I'm Suprised from Jungyeon

604 53 13
                                        

Sana
"Duygular değişebilir Mina" mı?
Tanrım!
Neden böyle bir şey söylemiştim ki?
Daha korkunç olan ise bunu düşünmemdi...
Kafamı tekrar sıraya gömdüm.
Tzuyu'dan başkasını sevemezdim!
Tamam...
Tzuyu'yu sevme zorunluluğum yoktu tabiki. Ama erkeklerin de göğüs ucu olmasının bir nedeni yoktu. Benimki de onun gibiydi işte...
Sabah geç gelmiştim ve Mina'yla hiç konuşmaya çalışmamıştım. Hatta bütün gün...
Çalan son zille sıramdan fırladım ve koşarak sınıftan çıktım.
Bu gün arabayla gelmemiştim. Nedeni ise arabamın okulun orda kalmasıydı. Ve ayrıca salak gibi sabah çıkarken de anahtarları almamıştım. Bu da yürüyerek döneceğim anlamına geliyordu.
Yavaş adımlarla eve doğru yöneldim. Ben değişik düşüncelerle boğuşurken gök gürlemesi yürürken sıçramama neden oldu.
Yağmur yağmaması için dua ederken adımlarımı hızlandırdım.
Gök öyle bir gürlemişti ki... İllallah yani!
Ve sonunda yağmur başladı. Koşarak otobüs durağına gittim ve oturdum.
Otobüse falan binmeyecektim. Hele yağmur yağarken asla! Ayrıca taksiler de yağmur yağdığı için tamamen doluydu. Beni alabilecek bir arkadaş ümidiyle elime telefonumu aldım. Ama normalde hiç şarjı bitmeyen lanet telefonun şarjı bitmişti. Dizlerimi karnıma çektim ve kafamı dizlerime gömdüm.
***
Yaklaşık olarak yarım saattir burda böyle duruyordum. Yakınlarda kafe yoktu ama lokantalar vardı. Oralarda beklemenin daha akıllıca olduğunu düşündüm ve kafamı dizlerimden kaldırdım.
Kaldırmamla gözümün önünde bir mavilik belirdi. Ne olduğunu anlamak için gözlerimi biraz kırpıştırdım. En sonunda motor kaskı olduğunu fark ettim. Bana kaskı uzatana bakmak için kafamı daha da kaldırdığımda bana yarı alaylı yarı samimi bir şekilde gülümseyen Jungyeon'la karşılaştım.
"Ne?"
"Seni götürmemi istersin herhalde?"
"İstemiyom git."dedim ve ayağa kalkıp lokantalara yöneldim. Bileğimi tuttu ve beni kendine çevirdi.
"Çok sefil görünüyorsun."
"Sana ne?"
"Rahatsız oluyorum ve ayrıca göz zevkim bozuluyor."
"Bana ne?"
"Sefil olan sensin."
"Sana ne?"
"Zorlama. Ben ciddiyim. Benimle gel yoksa seni sürüklerim."
Bileğimi şiddetle bıraktırdım ve kaskı aldım. Gülümsedi ve motora bindi ben de arkasına bindim ve kaskı kafama geçirdim.
"Hazır mısın?"
Kafamı yukarı aşağı salladım.
Sürmeye başladı.
Bana evimin nerde olduğunu sormamıştı. Sanırım biliyordu.
Yani...
Jungyeon henüz arabasının anahtarını unutup yağmurun altında sefil bir halde duran bir kıza tecavüz edecek kadar manyak değildi.
***
Evet...
Kesinlikle Jungyeon arabasının anahtarını unutup yağmurun altında sefil bir halde duran bir kıza tecavüz edecek kadar manyaktı.
Yavaşça motordan indim ve kaskı çıkarıp dağın başında uçurumun kenarındaki bir girintide bulunan siyah eve baktım.
Yavaşça kafamı çevirip Jungyeon'a baktım.
"Yapma ama... Sana tecavüz veya taciz etmeyeceğim."
Yağmur şiddetlenince kendime geldim. Jungyeon kolumu tuttu ve koşarak evin kapısına gittik.
"Motorun..?"
"Haklısın sen içeri gir ben geliyorum."dedi ve evin anahtarını bana verip koşarak motorunun yanına gitti.
Ben de aklıma gelen parlak fikirle içeri girdim. Ev iki katlıydı ama mutfak birinci kattaydı. Hızla mutfağa girdim ve elime iki tane büyük bıçak aldım. Arkamı döndüğümde Jungyeon kapıda bekliyordu.
"Onlarla ne yapabileceğini gerçekten de merak ediyorum."
Kapı kenarına yaslandı.
"Beni mi öldüreceksin?"
Yutkunmakla yetindim o ise pis pis sırıttı ve yanıma gelip bıçağın birini avucuna bastırdı. Anında kanamaya başlamıştı. Bıçağı çektim ve ikisini de geriye attım.
Kıkırdadı.
Ona kötü kötü baktım.
"Neden beni buraya getirdin?"
"Biraz eğlenmek istemiş olamaz mıyım?"
"Hayır olamazsın!"
"Neden ki?"dedi ve kafasını yana yatırdı. Gözlerim yavaşça eline kaydı çok kötü kanıyordu ve yere damlayan kan küçük bir göl oluşturmuştu.
"Çünkü...çünkü...elin kanıyor."
"Yani her insan gibi elim kanadığı için eğlenmek istemiş olamam... Ha? İlginç..."dedi ve kıkırdayıp mutfaktan çıktı. Yere çöktüm ve yanımda duran dolaplara yaslandım.
Hiçbir şey demeden sadece öylece durdum. Az sonra yanıma Jungyeon geldi. Gözüm yine eline gitti ve elini sardığını fark ettim.
"İçeriye gidip bir şeyler sipariş edelim. Belki film de izleriz."
Yine hiçbir şey söylemeden ayağa kalktım ve onu takip edip büyük sayılabilecek bir odaya girdik. Odada neredeyse duvarı kaplayan bir televizyon vardı. Etrafta da oyun konsolları kitaplıklar koltuklar vb. vardı. Ayrıntılara takılmadan koltuklardan birine oturdum.
Yanıma gelip oturdu.
"Pizza sipariş ediyorum. Uyar mı?"
Cevap veya bir tepki vermedim. Telefondan pizzacıyı arada ve kapatıp telefonu yanına attı.
"Aslında şaşırmış olmalısın dağın başındayız ve ben pizza sipariş ettim."dedi ve tekrar kıkırdadı.
"Aslında aradığım pizzacı bizim gibi şehrin sınırında. Yani çabuk getirir."
Bir arada durdu ve yüzündeki gülümseme silindi.
"Benimle takılmaktan hoşlanmadın mı?"
Artık sinirlerim iyice gerilmişti.
"Sence? Kızın biri beni kaçırdı ve dağın başına getirdi ne kadar iyi olabilirim? Ha?"
Yutkundu ve ayağa kaltı.
"İçecek bir şeyler getireyim..."dedi ve odadan çıktı.
"Anca kaç zaten!"dedim arkasından bağırarak.
Kafamı yana çevirince gözüme telefon ilişti.
Lanet olsun ki arkadaşlarımın numaralarını ezberlemezdim. Ama tanıdık bir kişi bulma umuduyla telefonun rehberini karıştırdı.
'Nayeonnie😈'
Nefesim hızlanmıştı.
Hızla onu aradım. Anında kapattı. Tekrar aradım. Tekrar... Tekrar aradım. Tekrar... Yaklaşık bir 5.arayışımda açtı.
"Ne var?"
"Nayeon ben Sana!"
"Sana? Ne yapıyorsun sen orda?"
"Uzun hikaye. Jungyeon'un dağdaki evini biliyo musun?"
"Sana!"gelen sesle kafamı kaldırdım. Jungyeon elindeki içecekleri hızla koydu ve gelip telefonu alıp kapattı.
"Seni küçük..."kolumu tuttu ve beni dışarıya sürükledi.
"Sana iyilik de yaramıyor!"diye bağırdı ve beni evden biraz uzaklaştırıp yere itekledi. Geçen gün yara olan yer tekrar kanamaya başlamıştı.
"Neden bunu yaptın? Ha? Neden?"
"Sen neden bunu yaptın? Neden? Neden beni kandırıp dağın başına getirdin? Ben sana ne yaptım Jungyeon?"
"Sen benim olmazsa olmaz şeyimi çaldın."bunu normal bir ses tonuyla söylemişti.
"Onu geri ver!"
Kanayan dizime aldırmadan ayağa kalktım.
"Ben bir şey çalmadım!"
Gözlerimi yumdu. Gözlerinden yaşlar akıyordu.
"Sen benim...kalbimi çaldın..."
Gözlerim kocaman olmuş bir şekilde ona bakıyordum.
"Ne dedin se-"
Sözümü dudaklarıyla kesmişti. Elleri yanaklarımdaydı ve kendi dudaklarını benimkilere bastırıyordu.
Ben ise şok içinde donuk gözlerle onun kapalı ve yanları ıslak gözlerine bakıyordum...

Evet Sana şimdiye kadar 3 kişi 2 de rujla öpüştü 😐
Yorum yapmayı unutmayın.

I'm MinatozakiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin