****(LUHAN) (2 hafta sonra – 8,5 aylık)
Bugün Sehun'un yurtdışından döneceğini bildiğim için sabahtan beri son derece heyecanlı ve gergin hissediyordum. Heyecanlıydım çünkü 2 hafta uzun, upuzun bir süreçti ve her ne kadar günde en az bir defa görüntülü konuşsak bile onu deli gibi özlemiştim. Sonuçta hiçbir şey Sehun'u dokunabileceğim kadar yakından görüp, bana gülümserken olan samimiyetini ve kokusunu birebir hissetmekle eşdeğer değildi. Haliyle de onu bu -başkalarına göre kısa bana göre uzun olan- aradan sonra yeniden göreceğimi düşündükçe daha fazla heyecanlanmadan duramıyordum.
Ama diğer bir yandan da fena halde gergin hissediyordum çünkü Sehun giderken çok farklı konuşarak beni nelerin değişeceğini düşünmekle baş başa bırakmıştı. Ki bu da gergin bir şekilde meraklanmama da sebep oluyordu.
Sehun'un gittiği ilk hafta sürekli onun söylediklerini anlamlandırmaya çalışsam da bir yerden sonra bunda başarısız olduğum için yalnızca dediğini yapıp ona güvenmeyi seçmiştim. Nasılsa geldiğinde ne olacağını öğrenecektim ki gelmesi çok yakın olduğu için de buna da fazla zaman kalmamıştı. Belki 5-10 dakika içinde burada olurdu.
Aklımdaki düşüncelerin sonlanmasına dahi fırsat kalmadan zil çaldığında kocaman sırıtıp –gerçekten de neredeyse ağzımın yırtılacağı kadar kocamandı- kapıya yapabildiğim en hızlı şekilde ulaştım. Yaşadığım heyecan ve mutluluktan dolayı adeta dans edecek gibi bir hevesle kapıyı açtığımda karşımda Sehun'u değil de Kyungsoo'yu görmüştüm ve bunun için de yüzüm belirgin bir şekilde düşmüştü. Sehun'u görememekten kaynaklı hayal kırıklığı yaşadığım için tek kelime etmeden içeriye geçerken zavallı Kyungsoo da arkamdan tepkime homurdanıyordu.
"Hoş bulduk! Luhan'ımız bugün ne kadar misafirperver öyle."
"Gelenin Sehun olduğunu düşünüp mutlu olmuştum." astığım suratımla birlikte yanıma otururken söylediğimde göz devirip tekrar huysuzlandı.
"Gideyim ben o zaman..." ayağa kalkar gibi hareketlendiğinde onun ciddi olmadığını bilmeme rağmen kolundan tutup geri yerine oturtmuştum.
"Dalga geçme, Kyungsoo... Hoş geldin bu arada."
"Biraz erken bir hoş geldin merasimi oldu bu ama neyse. Bugün nasılsın bakalım?" Bana takılmayı sevdiği için gülerek söylemiş ve ben de karşılığında Sehun'un olmamasından dolayı surat asmayı bırakıp tebessümle mırıldanmıştım.
"Fiziksel olarak iyi sayılmam ama... Kötü de değilim. Vücudumu taşımakta zorlandığım klasik bir gün yani. Ama ruhsal olarak... Çok, çok iyiyim çünkü Sehun bugün dönüyor. Hatta muhtemelen gelmek üzeredir."
"15 günün ardından sevdiğime kavuşacağım diyorsun yani?"
"Kesinlikle." Gülümsemem, Sehun'u görmeye azıcık bir zamanımın kaldığını hissettiğim için, büyürken Kyungsoo bana bir anda hüzünle dudaklarını büzmüştü.
"Ben de beni epey bir etkileyen Jongin'e kavuşmak isterdim ama..." Kendi kendine söyledikten sonra bana dönüp aynı hüzünle sordu. "Hala istemiyor mu?"
"Üzgünüm, gerçekten. Ona iki kere seninle randevuya çıkmasını ve bir şeyler içmeyi istediğini söyledim fakat iki seferde de beni doğru düzgün bile dinlemeden reddetti. Ama yanlış anlama, sorun sen değilsin. Jongin birisiyle –ki özellikle de benim rica ettiğim birisiyle- bu anlamda görüşmek istemediğini ve zaten kendini bu tarz bir şeye de hazır hissetmediğini söyledi."
"Ağh, neden bu kadar şanssızım ki? Hayatımda ilk kez etkilendiğim bir adam oldu ama o da arkadaşıma aşık... Cidden bu karmaşa berbat bir şey..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ANUNCIO
Fiksi PenggemarÇünkü bu resmen 90+3'de atılan ve kaderi değiştiren korkunç bir goldü.