''BU NE CÜRRET!''
Vücudunun etrafındaki şeffaf kalkan gitgide zayıflarken Lai, mağarada yankılanan sesin etkisiyle yavaş yavaş kapanmaya başlayan gözlerini tekrar sonuna kadar açmış ve üzerine gelen üç metrelik devasa taş parçasını savurmayı başarmıştı. Kışı geçirmek için girdiği bu mağaraya benzeyen deliğin, başına bu denli sıkıntılar açacağını tahmin etmemişti. Ayrıca gök gürültüsüne benzer bir kudretle yankılanan bu sesin de nereden geldiğini bilmiyordu. Aklındaki soru işaretlerine rağmen hayatta kalmak için savaşmak zorundaydı ancak durum hiç iç açıcı görünmüyordu.
Parçalanan duvarlar mağaranın içini neredeyse doldurmuş ve Lai'ye hareket edebileceği birkaç metrelik bir alan bırakmıştı. Uzun siyah saçları tozlarla kaplanmış, cübbesi yırtıklar içerisinde kalmış bir vaziyette etrafa saçılan taş darbelerini savuşturmaya çalışan Lai, vücudunu saran şeffaf kalkana çarpan her taşa ağız dolusu küfürler savurarak bulunduğu durumun daha ne kadar süreceğine dair umutsuz bir bekleyiş içerisine girmişti. Bir ketılda su kaynatmaya yetecek kadar zaman geçtikten sonra mağara duvarları yaşanan patlamaya dayanamayıp tamamen çöktüğünden, duvarlardan saçılan taş parçaları da azalmaya başlamıştı.
Derin bir nefes alarak neredeyse birkaç adım atabileceği boşlukta duran Lai ise hayatta kalmanın verdiği mutluluğu kalbinde hissettiğinde yüzündeki acı dolu ifade yerini hafif bir gülümsemeye bırakmaya başladı. Alnından akan birkaç damla kan yere damlıyordu. Zorla aldığı nefesini tekrar düzene sokmaya çalışıyordu. Yırtıklarla dolu cübbesini ve tozlarla kaplı saçlarını fark ettiğinde ise dışarıdan nasıl göründüğünü hayal ederek iç geçirdi ve başını iki yana doğru salladı. Dışarıda yaşananları bilmediğinden dolayı mağaraya benzer deliğin aslında Libor Şelalesi'ni sırtlayan devasa bir yaratığın vücudu olduğunu bilmiyordu. Üstelik bu kadim yaratığın uyanmasının sebebi de ta kendisiydi!
.....
Rite Şehri'nde her zamanki hayatlarını yaşayan insanlar keyifle geçirdikleri bu günde, daha önce hayatlarında yaşamadıkları bir durumla karşı karşıya kalmışlardı. Şehir duvarlarında oluşan sayısız delik ve göklerden yağan devasa meteor benzeri taş parçaları karşısında şehirde bulunan üst düzey Taoistler, güçlerini birleştirerek şehri kaplayan bir formasyon oluşturmuş, durumu kontrol altına almaya çalışmışlardı.
Bu esnada Houji ailesinden Trin, Valor ve Sandulf formasyona destek olmak için gökyüzündeki kalabalığa doğru uçuyorlardı.
Trin bakışlarını Sandulf'a çevirerek ''Bu devasa taş parçaları da nereden çıktı? Amca neler oluyor?'' diye sordu. Yüzünde endişe dolu bir ifade vardı.
''Hiçbir fikrim yok. Ama endişe etmeyi gerektirecek bir durum olduğunu sanmıyorum. Gördüğüm kadarıyla bu taş parçaları arkasında herhangi bir gizem barındırmıyor. Formasyonu geçebilecek güce sahip değiller.'' diyerek cevapladı Sandulf ve Valor'a dönerek konuşmaya devam etti: '' Valor senden eve geri dönmeni istiyorum. Şehirdeki karmaşayı fırsat bilerek bize saldırmak isteyenler olacaktır. Aries ve diğerlerinin yanına gidip onlara göz kulak ol.'' dedi ve hızla yükselmeye devam etti.
Başıyla onayladıktan sonra kardeşlerinin yanına doğru gitmeye başlayan Valor, birkaç nefes almaya yetecek kadar zaman geçtikten sonra evin bahçesindeki insan figürlerini görünce hızını arttırarak kırmızı bir ışık hüzmesine dönüştü.
''Şehir saldırı altındayken ne yaptığınızı sanıyorsunuz? Bizden bu kadar mı nefret ediyorsunuz? Aşağılık herifler...'' Bu ses yeşil gözlü ve uzun siyah saçlarıyla etrafa nazik bir aura yayan Aries'in sesiydi. Karşısında sarı cübbeler içinde üç tane geniş omuzlu ve uzun boylu adam duruyordu. Aralarında sessizce bir şeyler konuşan adamlardan ortada duranı Aries'in sözlerini duyduktan sonra öne çıkarak sağ elini havaya doğru savurdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lai
FantasyDüzenin ve karmanın sarsılmaz bütünlüğünün evreni gözettiği zamanlarda, kendilerine Taoist diyen kişiler ölümsüzlüğü elde etmek adına bir yolculuğa çıkarlardı. Cennet'in buyruğu altında sayısız teste tabi tutulan ve bu uğurda zaman zaman can veren b...