Zihnime dolan acımasız anılar artık benim bir parçamdı. Masumluğumu, mutluluğumu, babamı alan ucu bir kılıç kadar keskin bir parça. Ne ben eski Mahruyan'dım, ne de hayatım kötü bir kâbustu. Gerçekti her şey, aradan iki yıl geçmemişçesine taze. Bir hafta önce yeni bir şehre, yeni bir eve taşınmıştık. Sanki başına yeni sıfatı gelen aptal kelimeler babamın ölümünü, annemin ihanetini silip atabilecekmiş gibi.
Annem de farkındaydı her şeyin. Babasız kalmamızdaki en büyük payın kendi suçu olduğunun ve benim geri dönüşü olmayan biçimde neşeli benliğimi kaybedip bir buz parçasına dönüştüğümün.Çok pişmandı, bunu her gece odasından gelen iç çekiş ve hıçkırık seslerinden anlamak gayet mümkündü. Ama son pişmanlık fayda etmezdi, hiçbir insan kendisine yıllarca fedakârlık etmiş birini, geçmişi görmezden gelerek aldatmamalıydı ki büyük bir aşkla evlenen annem, bunu hiç yapmamalıydı. Asla affetmeyecektim onu, bunu hak etmiyordu da.
Elimde bulunan karma karış nakışlı kahve fincanını odamdaki çalışma masasının üzerine koydum. Öbür elimdeki nerdeyse bitmiş sigaramı pencereden sallandırıp rüzgârın küllerini savurmasına izin verdim. Keşke insanda sigara gibi olsaydı küle dönen yerlerini rüzgâra doğru çevirsen ve alıp gitse.Etrafı gezme fikri dolandı bir süre beynimde, bu iyi olacaktı. Her ne kadar küçük bir ilçe de olsa Nehirli'nin havası ferahlatırdı belki beni.
Üzerime ince bir hırka alıp kapattım kapıyı ardımdan. Üçüncü katında oturduğumuz apartmanın merdivenlerinden inerken boyanın hayatım kadar iç bunaltıcı olduğunu fark ettim. Alt kısımlar yeşil, üstler yıllar öncesinde boyanmış, beyaz olduğuna bin şahit isteyen bir beyaz. Ara yerlerde kış bitiminden sonra çıkarılan sobalar koyulmuş. Hatta apartmanın aptal çocukları sobanın isine el basıp duvara şekil çıkarmışlar. Soba diyorum çünkü babamın gidişinden sonra lüks hayat sürecek değildik ya. Böylesi en makbul olanıydı zaten. Bunca şeyden sonra bir de sefa sürseydi, işte o zaman şu kalan yarım aklımı da yitirirdim hiç şüphesiz. İstese sürerdi o ayrı mesele.
Babamın hatırı sayılır işinden ötürü eğitimim için biriktirdiği parayı da rahat geçinmek için kullanacak kadar düşmeyeceğinden emindim hiç olmazsa.Apartman çıkışında başımı kaldırdım, annemin yukardan sallanan başı dikkatlice nereye gittiğimi kestirmeye çalışıyordu. Bu merak, ona hiçbir işte olmadığı gibi dışarıya çıkarken de danışma gereği duymadığımdan olsa gerekti.Kedi seslerinin yankı yaptığı sokakta ilerlemeye başladım. Birkaç adım daha atmaya kalmadı ki yağmur çiselemeye başladı.
Ah şu yağmur. Ne de çok babama benziyordu. Bir anda aç doğayı besleyiverir, o güzel ıslaklığıyla serinletiverirdi ortalığı. Sonrasında etrafta bıraktığı koku yok mu işte. Hah, işte o koku hep babam kokardı. Islanarak yürüdüm, acele etmeden. İlerlemeye devam ettiğim sokakta karşıma küçük bir bakkal ve neşeyle yağmura aldırmadan top oynayan birkaç çocuk çıktı. Birkaç yüz metre daha yürüdükten sonra geri eve dönmeye karar verdim. İçimin bu denli fenalaşmasına, sürekli sıkılmalarıma bakıyorum da bende farkındaydım, tuhaflaşmaya başlamıştım. Gezinti yapayım diye çıktığım yol on dakikada sıkmıştı beni. İçim, annem kadar ikiyüzlü davranıyordu.
Beş yaşındaki tatlı kardeşimi görsem iyi olacaktı. Benim gülümsememi sağlayan tek şeydi o.Adımlarımı tam tersi istikamete çevirip tekrar evin yolunu tuttum ve gün içinde bilmem kaçıncı kere içtiğim sigaramı soğuktan titreyen ellerimle çıkarıp dudağıma yerleştirdim. Yağmur kokusuna sigara eşlik etmeliydi ki yanı başımda yürüsün babamın hatırası.Sigaramı tutuşturmak için ellerimi siper ederek çaktığım çakmak yanmadı. İkinci defa çaktığımda yeniden yanmayınca şansıma lanet okudum. Tüm aksaklıklar beni mi bulmak zorundaydı?
Küçük gezintimde gördüğüm bu küçük bakkalı tekrar görebilmek umuduyla etrafıma bakındım. Hah. Oradaydı işte. Adımlarımı sıklaştırarak soğuk, ıslak havaya inat sıcacık olan bakkala girdim. İçerde oturan saçları ağarmaya yüz tutmuş fakat gülümsemesini suratında taşıyan yaşlı adam bana seslendi;
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mahruyan Uyan!
RomanceSöyle Mahruyan saçlarının rengini Ben bilmem, renkleri anlat bana.. Güzel mi yüzün de sesin gibi? Anlat Mahruyan, kendini anlat bana.. Görmek için sadece gözler yetmezdi.En az göz kadar yürek de görmeliydi.Genç adamın körlüğü, uzuvları tam ancak yür...