Yaklaşık 20 dakikadır kağıda boş boş bakıyordum.Üzerinde anlamını bilmediğim kelimeler bana göz kırpıyor,harfler birbirine karışıyor gibiydi.Burada ben hariç herkes en az 2 yıldır Almanca görürken,ben ilk günden sevemeyeceğimi anladığım bir dersle tokalaşıyordum. Ne gerek vardı ki? Eğer yabancı dil istiyorlarsa,İngilizce yeterli olmaz mıydı? Hem İngilizceye de benziyordu bu dil. Tek fark biraz kaba olması ve garip bir 'B' harfinin eklenmesiydi.
‘’Evet çocuklar,kuralımızı tekrar hatırlatıyorum ve derse geçiyorum. Asla Türkçe konuşmak yok. Eğer sorduğum ve anlattırdığım konuya Türkçe cevap verirseniz 1 kutu çikolata almakla hükümlüsünüz’’ dedi ve ayağa kalkıp akıllı tahtanın önünce geçti sarışın kadın. Kaçak bir bakışla Barkın’a belki bana yardımcı olur diye baktım ama arkasına yaslanmış,gayet rahat bir şekilde umursamaz tavrını takındığını fark ettim. Tabi ki rahat olacaktı,2 yıldır Almanca görüyordu gerzek.
Sarışın kadının dediklerinden 1 kelime bile anlamadığım için saatimle bakışıp,dakika saymayı tercih ettim.Belki böyle ders daha kolay geçerdi?
‘’Haben Sie die meiste Zeit zu lieben,Besna?’’ sesiyle Besna demesine döndüm ve sarışın kadının eliyle ayağa kalk hareketi yaptığını fark ettim. Sınıfta tüm bakışların birden odağı olmuştum.Kadın cevap beklercesine kaşını kaldırdı ve o an yerin bin kat dibine girmek,erimek bu ortamdan buharlaşmak istedim.Okula yeni geldiğimin ve Almanca'ya dair en ufak bir bilgim olmadığının farkında değil miydi bu kadın?
‘’Şey çikolata hangi marka olsun,hobby sever misiniz?’’ deyip yarım yamalak gülümsemeye çalıştım. O an en mantıklı çıkış yolu bu gelmişti.
Sınıf birden uğultuyla gülmeye ve bir bana bir kadına bakmaya başladı. Bu hareketim tahmin ettiğim aksine,hocayı daha da sinirlendirmişti.Amacım gerçekten ortamı yumuşatmaktı,Almanca cevap vermeye kalksam kim bilir ne facialara yol açardım.Yine ve yine yanlış anlaşılmıştım.
Elindeki uzun,akıllı tahtayı kullandığı demir tarzı metali ‘’Halt den Mund!’’ diye bağırarak masaya vurdu ve çubuk birdenbire 2 parçaya bölündü. Şaşkınlıkla kırılmış parçalara bakarken gözlüğünü gözüne doğru ittirdi ve çantasını koluna takıp kapıyı çarpıp çıktı.Sınıfta gülmek isteyip kendini zor tutan öğrenciler kapının kapanmasıyla kahkalarla gülmeye,kendi aralarında konuşmaya başladı.
‘’Bu kadar kızacak ne vardı ,çok mu kötü bir şey dedim sanki, hobby fena değildir'’ diyerek tedirgince Barkın’ a doğru döndüm.Belki kadının farklı prensipleri vardı,şaka kaldıramıyordu.
‘’Bu kadının disiplin sorunları var.Asla karşısında gülünmesini istemez, bağırır çağırır.Almanca cevap versen bile beğenmez yine kapıyı çarpar gider. Ama demir kırması bir ilk’’ dedi ve gülerek omuz silkti.
‘’Artık seni bir kutu karam anca kurtarır Besna,ama merak etme bir daha ki derse hiçbir şey olmamış gibi gelir,dengesiz bir kadın, sanırım nikah masasında terkedilmiş'' demesiyle tüm sınıf yine kahkahalara boğulmuştu.Bunu diyen sınıfın sağ arka köşesini kapmış,pek dersle alakası olmayan gruptan esmer bir çocuktu. Artık sınıftan birkaç kişi bile olsa benimle diyaloga giriyordu,bu gerçekten büyük bir adımdı!
Öğlen yemeğinde bir tabak pilavı,tavuğu ve sütlacı mideme indirip havanın güzel olmasından yararlanıp bahçeye çıktım. Melis bugün halsiz hissettiği için okula gelmemiş,Barkın’da öğlen arası okuldan kaçmıştı. Bu da demek oluyordu ki Besna yine yalnızlığıyla baş başaydı.
Artık eskisi kadar kötü bakışlara maruz kalmıyordum. Burak olayı çoğu kişi tarafından unutulmuş gibiydi.Uzun bahçeyi ‘kimse bana bakmıyor,rahatça yürü’ diye sayıklayarak geçtim ve voleybol sahasının önünde yavaşladım. Sanırım başka bir okulla maç vardı,tribünler gereğinden fazla kalabalıktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BESNA
Romanzi rosa / ChickLit"Burs" Fransızca kökenli, 4 harfli ve dilimize yakın yıllarda girmiş yabancı bir kelime. Ne kadar masum ve basit duruyor değil mi? Ama şöyle bir sorunumuz var ki, eğer bu kelimeyi basite indirger 'aman be ne varmış bir burst...