🌙BÖLÜM 16- MAHRUYAN UYAN🌙

4.1K 314 13
                                    

Sessiz sakin bir ilçeydi Nehirli. Sürekli yağmurları ıslatsa da yeryüzünün tenini, çok şey saklardı içinde. En acı kalp ağrılarını, en tatlı aşkları, yaşanmışlıkları barındırırdı tüm sokaklarında. Hele bir de ulu çınarın gövdesi yok mu? Kim bilir kaç âşık gölgelenmişti iri gövdesinin serinliğinde? Kaç insan oturmuştu dibindeki bankın eskimiş yüzeyinde.Şimdi de Suat oturuyordu buram buram geçmiş kokan bu bankta. 

Yazdığı satırlardan bir kaçını usulca karaladı. Şarkısının sözleri gitarının teline uymamıştı çünkü. Bir müddet daha beyaz sayfayı karalayıp defteri bankın bir köşesine attı. Kafasını geriye atarak derin bir nefes çekti içine. Sokak lambasının cılız ışığının aydınlattığı yüzü iki senedir hiç değişmemişti. Gözlerini gökyüzüne çevirip kendine göz kırpan yıldızlara baktı. 

Sonra da usulca fısıldadı.Bir dilek gerçekleşti, bir yıldız kayboldu.Sahiden de öyle olmamış mıydı? Ne zaman ki aydınlığa hasret gözleri görmeye başlamış, canından çok sevdiği yıldızı gitmiş, yapayalnız bırakmıştı Suat'ı. Unutamıyordu işte Mahruyan'ı. O Suat'a aitti bir zamanlar. Aralarında geçen bir konuşma canlandı gözlerinin önünde.

 -''Allah seni benim için gönderdi Mahruyan. Benim yıldızım ol diye. Karanlığımı aydınlatan, sadece bana ait olan bir yıldız.'' 

-''Bilmiyorsun Suat! Seni tanımadan önce yaşamaktan nefret ettiğimi, hayata bağlanmak için hiçbir sebebim olmadığını bir ölüden farksız olduğumu bilmiyorsun. En az senin kadar benim de sana ihtiyacım var.'' 

Suat bu sözler üzerine Mahruyan'ın alnına onu kendine mühürlemek istercesine uzun bir öpücük kondurmuştu. 

-''Öyleyse bırakmayalım birbirimizi hiç. Asla bırakma beni Mahruyan.'' 

Mahruyan da Suat'ın pürüzsüz tenini okşarken usulca fısıldamıştı. 

-''Asla Bal göz asla.''

 Anılar Suat'ın zihnini işgal ederken dişlerini birbirine bastırdı. Yumruğunu sıkarak hafif uzamış tırnaklarını avcuna batırdı. Yıldızlara bakarak konuşuyordu. Sanki Mahruyan oradaydı da tüm söylediklerini duyacaktı. Öfkeyle bağırdı. 

-''Hani bırakmayacaktın beni? Hiç mi sevmedin beni Mahruyan? Nasıl arkana bakmadan terk ettin beni? Bir veda bile etmeden nasıl gidebildin? Seni  çok seviyordum ben.'' 

Eliyle sarıya çalan gözlerini işaret etti. 

-"Senin için açılmak istedi bu gözler."

Sonrada göğsünün sol tarafına elini sertçe vurdu. 

-"Bu kalp seni istedi sadece." 

Sesi git gide kısılıp hırıltılı bir şekilde çıkıyordu. Yıldızlara son bir kez bakıp küskünce gözlerini kaçırdı. Rüzgârdan uçuşan kâğıtlarını alıp defterin arasına sıkıştırdı. Arada bir de oturduğu bankın boş tarafına bakıyordu. Oraya bakınca yeniden öfkelendiğini hissetti ve ayağa kalkıp oradan uzaklaşmaya başladı. Sırtında gitarı, elinde birkaç parça kâğıdıyla işlek caddelerde yürüdü. Bir kez daha kendini kaybetti boş kalabalığın içinde. Suat tek elini kaldırarak bileğindeki saati kontrol etti.

 20:30 

Tam vaktinde gelmişti. Rengârenk ampullerin parlattığı "SAFİR" tabelası yoldan geçen insanların tüm ilgisini çekmek istercesine parıldıyordu. Alnına düşen gece siyahı saçlarını eliyle arkaya itip gösterişli kapıdan içeriye girdi. Uzun ince koridorda onu gören herkes gülümsemesini sunuyor, onu heyecanla selamlıyordu. Suat' ta başını aşağı doğru bir kez eğerek onları karşılıksız bırakmadı.Siyah pantolonuyla uyumlu uzun siyah mantosu pelerin gibi arkasından süzülüyor, yakaları hafifçe dikilmiş lacivert gömleği ona ayrı bir hava katıyordu. Haliyle insanların onu beğeniyle göz hapsine alması doğal kaçıyordu.

Mahruyan Uyan! Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin