Nayeon
"Uyan artık mk!"
"Yoo."
"Tamam o zaman."
Kıkırdadım.
"Sabahın 6'sında beni arayıp uyandıracak kadar ne çeşit bir yürek yedin acaba Bayan Yoo."
"Bir şeyler yapalım mı? Canım sıkılıyor."
"Of..."
Kıkırdadım ve gözümü ovuşturdum.
"Neden olmasın? Ama neden sabahın 6'sında?"
"Çünkü canım sabahın 6'sında sıkılıyor."
"Umm...pekala."dedim ve kıkırdadım.
Arayan Jungyeon'dan başkası olsaydı sanırım küfreder kapatırdım ama arayan Jungyeon'du. İki yıl önceki haliyle iki yıl önce sevdiğim kadar sevdiğim kız...
"Sadece ikimiz mi? Başka birisi var mı?"
"Sadece ikimiz."
"Wow! Bayan Yoo."
"Ne?"
"Bu kadar romantik olduğunu bilmezdim."
"Romantiklik değil bu. Bu gün sadece benimsin."
Cevap verememiştim. Yüzümün kızardığını hissettim.
"Aslında kapının önündeyim ama yine de sana hazlanman için zaman vericem. Acele et."
"Uh..."
Gülümsedim.
"Acele et kapatıyom."
"Jung?"
"Efendim?"
"Seni seviyorum."
"Ben de...Ben de kendimi seviyorum. Kim beni sevmez ki?"
"Of...Pislik."
***
"Ne yapmak istersin?"
"Açım."
"Hmm... Bana ne?"
"Ya!"
Kıkırdadı ve kolunu boynuma attı.
"Seni aç bırakacak değilim. Ne yemek istersin?"
"Bilmem ki... Sen?"
"Seni."
Yutkundum. Hiçbir tepki verememiştim.
"Ouuu... Birileri utandı."
"Ya... Dediğin şeye bak!"
Kıkırdadığını duyunca ben de gülümsedim. Bir süre sonra boynuma bir ıslaklık hissettim.
"Hey!"
"Ney?"
"Bu ne içindi?"
"Özlettiğin için."
"Jungyeon..."dedim ve durdum. Ben durunca o da durdu.
"Efendim?"
"Özür dilerim..."
"Of... Bu kaçıncı özür? Sıkıntı yok. Artık yanımdasın değil mi?"
Gözlerim dolmuştu ama görüp üzülmesini istemiyordum o yüzden kafamı aşağıya eğdim. Kafamı omzuna yasladı ve çenesini başıma koydu. Ellerimi beline sardım. Göz yaşlarım daha fazla dayanamamıştı ve Jungyeon'un t-shirt'ünü ıslatıyordu.
"Hey! Bana böyle bir görüntüye tanık olacağımı söylememiştin."
Gelen sesle kafamı Jungyeon'nun omzundan kaldırıp gelen kişiye baktım.
"Geç kaldın Rose."
Hani sadece ikimiz olacaktık..?
"İlk defa kullandığım adı söyledin. Vay be! Bu kız sana cidden yarıyor."dedi ve sırıttı.
"Noluyor?"
"Bir yere gideceğiz."
"Nereye?"
"Görürsün."
İlk önce Rose'a sonra Jungyeon'a baktım ve Rose'un arabasına doğru ilerledim. Jungyeon'un yanıma oturmasını beklemiştim ama o öne oturmuştu. Jungyeon hep böyle değil miydi zaten..?
***
"Çek artık elini."
"Daha değil. Bekle biraz!"
İç çektim. Biraz daha yürüdükten sonra durdu.
"Tamamdır."dedi ve elini indirdi.
Han Nehri...
Gülümsedim ve kafamı Jungyeon'a çevirdim. Belki de bu kadar erken gelmemizin nedeni buydu... Manzara mükemmeldi ve fazla insan da yoktu.
"Seni seviyorum Jung!"dedim ve ona sarıldım.
"Dediğim gibi ben de kendimi seviyorum."
"Pisliksin."
"Biliyom."
Kıkırdadım ve boynuna bir öpücük kondurdum.
"Bu günkü ilk durağımız Han Nehri. Burada geçireceğiniz romantik saatlerden sonra-"
"Romantik saatler mi? Rose ben sana öyle mi söyledim mk?"
"Hayır ama aklında o vardı değil mi? Seni çılgın çocuk."dedi ve piçimsi gülüşler attı.
"Aish! Seni..."
Jungyeon beni bıraktı ve gidip Rose'a tekme attı. Rose bundan kaçamamıştı. Ben ise sadece gülümsüyordum. Jungyeon hâlâ aynıydı hiçbir zaman değişmemişti...
"Jung?"
Jungyeon Rose'a vurmayı bırakıp bana baktı.
"Ben açım."
"Bana ne?"
"Of..."
Yanına gittim ve onu kolundan tutup Rose'dan uzaklaştırdım. Dudaklarımı kulağına değdirdim.
"Açım..."
"Evet... Bu beni de acıktırdı."dedi ve hiç beklemediğim bir hareketle dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Gülümsedim ve saçlarına parmaklarımı geçirip kafasını daha da çok bastırdım.
"Aish! Ayrılın birbirinizden. Az sonra siparişimiz gelicek. Getiren çocuk sizi böyle görürse kaçar."
Gülümsedim ve yavaşça Jungyeon'dan uzaklaştım.
"Ne sipariş ettiniz ki?"
"Jokbal!"
İkisi de aynı anda ve aynı heyecanla söylemişti.
"Ne? Kahvaltıda jokbal mı yiyeceğiz?"
"Hı hı... Beğenemedin mi?"
"Aish! Momo'ya bağladınız iyice ya."dedim ve gözlerimi kıstım.
"Ah... Momo... Onunla uzun zamandır konuşmuyorum."
"Neden acaba?"
"Yoo."
"Geliyor."dedi ve kollarını gelen motora doğru sallamaya başladı Rose.
"Esas senin yüzünden kaçacak bence."
"Sana ne be?"dedi ve kollarını sallamaya devam etti.
Çocuk korkmuş gibiydi. Yavaş adımlarla yanımıza geldi.
"Sabahtan jokbal sipariş eden siz misiniz?"
"Eveet! Nerde?"
"Ah... Burada."dedi ve Rose'a verdi.
"Ödemeyi yaptınız?"
"Eveet!"
"Pekala. İyi günler."dedi ve koşarak motoruna gidip hızla uzaklaştı.
"Bak. Korktu işte."
"Sana ne be?"dedi ve banka oturup paketi yırtarak açtı.
"Hadi gelin! Soğuyacak şimdi!"
***
"Sıradaki durağımız bura!"
Kafamı kaldırdım ve karşımdaki görüntüye gülümsedim. Jungyeon'dan beklemezdim ama lunaparka gelmiştik. Dönme dolapa baktım ve gülümsedim.
"Hadi ona binelim!"
Kafamı Jungyeon'un işaret ettiği yere çevirdim.
Hız treni...
Beklediğim gibi...
Buraya gelme nedenimiz de bu olmalıydı.
"Ben binmem ona!"
"Hadi ama Nayeon!"
"Ya hayır! O ne öyle?"
"Hız treni?"
"Aish..."
"Hadi ama!"dedi ve kolumu tutup oraya sürünlemeye başladı.
Jungyeon'u öpmem dışında gün hiç de planladığım gibi gitmiyordu. Birlikte hız trenine binecektik. Ne kadar romantik...
Ben bunları düşünürken çoktan binmiştik ve ben fark etmeden en öne oturmuştuk. Yutkundum ve korumayı sıkıca tuttum. Bir süre sonra korumadaki elimi birinin tuttuğunu fark ettim. Jungyeon bana gülümsedi ve yaklaştı.
"Korkuyorsan inebiliriz."
"Ha-hayır..."dedim ve gergince önüme baktım.
"Ölürsek birlikte ölürüz."dedi ve kıkırdadı. Gülümsedim. Sanki söylediği şey tüm gerginliği almıştı.
"Hazır mıyız?"
"Eveet!"
Treni kontrol eden adama baktım.
"Hadi o zaman!"
Ve tren birden hızlanmıştı. Tek yaptığım bağırmaktı ve o kadar kişi olmasına rağmen sadece benim sesim duyuluyordu. Trenin başlaması ve durması arasında 20 saniye vardı.
"Nayeon iyi misin?"dedi Jungyeon tren durduğunda.Kafamı yavaşça ona çevirdim.
"Hı hı..."
"Güzel! O zaman bir daha!"
***
Ne kadar her şeyi oynayan, mide bulandıran ve tehlikeli şey varda hepsine binmiştik ama dönme dolapa binmemiştik.
"Ben burada ayrılıyorum."
Kafamı yavaşça Rose'a çevirdim.
"Siz çocuklara iyi eğlenceler."
"Nereye gidiyorsun?"
"Bilmem... Ama beni göremeyeceğiniz bir yere çünkü plana göre-"
"Bence git artık."
"Bence de."dedi ve hızla uzaklaştı.
"Noluyor be?"
"Hiç..."
"Eve mi gidiyoruz yoksa?"
Gitsek mutlu olacaktım çünkü yorulmuştum.
"Binmediğimiz son bir şey kaldı."
Gözlerimi yorgunca ona çevirdim. Gülümsedi ve elimi tutup beni sürüklemeye başladı. Bir yere gelmiştik ve ben artık tepki veremiyordum.
"Birlikte mi bineceksiniz?"
"Evet."
"Tamamdır."
Bir yere oturunca Jungyeon'a döndüm.
"Nereye geldik?"
"Yorgunsuz."
"Neden acaba?"
Gülümsedi ve kolunu omzuma atıp başımı göğsüne rastladı.
"Başından beri istediğin yerdeyiz."
Dönme dolap..?
Sevinecek kadar bile halim yoktu o yüzden sadece gülümseyip kafamı daha da çok Jungyeon'un göğsüne gömdüm. Yavaş yavaş bilincimin bulanıklaştığını fark ettim. En son Jungyeon'un sesini duymuşum ama gerisi hatırlamıyordum.
"Seni seviyorum..."2yeon fanlarının gökkuşağı kusacağı bir bölüm oldu cjdnk Umarım beğenmişsinizdir dkdk
Yorum yapın:)(:
Seviliyonuz:)(:

ŞİMDİ OKUDUĞUN
I'm Minatozaki
Fiksi PenggemarBu hikayede Sana bütün Twice üyeleriyle shiplenmiştir! İstemeyen okumasın aq!