Okurken Besna'nın ilk hikaye denemem olduğunu göz önüne alırsanız sevinirim.Eleştiri ve yorumlarınızı benden esirgemeyin, şimdiden teşekkür ederim :)
'Ayşe annem çıkıyorum ben'' dedim ve çantamı sırtıma takıp evden çıktım.Sıradan,soğuk bir okul gününe daha uyanmış,akşama saat saymaya başlamıştım.Evin önündeki patikayı geçince tepede yeni doğmuş kırık bir güneş usulca yüzümü aydınlattı ve bu ister istemez beni gözlerimin kısılmasını sağlayacak şekilde gülümsetti.Ufak ve basit şeylerle mutlu olmayı yıllar önce öğrenmiştim ben.
Ellerimi cebime koydum ve beyaz,ön kapağı baskılı arabaya doğru yürümeye başladım. İçeri girdiğimde ilk olarak Ahmet amcayla günaydınlaştık ve boş bulduğum bir yere oturdum.Sebebini tam olarak bilmediğim halde Ahmet amcayı çok severdim.Belki de onu sevilen biri yapan direksiyona yaslanan göbeği ve yüzündeki o şaşkın ifadeydi.Benimle yaşıt bir kızı vardı ve beni ona benzettiğini söylerdi. Berfin ile aramızdaki tek fark onun evli,benim ise okuyor olmamdı.
Ben bilmem kaçıncı kez önümdeki koltuk örtüsünün karelerini sayıp başa dönerken Zehra yanıma yanakları al al olmuş burnu soğuktan kızarmış, ellerini ovuşturarak geldi ve oturdu.
''Bugün -10 dereceymiş.'' dedi ve biraz soluklanıp atkısını çıkardı.Aklına bir fikir gelmiş gibi heveslenerek devam etti.
''Acaba öteki hayatımda Hawaii'de zengin bir ailenin kızım mıydım ben Besna?Bünyem soğuğa alışık değil,normal değil bu. ''diye ciddi bir sesle söylendi ve daha sonra yanıma oturup güldü.Televizyona ve yurtdışına ilgisi büyüktü .Tatil ve turizm yerlerini adı gibi bilir,sayardı.Böyle bir yerde yaşamasına rağmen, hayatının zorluklarla dolu olmasına rağmen hep mutlu gözükürdü. İşte Zehra'nın bu özelliği kıskanılmayacak gibi değildi.
Benim hayatım ise hiçbir zaman düzene girememişti. Ne zaman 'tamam,artık her şey güzel olacak' desem ertesi gün yeni sorunlar kapımı çalar,yakamı bırakmazdı. En büyük acı ise bana kendini 7 yaşında,hayata toz pembe bakan bir çocukken gösterdi. Anne ve babamı berbat bir trafik kazasında bu yollar yuttu ve bir daha geri vermedi.O günden sonra hayattaki tek yakınlarım Ayşe annem ve Savaş abim oldu.Bugün eğer okula gidebilecek gücü kendimde buluyorsam,bunun parmakla gösterilecek kişileri onlardı.
***
Küçük 200 kişilik yıkık dökük okuluma geldiğimizde kırmızı çantamı sırtıma taktım ve ağır peynir kokusundan kendimi temiz havaya bıraktım. Etraf yarı eriyen karların sularıyla ıslaktı ve kaymak için idealdi. Bu yüzden yavaş ve dikkatli bir şekilde okulun kapısından girdim ve birkaç kişiye günaydın deyip sınıfa doğru ilerledim.Ampulü patlamış ışıklar ve kasvetli havası sayesinde okul pekte sevilecek bir yer değildi. Mont çıkarma alışkanlığımız yoktu,yaklaşık 20 kat giyinir sınıfta şişman bez bebekler gibi otururduk.En son kaç yılında yakıldığını dahi bilmediğim kaloriferler artık birer kol dayama yeri olmuştu.Hatta üstüne dantel sermeyi planlayan öğretmenlere bile rastlamıştık.
İlk beş dersi bittirdik ve öğlen yemeği zili çalınca sıraya Ayşe annemin böreklerinden ve el yapımı ekmeklerinden çıkardım,mini pikniğimizi hazırladım.Zehrayla gündemimizde genelde diziler olurdu. Hangi karakter ne yapmış kim kime aşıkmış,hiç sıkılmadan anlatırdı. Bir diziyi o bitti deyinceye kadar dinlemek zorundaydınız aksi halde hıncını sizden kötü yollarla alırdı.
Matematik derside su gibi akıp geçti.Ders kitaplarımız dönemi bitirmek üzere olsak bile yeni gelmiş,yeni kitap heyecanı sınıfı sarmıştı.Herkes çantasını,eşyalarını toplarken kapı çalındı ve müdür önce göbeğini sonra kendini sınıfa soktu.
'' Hocam izninizle Besna'yla konuşmam gereken bir konu var'' dedi ve beni kafasıyla işaret etti.Ebru hoca kafasını sallayarak izin verdi ve bende ayağa kalktıp kapıya doğru yürümeye başladım.Herkesin bakışları üzerimde dolaşsa bile rahatsız olmamıştım.Çünkü buradakilerin bakışlarında kötü bir niyet yoktu,sadece merak vardı.
Zehra'ya gülümsedim ve sessizce sınıftan çıktım. Hem Mustafa hocayı takip ediyor hem de aklımdaki düşünceleri sıraya koymaya çalışıyordum. Acaba bir yanlışımı mı görmüşlerdi? Ne yanlışım olabilirdi ki! ''Müdür odası'' yazısı asılı olan kapıdan tam geçecekken Mustafa hoca arkasını döndü ve pos bıyıklarını kaşıyarak konuştu.
'' Besna içeride senin için İstanbul'dan kalkıp gelmiş 2 güzel insan var. Onlar karşı kibar ol,senin için çok güzel teklifleri var '' dedi ve eksik dişlerini gösterme çabası varmış gibi gülümsedi.Normalde de kibar bir kızdım ben,sadece haksızlığa gelemiyordum. Bir yerde haksızlık olduğunda karşı çıkarken karşımdakinin kim olduğuna bakmazdım.Belki de bu yüzden müdürde kötü bir izlenim bırakmıştım.
Afallamışçasına yüzüne baktım ve 'ne diyorsun sen be adam' bakışımı attım. Açıklama yapmak yerine elimden tutup beni içeri soktu.
Ve işte o gün,sıradan hayatımın son günü oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BESNA
ChickLit"Burs" Fransızca kökenli, 4 harfli ve dilimize yakın yıllarda girmiş yabancı bir kelime. Ne kadar masum ve basit duruyor değil mi? Ama şöyle bir sorunumuz var ki, eğer bu kelimeyi basite indirger 'aman be ne varmış bir burst...