Bedenimi saran sıcacık yorganın altında ters giden bir şeyler vardı. Yumuşakça taranıp, okşanan saçlarım acımasızca çekiliyordu. Gözlerim yuvalarından fırlarcasına açılırken, uyanmama neden olan bücürün, tiz sesiyle çıkardığı neşeli kahkahası odada yankılandı. Ah bu çocuk! Beni uykumdan uyandırıp rahatsız etmekten başka işi yoktu. Saç diplerime ince bir sızı yayıldı. Eş zamanlı çatılan kaşlarımla Umut'un minik suratı da ciddileşti. Bu yaramaza küçük bir oyun oynamanın zararı olmazdı.
-''Umut! Ne yaramaz bir çocuk oldun sen?''
Oradan oraya dönen boncuk gözleri hemen yüzümü buldu.
-''Ama Mahyuyan, okul vaktin geldi. Ben de seni uyandıydım.''
-''Böyle mi uyandırılır canım? Öperek uyandır, severek uyandır, saç çekilir mi hiç? Kel kalacağım senin yüzünden. Artık yeni bir kardeş bulma zamanı geldi.''
Umut'un daha demin muzırca parlayan gözleri, yerini Küçük Emrah bakışlarına bıraktı.
-''Ne demek yeni kaydeş?''
-''Şu demek canım; Kendime uslu bir kardeş bulacağım. İşlerimi yapan tatlı bir kardeş hiç fena olmaz. Sen de artık yeni bir abla bulursun kendine.''
-''Ama Mahyuyan, biy daha çekmem saçlayını. Hem, hem işleyini de yapayım. Söz veyiyim.''
Dudağımın ucu usulca bükülürken ciddiyeti elden bırakmadım.
-''Demek öyle ufaklık. Bir daha saçlarımı çekmek yok, şimdi git bana bir bardak su getir!''
Tombul yanaklarını sallayarak saydığım maddeleri onaylarken odadan bir fare edasıyla kaçarak mutfağa gitti. Sabah sabah sinirle uyanmış olsam da yüzümde bir tebessüm oluştu. Kahvaltı tabağımda ki patates ve peynirlerin yerini değiştirirken bir yandan da Umut'un getirdiği suyu yudumluyordum. Televizyonda izlediğim magazin programı ise her zamanki gibi gösteriş meraklısı birkaç görgüsüzün, bilmem kaç milyona aldığı aksesuarları gösteriyordu. Kesintisiz on dakikadır konuşan annem tekrar seslendi;
-''Ne iyi olur değil mi Mahruyan?''
Televizyonla tabağım arasında mekik dokuyan gözlerimi anneme çevirdim.
-''Nedir iyi olacak şey?''
Annem etrafa neşe saçarak, biten çayını tazeliyordu.
-''Ah kızım, hiç mi dinlemiyorsun beni? Butik diyorum, işler yolunda giderse eğer, yanıma bir de yardımcı almayı düşünüyorum.''
Bardağımdaki çayın kalanını büyük bir yudumda içtim. Sandalyenin arkasına astığım çantamı da alarak ayağa kalktım.
-''Evet, sen bilirsin. Daha rahat olacaksa yap öyle.''
Umut'un yanağını okşayarak kapıya doğru ilerledim. Adımlarım tam kapıdan çıkacakken yavaşladı. Ve sonra, en son ne zaman söylediğimi hatırlamadığım sözleri söylemek üzere anneme yöneldim.
-''Eline sağlık.''
Söylediklerim onu şaşırtmış olmalıydı ki önce sinek kaçacak kadar aralanan ağzı, daha sonra kulaklarına kadar vardı.
-''Afiyet olsun kuzum.''
Annemin gözleri hariç her yerde dolanan bakışlarımla askıdaki tüylü, bordo renkli kalın montu bulup üzerime giydim. Sokağa çıktığımda soğuk hava yine kendini belli ediyordu. Bu temiz havayı ciğerlerim dolana kadar çektim. Acaba annemi affetmeye mi başlıyordum? Bu, bu olmamalıydı. Ne zaman ona karşı içimde bir merhamet filizlenecek olsa boynuma astığım alyans beni boğuyordu sanki. Olamazdı, olmazdı. Onu affetmem söz konusu bile olmamalıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mahruyan Uyan!
RomanceSöyle Mahruyan saçlarının rengini Ben bilmem, renkleri anlat bana.. Güzel mi yüzün de sesin gibi? Anlat Mahruyan, kendini anlat bana.. Görmek için sadece gözler yetmezdi.En az göz kadar yürek de görmeliydi.Genç adamın körlüğü, uzuvları tam ancak yür...