RADIA-5 ♦ Precious Prisoner

623 28 8
                                    

Okuyanlar sizi çoook seviyorum, umarım zevk alıyorsunuzdur! Bölümleri olabildiğince hızlı yazmaya çalışıyorum bir o kadar da güzel olmasını istiyorum ama :P neyse önerileriniz ve eleştrilerinizi bekliyorum :)) Bölüm şarkısı (30 seconds to mars- Do or Die)



Karanlık. Sonsuz. Rahatsızlık verici bir şekilde, huzurlu.

Önce zihnim, sonra yavaşça duyularım açıldı.

Neler olmuştu? O alevler ve çığlıklar da neydi? Bunca yıl büyüdüğüm ve çelik bir kale gibi sonsuz güçlerle korunan saray, böyle ufak bir isyanda düşecek kadar narin, ve tehlikeli miydi gerçekten? Bunu kim yapmış, beni kim bayıltmış olabilirdi? Rendy neredeydi? Ben neredeydim?

Son hatırladığım şey Rendy'nin adımı haykırışıydı, sonrası zihnimde simsiyah bir duvar tarafından engelleniyordu. Ağzımın, ellerimin ve ayaklarımın bağlı olduğunu hissettim. Soğuk ve ıslak biryerlerdeydim, üst taraflardan serin bir esinti içeri giriyordu, ortam nemliydi ve hafif deniz ve yosun kokuyordu.

Başımın dönmesini bir türlü durduramıyordum, sanki dünya ayaklarımın altında sarsılıyordu. Ağzımda tuz ve kan tadı aldım. Gözlerim delicesine zonkluyor ve yanıyordu, onları açmak ise benim için işkence gibiyidi. Uzun çabalardan sonra oturduğum hücreyi görmeye başladım, ufak tefek bir odaydı, duvara zincirlenmiş demir bir yatak ve tavanındaki parmaklıklı pencere dışında sırf duvar sayılabilirdi.

Tüm vücudumu, ani bir panik dalgası sardı. İlkel korkumdan uzaklaşıp, mantığımı devreye sokmalıydım. Yerdeki taş parçalarından birini alıp atabildiğim kadar hızlı bir şekilde pencereden attım, ve bir okadar hızlı bir şekilde bana geri döndü. 'Harika..' diye düşündüm 'benim için gerçek bir hücre bulmaya bile gerek duymamışlar, similasyon..'. Diyarda similasyon hücreleri genelde tercih edilmese de, tehlikeli suçluların akıl sağlıklarını yitirmeleri için böyle hücreler kullanıldığını duymuştum. Çünkü bu hücreler her yere dönüşebiliyordu; normal bir hücre, bir yağmur ormanı, ıssız bir çöl, denizin yüzlerce metre altı...

Beni kimin ve neden kaçırdığını gerçekten çok merak etmiştim. Bize daha küçükken, böyle şeylerin gayet klişe olduğunu ve insanların bunlara kalkışabileceğini, krallığın otoritesini sarsmak için bize zarar verebileceklerinden bahsedilmişti. Fakat biz hep korunacağımızı ve evimizde güvenle yaşayacağımızı düşünürdük, oysa şu anda pek de güvende sayılmazdım.

Ben nemden yararlanarak ellerimi çözmeye çalışırken birden hücrenin duvarlarındaki görüntü titremeye, bir görünüp bir kaybolmaya başladı. Sonunda sedece beyaz duvarlarla kaplı bir odaya dönüştü, hücrenin bir duvarı boydan boya camdı, ve camın arkasından birileri küfrediyor ve "*Destruxit quoque, apparatus stupri!" gibi şeyler söylüyordu, sanırım latinceydi.

Gencin benim yaşlarımda esmer bir çocuk olduğunu görebiliyordum, parlak yeşil gözleriyle kontrast , koyu alnına dökülen saçları vardı. Yapılı ve uzun boyluydu. Yüz hatları normal bir erkeğe göre daha az keskindi. Oldukça telaşlı ve sinirli görünüyordu, öyle ki önündeki konsola yumruklar atıyor ve arada "bu şey nasıl çalışıyor!" diye çığlık atıyordu, enazından bizim dilimizi bildiği belli olmuştu.

Ona baktığımı görünce önce şaşıran bakışlarla birkaç saniyeliğine gözleri üzerimde dolandı, o an nedense berbat göründüğüm aklıma geldi ve biraz utandım. Sonra onu görmemem gerektiği aklına yeni gelmiş gibi bir düğmeye bastı ve cam duvar yok oldu.

*: "Lanet olası makine, yine bozuldu!" (Latince)

~~~

Rendall Leamer'ın ağzından:

Son.

Herşeyin ve herkesin sonu gelmişti. Saray. Şehir. İnsanlar. Heryer alevler içinde kavruluyordu. Glyss kayıptı, daha doğrusu kaçırılmıştı, hem de gözlerimin önünde. Saldırgana doğru hamle yaptığım anda, sanki içimdeki tüm enerji çekildi ve yere yığıldım, ve o gitti. Şehir yinelenecek bir saldırıyı kaldıramayacağı için saray ve evler tahliye ediliyordu.

Söylediğim yalanların cezasını çektiğimi hissediyordum, benim başkalarına yaptığım şeyler sanki şimdi bana yapılıyordu. Bunca masum insan benim hatalarımın cezasını çekiyor olabilirmiydi. İntikam. Sadece benden mi yoksa onların canlarını yakan herkesden mi intikam almak istemişlerdi. Yoksa sadece onlara ihanet edenimi arıyorlardı, bir haini. İşte bu kelimeyle herşey bir açıklığa kavuşuyordu.

Yıllar önce kendi halkıma ettiğim ihanet, peşimi bırakmamıştı.

RADIAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin