O günün üzerinden dört gün geçti. Karabulutun odasında kalıyordum ve ilginç olan onun yatağında yatıyordum.
Neden mi ?
Çünkü karabulut yoktu ! Bahçede yaşananlardan sonra bir daha onu görmedim. Ama bu çok iyi oldu. O olmadan çok daha kolay oluyor her şey.
Mavişle daha çok vakit geçirdik. O günden sonraki gün bahçede resim yapıyordu. Bende bir sayfa istedim ve birlikte resim yaptık. Tüm öğleden sonrayı birbirimize resimler yaparak geçirdim. Ertesi gün de avluda yemek yerken gördüm ve ona yemek yemesinde yardımcı oldum. Bir diğer gün ise bahçede kitap okudum.
Ama ne yazıkki hala tek kelime konuşmadı..
Bu günler içinde adının Rüzgar olduğunu öğrendim ama o bana ismini söyleyene kadar ona Maviş demeye devam edecektim. Ve buna herkes alıştı. Karabulut dışında kimse Mavişle yakın olmama bir şey demiyordu. Yani Burak ve Resul ağa demiyor. Henüz Zilan hanım veya Buket'le karşılaşmadım. Bu da işin işginç yönüydü zaten. Kaç gündür hiç görmemiştim onları.
Düşüncelerimden çıkmamı sağlayan Ayşe oldu.
"Mısra ?"
"Ayşe seni arıyordum. Bahçede bir şey yapmak istiyorum kim ilgilenir onunla. "
Ayşe biran şaşırsada bozuntuya vermedi. "Bahçede kahya var. Mustafa abi. Ya da oğlu Murat. İkisinden biri her türlü yardımı yaparlar. Bizim yapabilceğimiz bir şey olursa söylemen yeter. "
Minnetle bakıp gülümsedim. "Çok teşekkür ederim canım "
Hızla bahçeye gittiğimde Maviş bıraktığım gibi bahçe sandalyesinde oturuyordu. Gidip elinden tutup kaldırdım.
"Hadi Maviş. Mustafa abi veya Murat adında birini arıyoruz. "
Bunu belki konuşup seslenir diye söyledim ama o sadece gülüp heyecanla bana baktı.
Neyse buna da şükür !
Birkaç dakika sonra Mustafa abi ve Muratı birlikte görünce onlara derdimi anlattım. Şaşırsalarda hemen yerine getirdiler.
Ve bahçenin ortasında kocaman salıncağımız oldu.
Salıncak tamamlanınca Maviş o kadar sevindi ki tüm telaşa deydiğini düşündüm.
İkimizin rahatlıkla sığdığı salıncakta sallanırken kahkahalarımız bahçeyi inletiyordu.
Ve tam bu sırada nasıl olduğunu anlamadığım bir şekilde aklıma Kayra geldi.
Beni okula bırakmasından kavgalarımıza kadar.. O kadar çok şey biranda beynime üşüştü ki nefesim kesildi.
Hızla salıncağı durdurup çimene oturdum. Kafamı ellerimin arasına alıp ovmaya başladım. Bir çok şeyi hatırlıyordum.
"K..ka..kayra" diye fısıldadım.
İstemsizce gözyaşlarım döküldü. Onu özlemiştim. Onu seviyordum. Onu hatırlamak pahabiçilmezdi. Aslında Kayraher şeyimmiş bunu farkettim...
Düşüncelerime dalmışken kafamı ovan ellerimin üzerinde bir el hissetmemle irkildim. Maviş şaşkınlıkla ve üzüntüyle bana bakıyordu. Kafamı kaldırmamla gözyaşlarımı silmeye başladı. Ve bu farkında olmadan ağlamamı arttırdı.
"Gel buraya küçük arkadaşım " diyip onu kollarımın arasına alıp sıkıca sarıldım.
İçli içli ağlamama engel olamasamda içinde tarifi olmayan bir mutluluk vardı. enazından abimi ve annemi hatırlamıştım. Ama bu iyi olmadı düşündüğüm kadar. Çünkü onları hatırladıkça onlara olan özlemim artmaya başladı. Onları hatırlamadığım zaman içimdeki özlem bu kadar büyük değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zehirli Ömür
RomanceCehennem ateşi bin yıl yakıldı. Öyle ki kıpkırmızı oldu. Sonra bin yıl daha yakıldı, öyle ki beyazlaştı. Sonra bin yıl daha yakıldı. Şimdi o siyah ve karanlıktır . Bu ateşe de Nar-ı sevda yani Siyah ateş denilmektedir. O siyah ateşin üzerinde ge...