Suat'ı arkasından çektiğimde klişe bir şekilde üzerime düştü yüz yüze bir pozisyonda kaldık diyemeyeceğim. Ben başımın arkasını taşa çarparak sert bir şekilde yere yapıştım. Suat ise hemen yanıma elleri ve dizleri üzerine düştü. On saniye kadar süren olayın şokuyla derin bir nefes aldım. Başımın sızısına aldırmadan oturur bir pozisyona geçtim ve Suat'a daha da yaklaşırken buldum kendimi.
Halâ elleri ve dizlerinin üzerinde duran Suat'ın nefesleri çok hızlıydı. Galiba olayın şokunu halâ atlatamamıştı. Yere saçılan siyah gözlüğü ve bastonu yanı başımızdaydı. Küçük çakılların yaraladığı ellerini yavaşça tutarak kaldırdım. Nedendir bilinmez ama onun o şaşkın halini görünce oturur pozisyona getirdiğim Suat'a sarıldım.
-''Şşşhhh geçti Suat geçti, geçti.''
Elim güven verircesine sırtına dokundu birkaç sefer.Hızla gümbürdeyen kalbinin sesini dinlerken onun da bana sarılması uzun sürmedi. Beni hatırlamış olmalıydı.
-''Mahruyan iyi de sen?''
Derin bir nefes aldı ve kulağımın dibinde konuşmaya devam etti.
-''Sen ne arıyorsun burada?''
-''Kırtasiye için çıkmıştım. Yardıma ihtiyacın var gibi görünüyordu.''
Sonradan sarılan kolları daha bir sıkılaştı, tekrar konuştu.
-''İyi misin peki, bir yerine bir şey oldu mu?''
Aklına gelen düşüncelerden olsa gerek bana sardığı kollarını yavaşça çekerek ellerini yüzümde kollarımda gezdirdi. Yaralanmış ellerini tutarak aşağı doğru indirdim.
-''İyiyim Suat iyiyim, merak etme sen.''
Ve gözlerim Suat'ın başımın üstünde takılı kalmış donuk bal rengi gözleriyle buluştu. Bakakaldım öylece. Rüya düştü aklıma, ağaçtan kopa gelmiş ve başımın orta yerine düşmüş bir elma misali. Neden saklıyordu ki bu gözleri? Şu durumda olmasak daha saatlerce bakabilirdim. Eminim ki tahmin edemiyordu gözlerinin bu denli güzel olduğunu. Yoksa takar mıydı hiç o güzel gözlerini perdeleyen gözlüğü. İçinde bulunduğumuz durumu hatırlayarak Suat'ın ellerini kontrol ettim.
Çantamda bulunan ıslak mendili çıkarıp ellerinin içini yavaşça sildim. Dikkatle çantamda kalan son yara bandını yapıştırırken Suat hareketlendi;
- ''Tam zamanında görmüş olmalısın beni. Ne kadar teşekkür etsem az.''
Yaşadığım dejavu hissiyle ve bu hissin nerden geldiğini beynimin bana bir yapboz gibi birleştirip sunmasıyla gülümsedim.
-''Hissettim diyelim. Görmek için her zaman gözler gerekmez Suat.''
Söylediklerimi dikkatle dinleyip kafasında ölçüp tartan Suat, onaylarcasına başını aşağı doğru yavaşça salladı.
-''Ben teşekkür ederim Mahruyan. Yani orda sana da bir şey olabilirdi. Tehlikeye attın kendini benim için.''
Yere saçılan gözlük ve bastonu toplayarak ellerine tutuşturdum.
-''Teşekküre gerek yok Suat. Bu arada yerinde olsam o gözlükleri takmazdım. Çünkü bu, gözlerinin güzelliğini perdelemekten başka bir işe yaramıyor.' '
Bu üzücü olaydan sonra Suat ilk defa gülümsedi. Başparmağını hafifçe kızarmış yanağına, oradan da saçlarına götürdü. Utanmış olmalıydı.
-''Düşüneceğim.''
Bu iltifatı nasıl yapmış olduğumun şaşkınlığı vardı üzerimde.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mahruyan Uyan!
RomanceSöyle Mahruyan saçlarının rengini Ben bilmem, renkleri anlat bana.. Güzel mi yüzün de sesin gibi? Anlat Mahruyan, kendini anlat bana.. Görmek için sadece gözler yetmezdi.En az göz kadar yürek de görmeliydi.Genç adamın körlüğü, uzuvları tam ancak yür...