Geç geldi biliyorum ama uzun oldu en azından, hepinizi seviyorum böcükleriiim :)) iyi okumalaaağr!! Bölüm şarkısı (The Neighbourhood- Sweater Weather)
Savient şaşırmış bir şekilde tek kaşını kaldırdı ve "Tanrım, beni git gide daha fazla korkutmaya başladın prenses, nasıl bildin?" dedi. "Onu tanıyorum da ondan.." dedim ve başımı ellerimin arasına alıp sessizlik sağlamaya çalıştım, fakat kafamın içindeki cümlelerden kurtulmak imkansız gibiydi. Salak... Bencil... Yalancı... Oysa ben son günlerimi ona birşey olup olmadığını düşünerek, onun hakkında endişelenerek geçirmiştim.
Savient dudağını büktü ve sırtımı sıvazladı, ben ağlamaya başlamıştım. " Sanırım senin için önemli biriydi, ha?" dedi. Başımı salladım ve hıçkırıklara boğuldum, Rendy'yi sadece iki gündür falan tanıyordum ama yine de saçma bir şekilde aramızda bir çekim hissetmiştim. Normalde böyle şeylere ağlayıp duran kızlardan sayılmazdım, fakat o benim ilk arkadaşım gibi bişeydi.
Gerçekten hayatımın en berbat günlerimden birini yaşıyor olabilirdim. Savient benim üzgün halimi görmüş olacak ki eli ensesine gitti ve suratını buruşturdu. Böyle durumlarda ne yapacağını pek biliyor gibi görünmüyordu. Yeşil gözlerini benimkilere dikti ve tereddüt ederek konuşmaya başladı. " Şey, yukarıdaki çoğu insanın senden haberi yok, şu durumda da önemli olan senin ana karaya gitmemen yani, sanırım benimle gezebilirsin.." dedi.
Yüzüm aniden aydınlandı, son günlerde olan en güzel şey olabilirdi bu. Giymem için koyu renk dar bir pantalon ve bana kat kat büyük gelen gri bir kazak getirdi. Elini similasyon hücrenin duvarlarında birine dayadı ve duvarın beyaz yüzeyinde mavi ışıklar ve siyah çatlaklar belirdi, sonra da yuvarlar bir oyuk oluştu.
Yavaşça dışarı adım attık ve yukarı doğru çıkmaya başladık. Basamaklar kaygan ve yosunlarla kaplanmıştı, ayrıca heryerde kablolar ve çatlaklar vardı, bu nedenle o benim belimden tutuyordu ve önden ben gidiyordum. Yüzlerce basamaktan sonra çelik ve kabaca bir kapıya geldik. Cebinden bir tür anahtar çıkardı, iki tane kart iç içe geçirilmişe benzeyen bir "X" işareti gibiydi. Camın üzerine rakamlar ve harfler kazınmıştı. Anahtarı yavaşça kapıdaki göze doğru itti ve tüm kablolardan ve yarıklardan, mavi kör edici bir ışık yayıldı. Gözlerimizi açtığımızda bir salondaydık.
Salon geniş ve oldukça ihtişamlıydı. Heryer oldukça karanlıktı fakat kasfetli değildi, aksine oldukça ferah ve hoş bir yerdi. Karanlığın farklı bir güzelliği vardı, oda çok şık bir şekilde gri ve siyah renklerle döşenmişti. Savient parmaklarını saçlarının içinden geçirdi ve bana doğru baktı.
"Similasyon hücrenin, Saraya çıkıyor olması biraz ironik farkındayım fakat bence kendimize olan güvenimizi ortaya çıkarıyor. Oradan çıkması öylesine imkansız ve zor ki, yukarıda sarayın olması bile birşeyi değiştirmez." dedi ve yarım bir gülümseme attı, ay ışığı buğday teninde hafifçe yansıdı.
O, geniş adımlarla sarayda sekerek koşuştururken ben de peşinden gidiyor, arada istemsizce kıkırdıyordum. Koridorun başından ritmik ayak sesleri duyulduğunda, Savient elimden tutup, beni kendine doğru çekti ve iki duvar arasındaki boşluğa sığdık. Ben gülmemek için ağzıma elimi bastırırken, o da koridora kaçamak bakışlar atıyor sonra da bana dönüp şakacı bir şekilde parmağını ağzına götürüp sessiz olmamı ikaz ediyordu. Tam biz gülmemek için kendimizi tutamaz hale gelmişken, bir el Savient'in omuzundan tutup çekti.
Beraberce elin sahibine doğru baktığımızda, ilginç bir manzarayla karşılaştık. Kız, uzun dalgalı, neredeyse beyaza yakın sarı saçlara ve bal renginde, akışkan gibi görünen ve bana tıpkı Savient'te olduğu gibi büyüyü hatırlatan -fakat kızınki daha tekinsiz ve vahşice bakıyordu- bir çift göze sahipti.
Benden biraz uzundu hatta neredeyse Savient kadardı, ince ve esnek yapılı gibiydi. Kemikleri çıkıktı bu nedenle fazlasıyla kadınsı görünüyordu, fakat bizden büyük olamazdı. Üzerinde siyah dar kıyafetler ve belinde de parlak kurşundan bir hançer vardı. Hançerin üzerinde harfler ve sayılar kazılıydı.
Kız yavaşça gülümsedi ve Savient'e yaklaştı. "Merhaba tatlım, nasılsın?" diye sordu, sert güneyli aksağanıyla. Savient kızın kollarından kurtuldu ve gözlerini devirdi, "Glyssa, bu Valerie Stardust.." diye tanıttı. Kızın sinsi ve zehirli gülümsemesi, mükemmel yüzüne yayıldı. Açık bal rengi gözlerini bana dikti ve düşmanca bir tavır takınarak elini uzattı. "Valerie Stardust, Neodia ışık insanları kraliyet ailesinin en küçük kızı, ayrıca Savient'in de nişanlısı."
~~~
Rendall Leamer'ın ağzından:
Tam olarak ne yapmam gerektiği hakkında pek bir fikrim yok gibiydi. Saray boşaltıldığından beri batıya yürüyorduk, bir günde sadece dağları aşmayı başarmıştık ve yaralıların yarısı ölmüştü. İnsanların bu koşullar altında yolculuğa devam etmeleri imkansızdı, neredeyse geçtiğimiz her köyde birkaç kişi bırakıyorduk. Halimizi gören köylüler ve diğer yerlilerin saraya olan inancı düşüyordu, yıllardır ayakta kalan güçlü safkan ailesi böyle ufak tefek saldırılara bile dayanamıyorsa, diyarın başında olmayı haketmiyordu.
Benimse aklımda çok daha farklı düşünceler vardı, acaba Glyssa'ya bişey olmuşmuydu? Canını yakmış olabilirler miydi? Tahminimce onu ana karadan uzaklaştırıp adaya götürmüşlerdi, böylece hem safkanlarla hem de Radia halkından herhangi biriyle iletişim olanağı kesilmiş olacaktı.
Ayrıca yıllar önce iki ırka ettiğim ihanetin intikamını, ondan ve saf kanlardan almaya çalışıyor olam ihtimalleri de çok yüksekti. Neodialılar veya Lavrensialılar barışçıl ve mantıklı bir toplum olmalarına rağmen, gurur konusunda oldukça takıntılılardı. Fakat benim artık yapabileceğim hiç bir şey kalmamıştı kendi güvenliğim ve sağlığım için ordan ayrılmamın vakti gelmişti o kadar.
Şimdi ise, Glyssa'ya neler yapıyor olabilecekleri aklıma geldikçe tüylerim ürperiyordu. Sırf bu nedenden dolayı bile orayı bırakmamış olmayı diliyordum. Bu sorunun nedeni bendim, çözümü de ben olacaktım; bu gece ana karayı terkediyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RADIA
FantasyHayata gözlerimi açtığım anda, farklı olduğumu biliyordum. Herkes gibi değildim, safkan ya da değil. Ben farklıydım, onlar gibi olmayacaktım, onların istedikleri gibi davranmayacaktım, ve onların istediği kişiyle evlenmeyecektim. Ben istediğimi yapa...