Her insan bir şansı hak eder miydi? Yoksa düştüğüm bataklığın adı kader miydi?
Mahruyan... Biricik babamın koyduğu "ay yüzlü, ahlâkı güzel olan" anlamlarına gelen, tertemiz adım. Adımın Mahruyan oluşu ne kadar gerçekse, ahlakımın eskisi kadar güzel olmadığı da bir o kadar aşikârdı. Nedendir bilinmez ama herkesin özendiği mutlu hayatım bataklığa dönmüştü. Ne kadar çırpınırsam çırpınayım daha da dibe battığım, hayatımla birlikte adımın güzelliğini de içine çeken derin bir bataklığa.
Bundan iki sene evvel, babam Salih ve annem Nihal'in -ki anne sözcüğünü hak etmez kendisi- mutlu evliliği ve kardeşim Umut'un da dâhil olduğu sıcacık bir yuvamız vardı.
14.02.2014
Umut saçlarına benim rengârenk tokalarımdan takmış tatlı tatlı sırıtıyor ve taklidimi yapıyordu. Nohut tanesi büyüklüğündeki göz bebeklerini şaşı yaparak, küçük ellerini uzun saçları varmış gibi havaya savurdu. O harfleri bile tam söyleyemediği şirin sesiyle;
-"Ben Mahyuyan söyye anne nasıyım?"
Annem ona sevgiyle bakarken ben onun tam aksine alayla gülümsedim.
-"Benden çok cüce cinlere benzemişsin ama olsun ufaklık."
Annem Umut'un yanağına teselli edici bir öpücük kondurdu.
-"Ablası ne biçim konuşuyorsun sen öyle. Benim küçük oğlum ne kadar da yakışıklı görmüyor musun hem?"
Bu sözler karşısında yanağı kızaran Umut utangaç bir edayla gülümsedi.
-"Hadi oğlum ellerini yıka, yemek yiyeceğiz."
Annemin talimatına uyan Umut, annemin görüş alanından çıkar çıkmaz, o minik kırmızı dilini, şeytani bir şekilde bana sallayarak elini yıkamaya gitti. Eğer küçük bir kardeşiniz varsa, her ne kadar ara ara sizi kızdırsa da, şimdi olduğu gibi varlığı daima mutluluk verici olurdu.
Kapı zili...Zil sesiyle, oturduğum koltuktan üşenerek kalkıp kapıya yöneldim. Kendimi bildim bileli ayak işleri yormuştur beni, kapı açmak da buna dâhil. Sanırım bu yatalak ruhum ölene kadar peşimi bırakmayacaktı. Gelen babamdı.Çiseleyen yağmurun ıslattığı saçlarından akan damlalar ceketinden kayıp düşüyordu. Cebindeki elini yavaşça çıkarıp saçlarımı okşadı. Montuna sinmiş sigara kokusuna ve ıslaklığına aldırmadan yanına yanaştım koklayarak. Sanırım babalar hep böyle kokardı. Biraz yağmur, biraz sigara.
-"Nasılsın Mahruyan'ım?"
-"İyiyim baba hoş geldin."
Babam başıma kondurduğu öpücükten sonra ceketini çıkarıp içeriye geçti. Annemin "Hoş geldin canım" diyen o tiz sesi babamın gözlerinin içine bir ışıltı bırakıverdi. Ne de çok severdi annemi, dili sussa gözleri anlatırdı sevgisini. Aralarındaki bu güzel ilişkiye hayran olmamak elde değildi. Sessiz bir aile yemeğinin ardından kapı ikinci kez çaldı. Sinsice lavaboya yönelirken bir ses yükseldi odadan.
-''Mahruyan kapı!''
Hay aksi! Şu an itibariyle kesin kanaatim şudur ki Umut büyür büyümez ayak işlerinde kullanacağım onu, dişimi üç beş sene daha sıkarsam eğer işler tıkırında. Kapıyı açtığımda kimseyi göremedim etrafta. Başımı sağa sola salladım. Acaba yine sokaktaki haylazlar Umut'un "Kim vay oyda" diye bağırdığı tatlı sesini duyup gülüşmek için mi çalıp kaçmışlardı? Ah haylaz budalalar zaten hep böyle yapmıyorlar mıydı? Söylenerek kapıyı tam kapatacağım sırada yerde, yağmurdan üzerindeki mürekkebin aktığı bir zarf buldum. Kargo, posta, her daim gelirdi eve ancak eski filmler hesabı kapımıza hiç zarf bırakılıp kaçılmamıştı. Neyin nesiydi bu? Zarf elimde içeriye girdiğimde üzerindeki yazıya şöyle bir göz attım. Yağmur tanelerinin sildiği kimisi akmış kimi yarı görünür vaziyetteki harfleri birleştirince annemin adı okunuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mahruyan Uyan!
RomanceSöyle Mahruyan saçlarının rengini Ben bilmem, renkleri anlat bana.. Güzel mi yüzün de sesin gibi? Anlat Mahruyan, kendini anlat bana.. Görmek için sadece gözler yetmezdi.En az göz kadar yürek de görmeliydi.Genç adamın körlüğü, uzuvları tam ancak yür...