36.BÖLÜM

2.2K 111 4
                                    

Rüzgarın hafifçe titrettiği eskitme tahta bir bankta oturmuş, güneş ışığı sıcaklığının soğuğun serin gölgesiyle yarışamadığı kenarına yok olmak istercesine sinmiştim.Elimde sıkıca tuttuğum, parmak boğumlarımın gazabına uğrayıp bekletilmekten soğumuş peynirli tosttan ufak bir ısırık daha alıp kendimi dünyadan soyutlanmış hissettiğim zamanlarda yaptığım tek işi, anlamsız hesaplamalar yapmayı seçtim.

‘’Ben bu tostu çiğnerken kaç insan hayata veda edip kurtuluşu seçiyor,kaçı hala acı çekiyordur?’’

"Rusya'nın bir ucundan diğer ucuna gitmek kaç saat alır? "

‘’Hala tecavüze uğrayan çocuklar var mıdır?’’

‘’Şuan kaçı hayattadır?’’

"Fazlalığı olmadığı halde sızlanan şımarık kızlardan bu dünyada kaç tane kalmıştır? "

"Amerika şuan saat kaçtır?"

Düşünceler ve birbirinden bağımsız sorular zihnimden öylesine hızlı akıyordu ki kimi zaman cümleler birbirine karışıp anlamsızlaşıyordu.Bilinçaltımın meşgul tutulduğun her saniye benim için bir fırsat oluyor,yediklerimin midemde kalma süresi uzatılabiliyordu.
Geçtiğimiz hafta boyunca ne yediysem ani mide bulantıları ve kusma isteğiyle geri bana dönmüş,yorgunluk tenimi beyazın en mat tonlarına boyamıştı.Son birkaç gün içinde bünyem ne su içmeyi,ne de yemek yemeği kendine gerekli görmüyor,bunları suni bir fazlalık gibi karşılıyordu.Boğazımdan geçen her besin bana acı bir tat bırakıyor,balçığa bulanarak geri çekiliyormuş gibi hissettiriyordu.

Farkında olmadan hesaplayamadığım kadar kilo kaybetmiştim.Belki üç,belki dört belki de daha fazla.Bunu kıyafetlerimin üzerimdeki duruşlarının değişmesinden,ruhlar aleminden astral seyahat ile gelmiş gibi duran yüzüm sayesinde kaçtığım aynalardan anlayabiliyordum.Tenimin altındaki damarlar kabarmış,içerisindeki kırmızı sıvı yerini yakıcı bir lava bırakmış gibiydi.Göz pınarlarım beni şaşırtacak derecede kuru ve berraktı.Geçen haftadan bu yana gözümden tek bir damla yaş düşmemiş,yüzümü sık sık çarptığım soğuk su dışında ıslatan olmamıştı.

Ölüm tokluğuma,damarlarımda yanan kanıma karşılık bir diğer sorunum çaresiz uykusuzluktu.O kız yanımda bulunduğu sürece,birkaç metre ilerimde dingin nefeslerini aldığı sürece ben boğuluyor,çaresizleşiyordum.Yapabilecek hiçbir şeyimin olmaması ise beni daha fazla dehşete düşürüyor,gizli sinir krizleri geçirmemi sağlıyordu.Tüm benliğimle  buradan,İstanbul’dan biran önce kaçmak,arkama bakmadan koşmak istiyordum.Defalarca Ayten hanımı ziyarete gitmiş,ona iyi olmadığımı göstermeye çalışmış ve ciddi bahaneler uydurmuştum. Ama anlamıyordu.

Belki de ben anlatamıyordum.

Her seferinde geçiş işlemlerinin öyle kolay olmayacağından,okulun kurallarına göre bu dönemi tamamlamadan gidemeyeceğimden bahsediyordu.Burada özgür irade diye bir şey yoktu,elinde bulundurduğu belgelerle resmi olarak ona bağlı olduğumu gösteriyordu.

Şöyle bir düşününce hayatım tam anlamıyla karanlık,derin bir çıkmazdaydı.Artık siyahlık benimle bütünleşmiş,melankolik bir görüntüye bürünmemi sağlamıştı.Okulda sadece yoklama alındığı sırada ‘burada’ demek için bulunuyor,mümkün olduğunca kimseyle konuşmadan yurda geri dönüyordum.Barkın ve Ufuk beni konuşturmak için ilginç bir ekip olmuş çabalıyorlardı fakat onlara buruk bir gülümsemeden fazlasını bahşedemiyordum.Solgunluğum,hastalıklı duruşum ve düşük omuzlarımla adımı bildiklerinden bile emin olamadığım kızlar bile yanıma gelip yardımcı olabilecekleri bir konu olup olmadığını soruyorlardı.Onları en kibar yöntemlerle başımdan savıyor,yine sessizliğimle baş başa kalıyordum.
İhtiyacım olan merhamet,empati veya yardımcı olamayacaklarını bildikleri halde yanımda kuru kalabalık yapan insanlar değildi.İhtiyacım olan yalnızca biraz huzur,biraz normallikti.İhtiyacım olan yalnızca on yedisine girmesine az bir zaman kalmış normal bir lise öğrencisi gibi dertlere veya düşüncelere sahip olmaktı.Her geçen gün bir farklı duyumun körelip yok olmasını değil,yerinde yenilerinin filizlenmesini istiyordum.

BESNAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin