Bölüm şarkısı (Iron&Wine- Trapeze Swinger)
Yağmur kısa sazlıkların arasından kayıp yer yüzüyle buluşurken, her birimiz zorlukla yürüyor gibiydik. Fırtına dinmişti ama gök yüzü hala karanlıktı ve yağmur hafifçe çiseliyordu. Hava iyice nemlenmişti. Afriel elinde haritalarıyla bizi sazlık ormanından çıkarmaya uğraşıyordu, rengarenk gözleri karmakarışık desenlerle dönüp duruyordu. Aquila karga formunda üstümüzde süzülürken, siyah-gri bir kurda dönüşmüş olan Flinch de önümüze çıkacak olan şeylerin kokusunu alarak tahmin etmeye çalışıyordu.
Savient'in omuzları düşmüştü grubun arkasından yürüyordu, dumansı kılıcı dizine ve çalılıklara sürtünürken metalik tıkırtılar çıkarıyordu. Quinn'le beraber ailesinden değer verdiği kimse hayatta kalmamıştı, şu an hissettiği yalnızlığı ben bile tahmin edemiyordum.
Rendall dağılmış haldeydi, farklı renk gözleri hayatından tüm umudunu kaybetmişçesine parıltılarını yitirmişti. Eminim Quinn'den hoşlanmıştı, sürekli beraber gülüp eğleniyorlardı, birbirlerine bakarken gözlerinde farklı renkler ve ışıltılar ortaya çıkıyordu. Fakat artık Quinn yoktu.
Ben.. Ben boşlukta süzülüyordum, büyük ihtimalle arkamda beni gergin parmaklarıyla yönlendiren Typhonn olmasa sazlıkların ortasında yığılıp kalırdım. Üzerim tamamen ıslanmış ve paçalarım çamurdan görünmez hale gelmişti. Başımı biraz daha eğerek gözlerimi yumdum. Onu kaybetmiştim, eline yeterince uzanamamıştım, ve şimdi o sonsuza dek gitmişti.
Ayaklarım nemli toprak zeminde yolunu buluyordu ama kalbim kaybolmuştu. Hayatımda böyle bir acı çekmemiştim, en iyi dostumun ölmeden önce gözlerinde beliren o panik ve diğer yandan da rahatlama zihnimden aniden silinmişti. Beynimde net tek bir düşünce dahi kalmamıştı, zaman kavramım kaybolduğu için etrafıma pek dikkat etmiyordum, sırtımdaki bir elin desteğiyle buraya kadar ilerlemeyi başarmıştım ama ruhum çok yorgundu.
Quinn'in düştüğü o uçurumun üzerinden bir iki saat ayrılamamıştık. Vahşiliğini yitirip sakince akan nehre Quinn'in sevdiği bez mendillerinden birini ve Rendall'ın kağıttan yaptığı ufak bir gemiyi bıraktık ve herkes kısa birer konuşma yaptı.
Hepimiz, neşesinden ve gruba kattığı hayati derlerden bahsettik. Benimki biraz fazla kısaydı, ama konuşacak gücüm bile yoktu. Boşluğunu doldurmak imkansızdı.
Önümüzdeki yağmur bulutları aniden toplanmaya başladığında daha yeni yeni dikkatim toplanabilmişti. Şimşekler ve yere çarpan damlaların sesi bütün çayırı inletiyordu. Yağmur şiddetlenip bir erkek bedeni halini aldığında neler olduğunu idrat etmiştim. Diğerleri bunu ilk defa yaşadıkları için hala şaşkın suratlarını koruyorlardı, Flinch kurt bedeninde devasa siluete hırlıyordu. bir ağaç büyüklüğündeki gözleriyle sazlığı tarayan ağabeyim ise merakla bizi arıyordu.
Bana ulaşacağını söylese de, biz safkan topraklarına yaklaşana kadar etrafta görünmemişti. Birşeylerden habersiz olmak beni deli ederdi, hem kız çocuğu hem de en küçük kardeş olduğum için zaten krallıkta sözüm hiç dinlenmez, bana önemli şeyler hiç söylenmezdi. Büyüdüğümde Ağabeyimden haberleri almaya çalıştığımda bana az da olsa yeni yasalardan ve ablamın taliplerinden bahsederdi, böylece aramızlaki kardeşlik bağı ablamla olduğundan daha sağlam olmuştu.
Vücudumu gerip kollarımı havada delicesine sallamaya başladım, "Buradayız!" Calypsonn'un başının üzerinde bir yıldırım çakarken bize doğru döndü ve düz bir biçimde gülümsedi.
Gözleri biraz boş bakıyordu ama uğraştığı konulardan olduğunu tahmin ettim, yorulmuş olmalıydı. Şu an kaos durumunda olan ülkeyi belki de ayakta tutmayı başaran tek kişi oydu, gelecekte bir kral olarak çok ama çok başarılı olacağına emindim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RADIA
FantasyHayata gözlerimi açtığım anda, farklı olduğumu biliyordum. Herkes gibi değildim, safkan ya da değil. Ben farklıydım, onlar gibi olmayacaktım, onların istedikleri gibi davranmayacaktım, ve onların istediği kişiyle evlenmeyecektim. Ben istediğimi yapa...