Karma
Sanırım tahtada desenli ve karışık okların arasında yazan kelime buydu.Güzelliğini bacaklarından kazanmış bir kız,yaklaşık 20 dakikadır tahtanın önünde sıkılmadan bununla uğraşıyordu.Şekildeki oklar birbirini takip ediyor,en sonunda yine kendini buluyordu.Siyah desenler uzun süre bakınca gerçekten de gözü yoruyordu.
‘’Bunun ne anlamı var sanki,kız baya kendini paraladı çizmek için’’ diye Barkın’a dönüp sitemle sordum.Beklediğim tepkiyi alamadım,bugün sanırım hastaydı.Sabahtan beri pek konuşmamış,bana karışmamıştı.Gözlerindeki alışık olduğum pırıltı ve çocuksuluk yerine kızarıklıklar vardı,belki uykusuz kalmıştı.
‘’Selin işte,böyle şeylere çok meraklıdır.Karma;ne ekersen onu biçersin gibi bir şey demek.Tam zengin kızlarının uğraşacağı,boş işler işte’’ dedi ve ellerini saçlarına geçirip kollarının üzerine kafasını koydu,sıraya kapandı.Bu hareket Barkın için 'gerçekten iyi değilim,bana karışmayın' mesajıydı.Bende itiraz etmeden sırama yaslanıp gözlerimi tekrardan şemaya çevirdim.Sol okun üzerinde,ağlayan büyük bir göz vardı ve etrafı karalanmıştı.Bu ister istemez aklıma Ufuk’u getirdi.Dün akşam,tüm benliğimi sarsan konuşmadan sonra yaklaşık yarım saat daha soğuk kütüphanede oturmuş,sonunda ben pes edip çıkmıştım.Tüm gece rüyalarımı karanlık,ıslak bir köşede ağlayan küçük bir çocuk ziyaret etmiş,sarsılarak uyanmamı sağlamıştı.Bu fazla dramdı,fazla acıydı.Kimse böyle iğrenç bir hayatı hak etmiyordu.Sabah aklıma takılanlardan biri de ‘Ufuk’u görürsem ne yapmalıyım?’ sorusu olmuş,elim ayağım birbirine dolanmıştı.Neyse ki Ufuk okula gelmemiş,beni bu acıdan kurtarmıştı.
Bir ders sonra sınıftaki boğucu kimya havasını,tok bir kapı sesi bozdu.Sınıfa göz gezdirince öğrencilerin gerçekten bıkmış ve usanmış olduğunu farkettim.Mesela solumda,2 sıra ötemde oturan sarışın kız siyah ojeli tırnaklarını dizindeki telefona vuruyor,ekranıyla bakışıyordu.Yanında oturan,halk arasında kilolu sayılabilecek çocuk ise gözlerini kırpmadan kızı izliyordu.Yanlış tercih koca adam,o kız sana bakmaz!
Sınıfa,tahminimce 12.sınıf olan,saçları kıskanılacak güzellikte açık tenli bir kız girdi.Gözler bir anda ona doğru dönmüş,uyuyan gözler uyanmıştı.Erkeklerin yüzünde garip bir sırıtış,kızların yüzünde ise havaya gergin bir koku bırakan kıskançlık vardı.
‘’Çok pardon hocam,bir duyurum olduğu için dersinizi böldüm’’ dedi ve güzel dişlerini göstererek mahcupça öğretmene doğru gülümsedi.Tahmin ettiğimin dışında bir şey gerçekleşti.Kadın kıza gülümsedi.İlk günden beri,gülmek hakkında bir şey bilmediğine kanaat getirdiğim kadın gülümsedi!Kız ise aynı gülümsemeyle elindeki kağıtları karıştırıp bir kısmını öndeki sıraya bıraktı.
‘’Her sene olduğu gibi bu sene de sınav haftasından önce etkinlikler üzerine düşündük.Geçen seneki Osmanlı partimizden bir farkı olmasını istedik ve bunu mekan değişikliğinde bulduk.Bu seneki partimizde belirli bir konsept yok,onun yerine basit bir sınırlama var.Erkeklerimiz onlara çok yakışacağını bildiğim siyah rengi,kızlarımız ise kırmızı rengi tercih etmeliler.Kızlar için kırmızının tonları kabulümüzdür ve ayakkabı kendi tercihleridir.2 gün sonra,yani cumartesi akşamı saat 7’de başlaması ve 12 civarı bitmesini uygun gördük.Bıraktığım kağıtta köşkün adresi ve resimleri var.Sorunuz var mı?’’
Kız bunları söylerken sınıftan tek bir fısıltı bile yükselmemişti.Nasıl bir gücü,nasıl bir otoritesi vardı bilmiyorum ama etkilenmemek elde değildi.Sağ önde oturan,kahkülleri için gözünü feda etmiş bir kız elini kaldırdı.
‘’Peki bu partiye dışarıdan bir arkadaşımızı davet edebilir miyiz?’’ dedi ve meraklı bakışlarını kıza yöneltti.Kız ise gülümseyerek hafifçe kafasını salladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BESNA
ChickLit"Burs" Fransızca kökenli, 4 harfli ve dilimize yakın yıllarda girmiş yabancı bir kelime. Ne kadar masum ve basit duruyor değil mi? Ama şöyle bir sorunumuz var ki, eğer bu kelimeyi basite indirger 'aman be ne varmış bir burst...