Henüz çiy damlaları ağaçların yapraklarından düşmeden güneş, kendini Rite Şehri sakinlerine göstermeye başlamıştı. Yeni güne uyananlar ve sabaha kadar rüzgarın hafif esintisine eşlik etmiş insanlardan bazıları ufak atıştırmalıklarla sokaklarda yürürken, bazıları da güneşin verdiği rahatlık hissiyle gözlerini kapatmış, doğa enerjisini medite ediyordu. Sabahın erken saatlerine uyanmaya alışık olan Lai, gözlerini hafifçe aralayarak bulunduğu odanın tavanını bir süre izledi. Ardından ağır hareketlerle yatağından kalktı ve kendine bir şeyler hazırlamak için odasından çıkarak mutfağa doğru ilerledi. Ancak odanın kapısını açmasıyla birlikte karşısında kahkahalar eşliğinde kahvaltı eden bir grupla karşılaştı. Büyükçe bir tahta masaya oturan bu grubun içerisinde Trin, Aries, Marton ve daha önce görmediği dört kişi daha vardı. Tam masadaki boş sandalyelerden birini gözüne kesitirmişti ki Trin çevik bir hareketle ileriye atılıp Lai'nin başını kollarının arasına alarak saçlarını karıştırmaya başladı. Neye uğradığını anlayamadan kendini Trin'nin ellerinde bulan bu küçük çocuk, yeni hayatının ilk gününde evin neşesi haline gelmişti.
Bomba gibi kahkahalarla şenlenen tahta masanın başında, ailenin en büyük çocuğu Trin oturuyordu. Trin'in hemen yanında kız kardeşi Aries ve ona oldukça benzeyen bir kadın daha vardı. ''İkiz kardeşler'' diye düşündü Lai kendi kendine. Ancak bu iki kadın arasında kelimelere dökemediği bir farklılık vardı. Sanki biri güneşin parlak ışınları edasıyla odayı ısıtırken diğeri onun tam tersi bir şekilde ortamdaki havayı dengeleyen soğuk bir tavır sergiliyordu. İkiz kardeşlere bir süre daha baktıktan sonra başını masanın diğer ucuna doğru çevirdi. Marton'un samimi ifadesini görünce başıyla ona selam verdi ve yemeğine devam etti.
''Bugün eğitimine başlıyoruz küçük dostum.''dedi Trin bir anda. Bunu duyduktan sonra ağzındaki lokmayı yutmakta zorlanan Lai, birkaç kez öksürerek kendine gelmeye çalıştı ve bilye gibi parlayan siyah gözleriyle Trin'e bakarak ''Gerçekten mi?'' diye sordu. Önündeki yeni dünyayı keşfetmeye çok hevesliydi ancak Sandulf'un Taoist'lerden bahsederken kullandığı bir cümle onun endişelenmesine sebep olmuştu. Bu cümle ''Atalarımızın bizlere bıraktığı kadim teknikler...'' diye başlayan ve Lai'nin sonuna pek dikkat etmediği bir cümleydi. Dikkat etmemesinin sebebi ise duyduğu ilk kelimelerden sonra derin düşüncelere dalmasıydı. Ailesini yeni kaybetmişti ve şimdi bu bahsedilen tekniklerden birini bile öğrenebileceği konusunda hiç umudu yoktu. Ancak şimdi, ona zaten yeterince iyilik yapmış olan bu insanlar, bir de 'Kadim' denilen tekniklerden birini onunla mı paylaşacaklardı? İşte bu düşünceden dolayı Lai kendine gelmekte zorlandı. Yaşananlara inanamıyordu!
Onaylar bir şekilde başını salladı Trin ve Lai'ye dönerek: ''Sanırım dün kız kardeşimin söylediği sözleri tam anlayamamışsın. Anne ve babamın ölümünden sonra ailemizin başına amcam geçti. Onun burada kalmana izin vermesi demek artık aileden biri oldun demektir yani bu günden itibaren benim küçük kardeşimsin! Bu yüzden de atalarımızın bize bıraktığı kadim teknikleri öğrenmek senin en doğal hakkın. Ancak hemen havalara uçmasan iyi edersin. Ne kadar istekli olduğunu biliyorum lakin bu eğitim öyle hafife alabileceğin ya da kolaylıkla uygulayabileceğin bir eğitim değil. Bu uğurda canla başla çalışman gerekiyor. Eğer kaytardığını bir an bile görürsem, sana bu gülümsemenin altında yatan diğer yönümü göstermek zorunda kalırım.'' dedi ve klasik kahkahalarından bir tanesini daha patlattı. Lai, Trin'in anne ve babasının öldüğünü öğrenince ona sıcak bir bakış fırlattı ve bu konudan bahsetmemeye karar verdi.
''Biraz manyaktır ama konu eğitim olunca en iyilerdendir. Bu yüzden kafanda hiç soru işareti olmasın kardeşim.'' dedi Aries yavaşça Lai'nin kulağına fısıldayarak. Cevap vermeye fırsat bulamadan başka bir ses duydu: ''Ufaklık, bu çılgın adamın sözlerini dikkate almazsan başına geleceklerden bahsedeyim biraz: Marton'la tanıştın, ancak onun neden biraz depresif ve bunalımda göründüğünü merak ettin mi? İşte bunun sebebi Trin'le yaptıkları eğitimdi. O manyak herif dışarıda sürekli kahkaha atıp dünyanın en iyi insanıymış gibi görünse de iş eğitime geldiği zaman cehennemden fırlamış bir zebaniye dönüşüyor. Sana yemin ediyorum, bir defasında gözlerinin kırmızıya döndüğünü bile gördüm.'' Bu ses ailenin ortanca kardeşi Dux'tan gelmişti. Son duyduklarından sonra Lai bakışlarını hemen Marton'a çevirdi ve onun başıyla onayladığını görünce tüyleri diken diken oldu. Bir an dönüp tekrar Trin'e baktı, ama sürekli gülen bu adam nasıl bir 'Zebani'ye dönüşebilir ki diye düşünmekten kendini alamadı. Bu sırada başka bir ses daha duydu. ''Boş boş konuşmayın da kahvaltınızı bitirin. Marton, Trin'in eğitimini kaldıramamanın tek sebebi kendi zayıflığındı. Bu yüzden Lai'nin gözünü korkutmaya çalışma.'' Bu ses iri yapılı, kısa ve siyah saçlara sahip, boynunda dört tırnak izini andıran bir yaraya ve koyu mavi gözlere sahip olan adamdan gelmişti. Lai'nin tam karşısında oturan bu adam Trin'den sonra ailenin en büyük çocuğu olan Valor'du. Kişilik olarak abisinin tam zıttı olan Valor daha çok Sandulf'a benziyordu. Hafif kirli sakalı, düz orta boylarda bir burnu ve sürekli çattığı gür kaşlarıyla bir ordu generalini andırıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lai
FantasíaDüzenin ve karmanın sarsılmaz bütünlüğünün evreni gözettiği zamanlarda, kendilerine Taoist diyen kişiler ölümsüzlüğü elde etmek adına bir yolculuğa çıkarlardı. Cennet'in buyruğu altında sayısız teste tabi tutulan ve bu uğurda zaman zaman can veren b...