Gözleri gören prens için yaşamanın ne anlamı kalmıştı?
Yeryüzü ve gökyüzü arasındaki mesafe kadar boşluk vardı artık aralarında...Mutluluğun terkettiği bedenleriyle cennet, cehenneme sığamayıp yaşarlardı arafta...
Prensin altın yüreği gün geçtikçe sararıp soldu. Kendini kaybetmiş meleğin ise maziyi hatırlamak için çırpınan bedenine kor ateşler doldu.
Altın yürekli prens o kadar üzgündü ki artık.
Kanatsız kuşlar gibi tutsak...
İdam sehpasındaki mahkum kadar çaresiz...
Meleğini yitirmiş bir aşık kadar kimsesiz...
Bembeyaz hayat sayfalarında kaderlerini değiştiren siyah parmak izleri onları darmaduman etmeyi başarmıştı. Çünkü aşıkların toz pembe dünyasını kara bulutlar sarmıştı.
Günler günleri itekledi...Aylar ayları...Koskoca iki sene geçtiği halde tek yardımcısıydı meleğin rüyaları.
Rüyalarına bir adam giriyordu. O benzersiz sesiyle "Uyan artık" diyordu.
Bu çağrı aşkın çağrısı...
Uyanmazsan geçmez gönül ağrısı...
Melek kulak verdi bu mucizevi sese. Dinledi söylediklerini...Durmaksızın takip etti karışık ayak izlerini.Gitti ve gitti...Her adımda daha fazla yaklaştı rüyalarındaki sesin sahibine.Görecekleri çok iyi gelecekti kırık kalbine...Tam o sırada semadan bir ses duyuldu:
-Uyan melek!Uyan!
Böylece meleğin kayıp hafızası geri yerine koyuldu.
Tüm anılar tarafından kuşatıldı bedeni... Mutluluk gözyaşları akarken aşkıydı bunun nedeni.
Hiç olmadığı kadar güçlendi yorgun kanatları.Hiç olmadığı kadar parladı.Üzerine serpiştirilmiş yeni desenlerle kara gecede ay gibi ışıldadı.Prensine giden yollarda koşarken onu hiç kimse tutamadı.Çünkü bu an, gerçek aşkın büyüsünün tüm kötülükleri yendiği andı...
Kanatlarınında yardımıyla gerek uçtu gerek koştu.Ona göre artık prensin olmadığı bir hayat çok boştu...
Altın yürekli prensin hüzünlü ezgisi her yerde yankılandı.Ses dağlara çarptı ve taşlara.Herkes şahitlik etti gözlerinden süzülen inci yaşlara.
Önce ruhları buluştu...Sonra bedenler...Artık onlar için önemsizdi ayrı düştükleri nedenler...
Sımsıkı sardılar birbirlerini iç içe geçtiler.Kutsal aşk kadehinden sonsuzluk şarabı içtiler.
Prensin fani bedeni de melek gibi ölümsüzlüğe büründü.Onlar için daim mutluluğun yolu göründü.Tanrının bahşettiği bu kutsal an eşliğinde evlilik yeminleri tüm cihandan duyuldu.
Gözler göremese de hisseder...
Engel olamaz aşka...
Hiçbir kalp yer edinemez artık kalbimde...
Senin kalbinden başka...
-Daha sonra gökten üç sihirli elma düştü.Biri prensin avcuna...Biri meleğin avcuna...Diğeri de senin...
.
.
.
-Biy daha... Biy daha anlat babacığım.
Suat kucağında zıplayan oğlunun heyecanını görünce gülümsemesini gizleyemedi.Her zıplamasında yanakları sallanıyor, boynuna kadar uzanan siyah saçları havada savrularak geri boynuna dökülüyordu.Babasına o kadar çok benziyordu ki onları hiç tanımayan biri bile baba-oğul olduklarını çok rahat tahmin edebilirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mahruyan Uyan!
RomanceSöyle Mahruyan saçlarının rengini Ben bilmem, renkleri anlat bana.. Güzel mi yüzün de sesin gibi? Anlat Mahruyan, kendini anlat bana.. Görmek için sadece gözler yetmezdi.En az göz kadar yürek de görmeliydi.Genç adamın körlüğü, uzuvları tam ancak yür...