Fazlasıyla kalabalık olan cenaze töreninden çıkar çıkmaz kendimi hızla arabama atmıştım. Ağlayan insanları görmek zaten normal olmayan ruh halime hepten karmaşık gelirken o ortamdan kurtulmak verdiğim doğru bir karardı şu an için.
Arabama bindiğimde ilk iş olarak kravatımı gevşetmiş ve ardından başımı direksiyona yaslamıştım. Birkaç günden beri gerçekten de dağılmış durumdaydım. Çünkü babamın bu ani ölümü bende de fazlasıyla etki yaratsa da ailemin yanında dik durmaya çalışmak oldukça zordu. Düşünmem gereken onlarca gelecek ile ilgili sorun, ilgilenmem gereken annem ile kız kardeşim ve hala halledilmesi gereken şirket işleri vardı. Babam ölse bile işler devam ediyordu ki 3 gündür baya bir yapılacak şey, imzalanacak evrak birikmiş olmalıydı. Bu saatten sonra şirketin varisi olmam nedeniyle artık daha da yoğun bir hale gelecektim ki aslına bakarsanız yaklaşık 18 yaşımdan beri hiç boş olduğumu da söyleyemezdim.
Liseyi bitirir bitirmez babam beni yanına alıp tecrübe kazanmamı sağlarken bir yandan da bu konuda eğitimimi tamamlamamı sağlamıştı. Başlarda küçük olduğum için her ne kadar zorlansam da şu anda bir profesyoneldim, üstelik işimi de seviyordum. Ve sanırım artık onca eğitilme aşamasından sonra gerçek bir yönetici olup başa geçmem gereken dönemdi.
Yine de bu şekilde babamın ölümüyle başa geçmektense onun kendi elleriyle devretmesini isterdim. Çünkü her ne kadar yakın bir ilişkimiz olmayıp hep mesafeli –onun deyimiyle saygılı- davransak da o benim babamdı ve ben yaşayamadığımız her şey için üzgün hissediyordum. Biraz eksiklik, biraz pişmanlık ve biraz da keşkelerim vardı ona dair.
Fakat kendimi bunun için bırakamazdım sonuçta hala sorumluluğumda olan minik bir kız kardeşim ile üvey annem vardı. Artık ikisi de bana emanetti ve ben onlar için daha sağlam durup, özgüvenle daha çok çabalamalıydım. Özellikle de Dahyun için yapmam gereken fazlasıyla şey vardı çünkü kız kardeşim benim her şeyimdi. Yine de böyle dediğime bakmayın üvey annemi de oldukça severdim ve bana çocukluğumdan beri göz kulak olduğu için ona da minnet duyuyordum.
Aklım onlarca düşünceyle doluyken telefonun çalmasıyla başımı kaldırıp yan koltuğa baktım. Ekrandaki yazıyı görmemle derin bir nefes vermiştim çünkü tam da beklediğim kişi olan avukat Jang arıyordu. Her ne kadar aramayı cevaplayıp vasiyet ve benzeri şeyleri duymak istemesem de dünden beri telefonuna cevap vermiyor oluşum fazla dikkat çekiciydi.
"Avukat Jang?"
"Bay Oh... Sonunda size ulaşabildim."
"Evet, biraz yoğundum da. Sorun neydi?" daha fazla uzatmamak adına sorduğumda beklediğim cümleyi duymuştum.
"Vasiyet işleri için en kısa zamanda büroma gelirseniz çok iyi olacak. Biliyorsunuz yoluna koymamız gereken oldukça fazla işlem var."
"Biliyorum. Akşamüzeri annem ve Dahyun ile beraber gelirim. Şimdilik iyi günler." Telefonu, kabalık olduğunu bilsem dahi, bir şey söylemesine izin vermeden kapatmıştım çünkü cidden uzun uzun başsağlığı cümlelerini duymak istemiyordum. Hem psikolojik hem de fiziksel olarak yorgundum zaten.
Bu yüzden de hazır şirket öğle arasındayken gidip odamdaki küçük dinlenme odasında biraz uyuyabilirdim. Ama öncesinde Dahyun'a akşamki görüşmeyi bildiren bir mesaj atmıştım.
****
"Sehun!" Şirkete gelip odama girerken peşimden koşarak seslenmişti.
"Efendim, Chanyeol?" Kendimi koltuğa atarken söylediğimde o da karşımdaki koltukta yerini aldı.
"Nasılsın?" arkadaşım diye demiyordum ama Chanyeol bazen fazlasıyla saf oluyordu. Öyle ki aklının yarısını sevgilisine bağışladığını düşünmeden edemiyordum çünkü Baekhyun onunla beraber olduktan sonra çok daha zeki bir insan haline gelmişti. Ayrıca bir ara Chanyeol'ü kişisel asistanlıktan kovup yerine Baekhyun'u almalıydım. Bu dev adam benden o kadar parayı boşuna alıyordu resmen.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ANUNCIO
FanfictionÇünkü bu resmen 90+3'de atılan ve kaderi değiştiren korkunç bir goldü.