Oldukça geniş duran mekanın duvarları bordo ve siyah tonlarında renklendirilmiş, insanların gözüne hitap etmek amacıyla bir çok yer renkli parlak ışıklarla donatılmıştı. Belli bir düzene göre hizalanmış masalarda oturanlar gürültülü müzik eşliğinde keyifli kahkahalar atıp bardaklarındaki içecekleri yudumluyorlardı. Etraftaki renk cümbüşü masa üzerindeki kristal bardaklardan ve eğleniyormuş havası yaratan insanların irislerinden yansıyordu.
Öylece dikilmiş etrafı izlerken Gül koluma ufak bir baskı yaparak sahnenin hemen önünde duvar kenarında duran bir masaya doğru yönlendirdi. Beni Suat'a götüreceğini düşünürken geldiğimiz yere göz gezdirdim ve tek kaşımın yukarıya kalkmasına mani olamayıp şüpheyle Gül'e yöneldim.
-"Suat'ı burada bulacağımızdan emin misin Gül?"Onca gürültünün arasında sesim bir sinek vızıltısını andırmıştı.
Gül gözünün tekini kırparak kulağıma eğildi, diğer sesleri bastırmak istercesine güçlü çıkıyordu sesi.
-"Güven bana Mahruyan!"
Yüzümü buruşturup yan masadakileri seyretmeye devam ettim.Yaklaşık on dakika sonra elimdeki kola dolu bardağı çevirerek etrafı dikizliyordum.Rahatsız edici gürültü bir anda sonlandı, eş zamanlı olarak ışıklar bir bir kaybolmaya başladı.
Tüm gözler sahneye döndüğünde, sahnedeki siluet elinde tuttuğu gitarla usulca yerleşti sandalyeye.Tüm salondakiler gibi benim meraklı gözlerimde onun üzerindeydi.O, elindeki gitarının hüzünlü melodisiyle kulaklarımızın pasını silerken küçük ışıklar bu gizemli bedeni aydınlatmak için sırayla açılmaya başladı.Son ışıkla birlikte yüzü aydınlandı ve yudumladığım kola boğazımda durdu.Bir kaç öksürükten sonra nefesimi tuttuğumdan habersiz bakakaldım.
Bu Suat'tı.
Onu görür görmez kalbime küçük bir sancı saplandı.Ne kadar da özlemiştim.Şimdi karşımda öylece dururken koşup sarılmamak için masa kenarlarını sımsıkı tutarak çivilemiştim kendimi.Gül'e dönerek şaşkınlıkla baktım.
-Gül?
-Ah Mahruyan ah...Bir de şarkısını duy çok şaşıracaksın daha.
Birkaç düğmesi açık olan siyah gömleği dirseklerine kadar katlanmıştı.Uzun ince parmakları tıpkı geçmişte olduğu gibi tellerini okşarcasına üzerinde geziniyordu gitarın.Cılız ışık onun ipeksi saçlarını aydınlatıyor, arada bal gözlerinin üzerine düşüp hüznünü yansıtıyordu.Ilık bir gözyaşı tanesi dudağıma kadar süzüldü onun şarkıya başlamasıyla birlikte.
Nedir karanlık bilir misin?
Siyahın en koyu zifir tonunu.
Gözlerimi kapatsam aşıp gelir misin?
Giderken arkana bile bakmadığın yolunu.
Söyle bana Mahruyan gözlerinin rengini.
Ben bilmem renkleri anlat bana,
Güzel mi yüzünde sesin gibi?
Anlat bana Mahruyan, kendini anlat bana...
Üflediğim muma fısıldasam adını,
Yıldızlar gibi kayıp gider misin?
Ellerimi uzatsam hiç dokunamam ki sana,
Aşk mısın sen, yoksa keder misin?
Bulanık görüşümle onu seyrederken boynuma kadar inen tuzlu gözyaşlarımın sonu yok gibiydi. Dışarıdan sesi gelin yağmura inat daha hızlı, daha ılık akıyorlardı. Boğazım düğümlenince sessiz bir hıçkırık koptu boğazımdan. Nasılda acı çektirmiştim ona böyle? Gül kolumu sıvazlayıp güç vermek istercesine baktı dolu gözleriyle. Oysa benim tek yaptığım kendi kendime mırıldanmaktı.
-Nasıl çıkacağım karşına Suat?
O, beni darmadağın eden şarkısını büyük bir acıyla söylerken, karşısına çıktığımda bana vereceği tepkiyi düşündüm. Onu bu kadar üzme hakkım yoktu benim. Tutkunu olduğum gözleri görüyordu ama hiç hayal etmemiştim böyle hüzünlü bakacağını. Gül'den güç almak ister gibi son bir kez daha bakıp aniden ayağa kalktım ve birkaç adım daha yaklaştım sahneye o güzel sesini dinleyerek.
Söyle bana Mahruyan saçlarının rengini,
Ben bilmem renkleri anlat bana.
Cennete mi benzer gözlerinde, sözlerin gibi?
Ben göremem, her bir noktanı anlat bana...
Sona yaklaştığını belli edercesine yavaşlamıştı şarkı. Nakaratı genizden gelen kısık ama etkileyici bir sesle söylerken gözlerimiz kesişti.
Ben ona bakıyordum...O bana...
Gözyaşlarımın içine süzüleceğini bile bile araladım ağzımı.Beni duymayacağından emin olarak dudaklarımı oynattım, tüm gürültüye inat sessize çıkan fısıltımla.
-Affet beni...Suat affet...Çok geç kaldım...
Suat'ın gözbebekleri ne dediğimi çözmek istercesine dudaklarımı izledi. Bir an için dudaklarımdan kopup kaşları çatık bir vaziyette gözlerime baktı.
Şarkı bittiğinde depremi andıran bir alkış tufanı koptu. İstek parçalar havada uçuşuyordu artık.
Kalbim yerinden çıkacak hissi versede gözlerimi Suat'ın gözlerinden çekmedim.Beni anlasın istedim.Onu ne çok sevdiğimi, ne çok özlediğimi hissetsin istedim.Saniyeler sonra onun bakışları çoktan başka yerlere yönelmişti.
Doğru ya nereden tanıyacaktı sanki beni?
Bunu hak ettiğimi bile bile daha çok ağladım beni tanımamasına. Beni görmeden de severken, şimdi gören gözlerine bir yabancı olmama ağladım.
Arkamı dönüp gitmekten başka ne çarem vardı ki?
Gözümü kapüşonlumun kollarına silip çıkışa yöneldim. Yeni bir hayat kurmuş kendine...Belki de beni çoktan unutmuş...
Son bir kez dönüp baktım yaşlı gözlerimle. Çoğunluğu kızların oluşturduğu gürültülü bir grup sahneye yaklaşmış ona bir şeyler söylüyorlardı. Aralarında ki kızlardan bir tanesi birkaç süslü basamağı çıkarak yanına ulaştı...Ve benim deli olmama yetecek bir şekilde dudaklarını Suat'ın kulağına yaklaştırıp boyalı ağzını oynattı.
Kanımın tersine aktığını hissederken ellerim çoktan yumruk şeklini almıştı.
Böyle mi çıldırırdı bir insan? Şu an bana olduğu gibi...
Ya da sevdiğine bu denli arsızca yaklaşan birini görünce mi çizilirdi deliliğin sınırları...
Kız hala ona bir nefes kadar yakın, kahkalarla bir şeyler söyleyip gereksiz temaslarda bulunuyordu.Ama Suat'ın rahatsız bir biçimde kendini çektiğini göremeyecek kadar aptal değildim.Yanında olmasam bile o hala bana aitti. Kim bozabilirdi ki bunu?
Delice bir cesaret sonucu kalabalıktan gelen "SUAT" ve "BİR DAHA" nidalarına benimki de karıştı. Hem de oldukça gür bir şekilde..
-"BAL GÖZ".
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mahruyan Uyan!
RomanceSöyle Mahruyan saçlarının rengini Ben bilmem, renkleri anlat bana.. Güzel mi yüzün de sesin gibi? Anlat Mahruyan, kendini anlat bana.. Görmek için sadece gözler yetmezdi.En az göz kadar yürek de görmeliydi.Genç adamın körlüğü, uzuvları tam ancak yür...