarına geri dönmüşlerdi. Karı koca değil, iki sevgiliydi onlar.
Nil, Ateş'in ısrarları sonucu ikizleri, Faruk ve Çetin'i alıp villaya geri dönmüştü ve Ateş de Holding'in tepesindeki suitine. Şimdi karısı ve çocuklarıyla yaşamayı düşünerek aldığı eve bir misafir gibi kapıyı çalarak giriyordu. Kapıyı açan Faruk'un suratında ciddi bir ifade vardı. "Hoş geldiniz efendim. Hanımefendi hazırlanıyorlar." Ateş tam merdivenlere yönelmişti ki Faruk'un sesiyle durdu. "Doğan Bey ve eşi Zeliha Hanım salondalar."
Yüzü düşüp tırıs tırıs salona giderken homurdandı, Nil'i odada kıstırıp birkaç kaçak öpücük alma hayali suya düşmüştü. Salona girdiğinde gördüğüyle kaşlarını çattı. Maya, onun huysuz meleği büyük dedesinin kucağında, zar zor odakladığı gözleri adamın yüzünde, minik eliyle yaşlı adamın yüzünü okşamaya çalışıyordu.
Ateş kıskanç bir adam değildi, Nil'i kıskanırdı çünkü o uçan kaçan, kokusuna hasret bırakan bir kadındı yine de Ateş hiç o boğucu, kıskanç aşıklardan olmamıştı, ama kızını adamın kucağından çekip bir odaya kilitlemek istedi. Onun minik kızı ondan başka bir adamı sevemezdi. Doğan Güray'ın elinden kızını almamak için tüm iradesini kullanmak zorunda kaldı. "Hoş geldiniz." diyen sesi nahoş duygularını yansıtıyordu.
Doğan Güray da en az onunki kadar nahoş bir sesle cevapladı. "Sen hoş geldin, damat."
Evin ona ait olmadığını belli eden ince bir imaydı ve Ateş şimdilik görmezden geldi, şimdilik... Doğan Bey'in imasını boşverip, Aden'i kucağında tutan Zeliha Hanım'a döndü. Kısa kesilmiş koyu renk saçları, çikolata rengi gözleri ve yüzündeki kırışıklıklara rağmen estetik değmemiş yüzüyle asil bir havası olan kadın ona gülümsedi. "Her gördüğümde daha yakışıklı oluyorsun, Ateş ve bu delikanlı da sana çekmiş."
Uzanıp kadının elini tuttu ve zarif bir jestle dudaklarını eline bastırdı. "Güzel bir hanımefendiden gurur verici bir iltifat."
Zeliha Hanım'ın eğlenceli kahkahasını Koca Güray'ın aksi sesi böldü. "Git başkasının karısıyla flört et delikanlı. Seksen yaşında olmam canına okumayacağım anlamına gelmez!"
"Doğan!"
"Hadi Zeliha, sen torunları da al, yukarı çık." Demek ringe çıkma vakitleri gelmişti.

Dikkat Bebek Çıkabilir (Mükemmel Planlar Serisi 2)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin