Uzun süre Suat'ın ellerine baktım.
Ben, Mahruyan. Son bir kaç senedir buz kesen kalbimi bu yere geldim geleli güneşlerin önüne mi sermiştim? O ellere bakmaya devam ederken katı yüreğimi öyle kalması için zorlamıyordum artık. Kendimi boğmak, içimdeki cehennemde kendimi de yakmak istemiyordum. Yakmamalıydım da.
Hayatımdaki bunca aksaklığın sebebi ben değildim ki zaten.Böylesine hızlı gelişen olaylar silsilesi yabancı gelmiyordu bana. Sanki olması gerekiyordu ve oluyordu. Hoş, belki de birkaç kez gördüğüm adamın elini tutmak için büyük bir istek duyacağımı söyleseler güler geçerdim. İki yıldır süregelen yüreğimdeki bütün buzları Suat'ın sıcak ellerinde eritmek istercesine parmaklarımı onun boşluktaki eline kenetledim.
Sanki zaman ışık hızıyla akıyor ve vücudum sadece birkaç parmaktan ibaret. Öyle bir şeydi ki bu ne zamanı ne kendimi hissedebiliyordum. Biriyle el ele dolaşma hissi ne kadar da farklıydı böyle. Nedendir bilinmez gönül işlerine ayıracak zamanım olmamıştı hiç, gerek de duymamıştım. İçimdeki sesle konuştuğum bu yolda sessiz sedasız metrelerce yürüdük.Bendeki bu tuhaf hissin Suat ta da olup olmadığını düşünmeden edemiyordum. Onun yüzüne elini tuttuğumdan beri bakamamıştım. Nedendir bilinmez ama sanki yüreğiyle beni izliyordu Suat. Kör bir adamla gezdiğim aklımın ucundan dahi geçmiyordu.
Sahi görmek için gözler mi gerekirdi? En az yürekte görmeliydi gözler kadar. Hem gözü hem gönlü kapalı olanlara pekâlâ kör denilebilirdi. Suat'ın sıcacık ellerinden vücuduma akan mutlulukla yüreğimin göz kapaklarını dünyaya araladım usulca. Geç bile kalmıştım.Üstümdeki utangaçlığı bir kenara bırakıp yüzümü Suat'a çevirdim. Sık sık diğer tarafa başını çeviriyor bir çocuk masumluğuyla kenarda sessizce gülümsüyor, içine derin nefesler çekip benim gibi yavaşça yürümeye devam ediyordu.
Bu tavırlarından sanıyorum ki bende onun için sadece bir rehberden ibaret değildim. Bu varsayımın gerçek olabileceği düşüncesi bile beni mutlu etmeye yetti de arttı bile. Bu uzun yürüyüşten sonra sinemaya gideceğimiz yerin neresi olduğunu bile bilmeden yola çıktığımı fark ederek Suat'a döndüm.
-''Suat bir sorun var ben. İyi de ben filmi izleyeceğimiz yeri bile bilmiyorum ki.''
Suat duraksadı. Sanki sinemaya gideceğiz fikrini çoktan unutmuştu.
-''Mahruyan gerçekten üzgünüm, tamamen aklımdan çıkmış. Nerede olduğuna dikkat etmeyi unutmuşum. Seni de buralara kadar.''
Devamını getirmeden, başını bir işi başaramamış olmanın mutsuzluğuyla önüne eğdi ve tekrar devam etti.
-''Hay aksi! Dikkat etmem gerekirdi. Seni buralara kadar getiren benim zaten. Eğer etrafta ne olduğunu söylersen belki çıkarabilirim? Hatta istersen Cihat'ı arar sorarız olmaz mı Mahruyan?''
Onun bu tedirgin hali içimi fazlasıyla acıttı. Bana rezil olmamak uğruna bir dizi seçenek sunuyordu. Görmemek onun suçu değildi. Doğrusu görmemek suç bile değildi. Herkes uzvunu kaybedebilirdi bu hayatta. Suat'ı suçluymuşçasına açıklama yaparken görmeye daha fazla dayanamadım.
-''Hayır, aramaya ne gerek var ki Suat, hem ne olmuş canım yürüdüysek bu benim için hiç de fena olmadı. Bu ilçeyi daha gezememişken bundan başka nasıl bir iyilik yapabilirdin ki bana?''
Suat küçükçe gülümsedi, az da olsa rahatlamış görünüyordu. Hem bunları laf olsun diye söylememiştim Suat'ı öyle görmek üzmüştü evet. Ancak şu da bir gerçekti ki onun elini tutmak kilometrelerce dolaşmama sebepti benim için, saatlerce yolumuzu bulamamaya razı olmaktı bu yerde. Şu an içimden geçen şeylere kendim bile şaşırıyordum. Ruhum, başka birinin ruhuyla yer değiştirmişti sanki.İşaret parmağı iki kaşının arasını okşadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mahruyan Uyan!
RomanceSöyle Mahruyan saçlarının rengini Ben bilmem, renkleri anlat bana.. Güzel mi yüzün de sesin gibi? Anlat Mahruyan, kendini anlat bana.. Görmek için sadece gözler yetmezdi.En az göz kadar yürek de görmeliydi.Genç adamın körlüğü, uzuvları tam ancak yür...