-Para lazım yavrucuğum bu lanet dünyada parasız nefes bile alınmıyorken lazım olan çok para ve çok dua.
Dünya o kadar adaletsizdi ki kimi sıcak yatağında yarın ne giyeceğini dert ederken, kimi hayalini kurduğu bir lokma ekmeği yemenin nasıl bir şey olduğunu düşlerdi. Yine kimileri şükredilecek hallerini görmezden gelirken Suat gibi bazı masumlar da görmeyi unutarak bedel öderlerdi.Değersiz kağıt parçaları mı engeldi yani sevdiğim adamın görmesine?
Çakıl taşlarına bir bir tekme savurup ilerlediğim yolda apartmanın kapısına gelince duraksadım.Artık vakti gelmişti yapılması gerekenin. Merdivenleri tırmanırken her heyecanlanışımda olduğu gibi tırnaklarım avuç içlerime batmaya başlamıştı bile.Cebimde şıngırdayan anahtarı yerine yerleştirip bir kaç tur kıvırdım.Bağcıkları yerde sürünen ayakkabım Umut'un minik mavi ayakkabılarının yanındaki yerini aldı.Oturma odasında çocukların gözde çizgi filminin jenerik müziği çalarken, mutfaktan annemin orada olduğunu belirten sesler geliyordu.
Sonunda mutfağa vardığımda annem masanın dibindeki ahşap sandalyeye oturmuş, elindeki patlıcanları irili ufaklı doğruyordu.Usulca yanına gittim. Tam başucuna..Beni farkedince önce irkildi sonra da derin bir nefes alarak gülümsedi.
-"Hay Allah iyiliğini versin Mahruyan!Böyle sessiz sedasız yaklaşılır mı hiç kızım?" gülümsemesi hafiften sivri dişlerini daha da açığa çıkardı.
-Bir şey isteyeceğim senden anne.
Ara ara gözleriyle beni yoklayan annem ciddi halimi görünce bıçağı yavaşça masaya bıraktı.
-Hayırdır kızım, iste tabi ben senin annenim.
-"Annem" diye mırıldandım.
Tam karşısındaki ahşap sandalyeye yerleştim.Belki de iki senedir ilk defa bu kadar içimi açacaktım.
-Sende özlüyor musun onu?
Babamı kastettiğimi anlayınca iri kahve gözleri buğulanıverdi. Kafası yavaşça öne eğildi ve utançla kıvranan ufak bir çocuk gibi parmak uçlarıyla oynamaya başladı.Titrek sesi ise tuzlu gözyaşlarının geleceğini vahyeden bir haberciden ibaretti.
-Ben.. Ben bir hata yaptım kızım. Keşke yapmasaydım ama bu pişmanlığım bile geri getiremez artık babanı..Gitti o..Geri dönmemek üzere. Üs..üstelik, he..hepsi benim yüzümden.
Aramızda ne geçerse geçmiş olsun şimdi onu böyle görmek kalbimi sıkıştırmıştı.Sorumu yineledim:
-"Sende özlüyor musun onu" kafasını aşağı yukarı hareket ettirdi.Mazinin tozlu sayfalarını açmadan önce gökyüzünden güç almak istercesine gözlerini pencereye çevirdi.
-Hatamın farkındayım ben Mahruyan. Belkide yüzüme bile bakmayarak en iyisini yapıyordun.Bunu hak ediyorum ben.Ama.. sana yemin ederim ki çok pişmanım yavrum.Baban ölünce bende ölmek istedim, kıymak istedim değersiz canıma.Yapamadım siz vardınız çünkü. Hem her gününü vicdan azabıyla geçirip günahımın bedelini ödemem gereken günler vardı.
İlk defa duyduğum gerçekler göz pınarlarımı sızlattı.Annemin acısını yüreğimin en derinlerinde hissedip, içinde can çekişen ruhani varlığı tüm çıplaklığıyla görüyordum.
-Bir şey isteyeceğim anne.Verirsen en büyük mutluluğuma kavuşmuş olacağım. Ve sana söz veririm ki kabul edersen seni affedeceğim.
Dolu gözlerimiz kesiştikçe heyecan, endişe,merak harmanlanıyordu.
-"Biliyorsun ki babam benim için ayrı bir bütçe hazırlamıştı.Doğduğumdan beri benim için biriktirdiklerini daha iyi bir hayat yaşamam için ayırmıştı." annemin ağzı aralanırken dediklerimin sonunun nereye çıkacağını düşünüyordu.
-İşte o... o parayı istiyorum ben.
-"İyide kızım ne yapacaksın o kadar parayı? o senin üniversite masrafların, hatta geleceğin" ellerimi masada sürüyerek annemin ellerinin üzerine yerleştirdim.
-Beni hayatta en mutlu edecek şey için harcayacağım anne.Ve yine uğruna her şeyi yapabileceğim biri için harcayacağım.O para Suat'ın ameliyat masraflarını karşılayacak.
-Suat mı dedin? O...O göremez ki doğuştan öyleymiş.
-"Hayır anne ameliyat olursa imkansız değil." saatten gelen tik taklar bir süre bizim yerimize konuştu.Gözlerimin içine uzunca bakıp, elinin tersiyle son gözyaşı damlalarını sildi.
-Suat'a aşık oldun öyle değil mi?
Gözlerimi kırparak onayladım. Doğru söze ne denirdi ki?
Elimin altındaki ellerden biri özgürlüğüne kavuşup benimkileri sarmaladı.Tıpkı benimki gibi olan uzun ince parmaklarında alyans parıldıyordu. Sahi hiç çıkarmamıştı ki annem onu.Anlayışlı bir gülümsemeye şahit etti dudakları.
-Peki madem seni en mutlu edecek şey bu.Yarın bankadan çeker teslim ederim sana.
Uzun zamandır ilk defa mutluluktan ağlıyordum. Suat görebilirdi ve bu bana göre kurmaya dahi cesaret edemeyeceğim kadar büyük bir hayaldi.Mutluluktan havalara uçarken gözüm ne altı tutan yemeği görüyordu ne de sımsıkı sardığım annemin ince kahkahalarını..Hatta bir ara ortalıkta dolaşan Umut'u yanımdan kaçırana dek defalarca öptüm.
Eğer açılırsa Suat'ın gözleri ilk ben olacaktım yanında. İlk ben sarılacaktım ona sımsıkı.Onu sinemaya götürecek ellerimle pamuk şeker yedirecektim. Kimbilir nasılda mutlu olurdu görebiceğini duyunca. Ya da beni görünce ne düşünürdü?
Belkide uzun zamandır yapmak isteğim gibi gözlerine bakarken onu sevdiğimi itiraf etmeliydim.
____________________________________
Güneş şehri terk ederken, bulutlar birbirine girdi.Yağmuru tohum serpercesine dört bir yana üflemeye başladı rüzgar.
Gün Ardı Mahallesi'ne siyah bir araç giriş yaptı.Kapı açıldığında da bir çift ayak yerle buluştu.Mavini en açık tonuna ev sahipliği yapan uğursuz gözler apartmanın üçüncü katına çevrildi.
Selim, pencere önünde sarılan ana- kızı görünce sırıtmasını engelleyemedi.Şans yine ondan yanaydı her zaman olduğu gibi. Kim tahmin ederdi ki şehri alt üst edip aradığı kadınının burnunun ucunda olduğunu..Pencereye bakarak "Nihal" diye fısıldadı. "Bu sefer bana mecbursun"
Nihal'de sanki bir film kesitinin içindeymiş gibi perdeleri kapatmak için pencereye yöneldi.Tam kapatacakken köşe başında gördüğü suretle donup kaldı.Ağzına ekşi bir tat geldiO sırada gök gürültüsü eşliğinde ortaya çıkan şimşekler bu anın gerçekliğini vurguladı.Selim'i tekrar görmek kalbinin korkuyla çarpmasına neden oldu.Bu adam yüzünden ölmüş kocasına yaptığı ihaneti hatırladı. Sıtma hastalığına yakalanmış bir hasta gibi titrek ellerle perdeyi kavralayıp, tek bir milimi açık kalmayacak şekilde hızla örttü.Kendini kandırdığını bile bile onun Selim olmadığını tekrar etti içinden..Küçük oğlunu kendine çekip sımsıkı sarıldı.Daha demin gördükleri hiç gerçekleşmemiş gibi televizyon seyretmeye başladı.
Nihal'in titrediği kaçmamıştı Selim'in gözünden bu onu dahada keyiflendirdi.Arabaya yerleşirken bu ucuz semte daha sık gelmesi gerektiğini tembihledi kendine.Daha çok işi vardı bu mahallede.
Kendini ilk gün ki kadar seven eski karısıyla, kendinden hiç haz etmeyen biricik oğlu vardı.
Birde.. Hiç kabullenmediği kör oğlunu unutmamak gerek...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mahruyan Uyan!
RomansaSöyle Mahruyan saçlarının rengini Ben bilmem, renkleri anlat bana.. Güzel mi yüzün de sesin gibi? Anlat Mahruyan, kendini anlat bana.. Görmek için sadece gözler yetmezdi.En az göz kadar yürek de görmeliydi.Genç adamın körlüğü, uzuvları tam ancak yür...