RADIA-12 ♦ As Bright As Stars

440 27 6
                                    

Sevgi böcüklerim her ne kadar votelar ve yorumlar azıcık olsa da problem yok yazmaktan keyif alıyorum ve yazıyorum, umarım siz de okumaktan keyif alıyorsunuzdur :)) Kısa ama oldukça etkili bir bölüm olduğunu umuyorum, Savient'ler öpsün sizi ;) Bölüm şarkısı (Coldplay- Yellow)



Biraz uyumaya karar verdik, deniz yolculuğu insanı yoruyordu. Daha gözlerimi yumalı bir saat olmamıştı ki kapı tıklatıldı, neden insanlar sürekli ben uyurken geliyorlardı ki? Quinn de kafasını yorganın altından çıkarmış bakıyordu. Ayağa kalktım ve kapıyı açtım, karşımdaki Rendy'ydi. Ağzımı açacak kadar uyanamadığım için soran bakışlarla yetindim, "biraz konuşabilirmiyiz acaba?" diye sordu. Quinn önemli birşey olmadığını anlayınca kafasını yastığa gömüp 'uf'ladı ama gözlerini kapamadı. Yeniden hafifçe başımı salladım ve bekledim, "Yalnız." diye ekleyince kapıyı ardımdan kapadım ve koridora çıktım. Işıklandırmalar yetmediği için kendimi deliğinde dolanan bir köstebek gibi hissediyordum.

"Ne oldu?" diye sordum, biraz kabaca olmuş olabilirdi. Bileklerimden beni şaşırtacak kadar sert bir şekilde kavradığında beni duvara çarptı. Kollarını omuzlarımın hemen bittiği yerde duvarlara dayadığında bedenim, onun karnı ve soğuk duvarın arasın sıkışmıştı. Başımın arkasının duvara çarpmasını verdiği acıyla kaşlarımı çattım. Yüzümü onunkinden uzaklaştırarak yana çevirdim ve yüzümü ekşittim, sanırım içki kokuyordu.

Ellerimle göğsünden onu ittiğimde, sarhoşluğundan olsa gerek hafifçe sendelediği anda kolunun altından geçip odama doğru hızlı adımlarla ilerlemeye koyuldum. Fakat bileğime dolanan soğuk parmaklar beni koridora geri çekti. Ona yakıcı bakışlarımı attığımda öksürdü ve "Üzgünüm." dedi. Sizi seviyorum, insanların ödünü koparan alev topu misali bakışlarım!

Parmaklarını altın rengi saçlarının arasından geçirdi, gözlerini odaklamakta zorlanıyordu, "Sen çok değer verdiğim bir dostumsun. Amacım seni üzmek falan değildi,Glyss, ben şimdiye kadar tanıdığım herkese bu konuda yalan söylemek zorunda kaldım. Senin ayrıcalığın ne ki?" dedi. Hafifçe dudağım titredi, ona kızmış veya darılmış olabilirdim, ama onun için hiçbirşey ifade etmediğimi söylemesi.. Bunu kendime yediremiyordum. Ne söylediğini yeni farketmiş gibi ağzını araladı ve gözleri gözlerimi kitlendi.

"Ben gerçekten bunu.." Omzuma doğru yaklaşan elini ittirdim ve parmağımla burnumun kemerini sıktım, "Sana kızdığım doğru, fakat bunu nedeni seni kendime yakın görmemdi. Benim ilk arkadaşımdın ve bana yalan söyledin. Kalbim kırıldı. Kendimi, en azından gerçeklere layık gördüğüm içi özür dilerim, Rendall." Koridorda hızlı adımlarla ilerledim ve odaya girip kendimi yatağa attım. Gerçekten kalbim kırılmıştı.

Hışımla odadan çıktım, geminin arka taraflarına gidip hava almayı düşünüyordum, bir bankta oturan Christopher'ı gördüm. Bana el sallayınca gidip yanına oturmaya karar verdim. Kısacık kesilmiş saçları gün ışığında parıldıyordu, "Üzgün görünüyorsun.." dedi dalgın bir şekilde denizi izlerken. Başımı salladım fakat artık olanları düşünmek istemiyordum.

Aklıma gelen sorulardan ilkini yönelttim "Beni burada daha ne kadar tutmayı düşünüyorlar?". Dudak büktü ve başını eğdi,"Burdan gitmeyi bu kadar istediğini bilmiyordum.". Başımı hayır anlamında salladım ve "Buradan gitmeyi istemediğim için soruyorum zaten.." dedim. Bana baktı ve birşeyler hesaplarmış gibi havaya baktı, "En fazla birkaç haftaya özgür olursun, ama biliyorsun ki istediğin kadar burada kalabilirsin." dedi. Başımı salladım, burada kalmayı gerçekten istiyordum.

~~~

Gece kendini gösterene, yıldızlar bulutsuz gökte parıldamaya başlayana kadar, pencereden denizin haşin dalgalarını seyredip beynimi boşaltmaya çalıştım. Üzerimde sabah giydiğim kıyafetler duruyordu, yine de üşüyordum. Kapı tıklatıldı, gelenin yine Rendall olduğunu düşünerek önce açmak istemedim. Yine de kapıya yöneldim ve kolu büktüm.

Karşımda Savient duruyordu, soğuğa rağmen kısa kollu bir tişört giymişti, beni beklerken sıkılmış olacakki, duvardaki gölgesini şekilden şekle sokarak kendini eğlendiriyordu, kollarını kaldırdıkça, belinde açığa çıkan çıplak teni görünce kalbim pırpır etti. Bir anda kendimi onu süzerken bulduğumda, hemen sırtım dikleştirdim, gülümseyerek bana baktı. "Dolaşmak istermisin?" dedi. Başım istemsizce onayladı ve kapıyı kapatarak çıktım. Artık koridorlar köstebek deliğine benzemiyordu, kendime itiraf etmek istemesem de Savient yanımdayken güvende hissediyordum.

Geminin burnuna çıktık, burası gerçekten gemideki en güzel yerdi; simsiyah gökyüzünü süsleyen yıldızlar her yerdeydi, ay ışığı dalgalarda dolanıyordu. Ağzımdan "Öyle güzel ki.." kelimeleri çıktı. Sırtımızı duvarlardan birine vererek oturduğumuzda başımın üzerindeki minik ışıklarla oynamaya başladım. Savient bir iç çekti, "Gökyüzünü çok seviyorum çünkü orası hem hiçbiryer hem de heryer! Hayal edebiliyormusun? Bu dünyadaki bambaşka biri de şu anda bizimle aynı gökyüzüne bakıyor.. Büyüleyici.." inanamayan ve hayranlık dolu bir şekilde göğe bakıyordu, yeşil gözlerinde yıldızlar ışıldıyor, yanıp sönüyordu.

Sessizce "Sana çok komik bir şey söyleyeceğim ama garipsemek veya dalga geçmek yok.." dedi. Başımı salladım ve merakla bekledim, utanıp sıkıldığı her halinden belli olsa da "Şeeeey... Ben karanlıktan korkarım." dedi en kısık sesiyle ve bunca zaman tuttuğu nefesini kuvvetlice verdi. ben sessizce kıkırdadım ve ona baktım, "iyi ama sen gölge kralının oğlusun, hem de en cesur olanı." dedim.

Alt dudağını sallandırdı ve "Küçüklüğümde babam bizi terk ettiği için karanlıkta hep yalnız ve korunmasız hissederdim. Kabus gördüğüm gecelerden birinde annem yine yanıma geldi ve bana yıldızların yol gösterebileceğini, geceleri onları izlersem asla kaybolmayacağamı söylerdi. O zamandan beri ne zaman karanlıkta tedirgin olsam etrafımda bir yıldız arıyorum, ve şimdi bunca minik parıltının arasında, galiba onu buldum Glyss.." gözleri bana doğru döndü, birbirimiz izlemeye başladık.

Ben asla onun gibi süslü ve insanın içini erimiş çikolata gibi ısıtan sözler edemezdim. Gözlerim iki minik nane şekerine benzeyen gözleriyle buluştu. Uzun kirpiklerinin ardından bana sevecen ve düşünceli bir şekilde bakıyordu, içimde hiçbir tedirginlik hissi yoktu, tamamen huzur ve güven... Dudaklarının yanları yukarı doğru kıvrılmıştı, saçları şakaklarında kıvrılıyor, serin rüzgarla kıpırdanıyordu.

Parmaklarıyla hafifçe yanağımı okşadı, sonra yavaş ama ne yaptığını bilen dokunuşlarla boynuma indi. 'yapacak.. Şu anda beni öpecek.' diye düşündüm. Başımı kaldırdım gözlerinde yeşil parıltıların arasındaki kendine özgü yıldızcıkları gördüm. Başını eğdi, alınlarımız ve burunlarımızın uçları değiyordu. Gözlerimi kapattım ve çikolata kokusunu içime çektim, "Galiba..." Yutkundum. "Galiba, ben seni seviyorum." dedim. Farkedilmeyecek hafiflikte başını salladı ve gülümsedi, "Bende."

Önce nazikçe yanağımdan öptü, kanın hızla suratıma doğru hücum ettiğini hissedebiliyordum. Sonra dudakları dudaklarımı buldu, yumuşacık ve ılıklardı. O beni nazik ve yavaşça ama bir o kadar da özgüven dolu bir şekilde öperken, ben kolları arasında eriyordum. Bir eli beni belimden tutup kendine yaklaştırırken, diğeri boynumdan destekliyordu. Kesinlikle, benim aksima, ilk seferi değildi çünkü tam bir profösyönel gibi aklımı başımdan alıyordu . Sarhoş gibiydim, omuzlarına tutunup kendimi dudaklarına bastırdım. Tenimde dokunduğu yerler alev alıyor, bana daha da enerji veriyordu. Ellerim saçlarının arasında gezindi, buklelerine dolandı. Kalbim kulaklarımda atıyor, içimde komik,sıcacık bir his dolanıyordu.

Sonunda yorulup nefessiz kalınca birbirimizden ayrıldık. Bunca zaman gözlerimi kapalı tuttuğum için açtığımda ilk gördüğüm şey onun dudaklarıydı. Hafifçe aralıktı, ama gülümsüyordu, ben de gülümsüyordum. Hayal ettiğimden binlerce kat güzel birşeydi. Kafamı omzuna gömüp sessiz bir kahkaha koyverdim, kalbimde havayi fişekler atıldığını, her bir hücremin yenilendiğini hissedebiliyordum. Kollarını bana sardığında, oradan,sıcacık kollarının arasından asla ayrılmak istemediğimi farkettim.

RADIAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin