Bölüm şarkısı (M83- Oblivion)
Valerie' nin elini sıkarken bir kaşım havada Savient'e bakıyordum. O ise olaydan pek haberdar değilmiş gibi, dudağını ısırıyor ve ceketinin ipliklerinden birini koparmaya çalışıyordu. Kız hafifçe saçını savurup ve Savient'in yanağına abartılı bir öpücük kondurdu, sonra bana umursamazca el sallayıp hızlı adımlarla uzaklaştı. Fazlasıyla açık seçik av kıyafeti ve beyaz botları köşeden kaybolana kadar bekledikten sonra gözlerimi devirip Savient'e döndüm. Mahcup bir biçimde bana bakıyordu, "onun adına gerçekten çok üzgünüm, biraz gösteriş meraklısıdır da, benim seçim şansım olsaydı kesinlikle onu seçmezdim.." dedi ve hafifçe omuz silkti.
Aklımdan 'ben de senin sevgilin olsaydım, ben de gösteriş meraklısı olabilirdim..' diye geçirdim. Merdivenlerden çıkıyor gibiydik, basamakların sonunda bir kapıya ulaştık, savient yine "X" anahtarıyla kapıyı açtı, burası batı kanadının çatısıydı. Yavaşça dışarı çıktık, heryerde yazın kokusu seziliyordu, ılık bir esinti güneşin son ışıklarını bize taşıyordu. Dikkatli bir şekilde kiremitlere oturduk ve nefes kesici gün batımını izlemeye başladık.
"Seçme şansım olsaydı derken neyi kast ettin? Kim onu seçmiş olabilir ki?" diyerek şaşkınlıkla sordum. Yavaşça bana doğru döndü ve bağdaş kurdu, rüzgar saçlarının arasında oyalanıyor ve onları hafifçe dalgalandırıyordu. "İki krallığın, ışık ve karanlığın, bağlarının güçlü kalması için yapılan birçok şey, uygulanan birçok yöntem var. Bunlardan biri de evlilik bağı. Lavrensi kralının 7 evlatlık veya öz oğlu ve Neodia kralının da 7 evlatlık veya öz kızı olur. Bu kız ya da erkeklerden her birinin mükemmel olduğu alanlar vardır: savaşçılık, cesaret, hoşgörü hatta çekicilik... Bunların her biri kendi kişiliklerini belirler. Her çocuğun kendine özel bir ruh kilidi olur..." dedi ve yavaşça cebine uzandı. Camdan anahtar gün batımının turuncu ve mor ışığında hafifçe parladı.
" Ruh kilitleri bizim kişiliğimizin ana taşlarını oluşturan şeyleri içinde tutar, böylece benliğimizi kaybetmeyiz. Biri ruh kilidimizi bizden alırsa, o biz olur. Biz de ışığa veya gölgeye dönüşüp, boşlukta kayboluruz. Yani kısaca dünyevi varlıklar sayılabiliriz. Zamanı gelince kız ve erkek çocuklar yaş sıralamasına göre nişanlandırılır ve evlendirilir. En küçük kız en küçük oğlanla, en büyük kız da en büyük oğlanla. Böylece hem hayatlarını hem de iki krallığı birleştirirler. Sonuçta karanlık olmadan yıldızlar parlamaz ve yıldı ışıksız bir boşlukta, karanlığın var olduğu belli olmaz.." dedi ve dudağını büktü.
Ben omzumu silkerek sessizce söylendim. "Yani siz Valerie ile aynı yaş aralığında olduğunuz için nişanlı sayılıyorsunuz. Bu biraz... Trajik..". Gün batımının renkleri Savient'in gözlerinden hafifçe yansıdı, bana doğru göz attı ve başını eydi. "Biraz öyle galiba.. Benden ve yaşadığım yerden biraz fazla bahsetmedik mi? Senden naber prenses? Senin aşk hayatın nasıl bakalım?" dedi ve bilmiş bir gülümseme attı.
Hemen başımı kaldırdım ve savunmaya geçtim. "Benim aşk hayatım falan yok, gayet yanlız ve sıkıcı bir sarayda yaşıyorum, sizinkinin aksine bir çok insan veya hoş çocuklar yok..." dedim yavaşça. Sanırım son kızmı duymamıştı, ve bunun için tanrıya minnettardım. Başını kaldırdı ve ,gayet mükemmel görünmesine rağmen, saçını düzeltti. " O halde geçen tarafsızdan bahsettiğimde bu kadar üzülmenin nedeni, onu sevmen falan değil.." dedi ve imalı bir şekilde kaşını kaldırdı. Ben hazırlıksız yakalanmıştım, azımdan birkaç kelimenin çıkmasını bekledim ama bir şey olmadı.
Hafifçe gülümsedi ve başını salladı. Sonunda beynim yeniden çalıştı ve konuşmaya başladım. "Rendy'yle benim doğum günümde tanıştık, yani bir hafta falan önce. Ondan hoşlanmıştım, çünkü bana normal biri gibi görünmüştü, benim hayatımda hep krallar kraliçeler veya prensler olur, normal insanlar değil. Bana iyi davranınca ben de aramızda birşey oldu sandım, ama tabii ki olmadı. Olamaz da. Onunla daha yeni tanıştım ve hakkında bildiğim tek şey ise bir kaçak ve bana karşı bir yalancı olduğu." dedim ve çenemi yükselterek bilmiş bir tavır takındım. Başını salladı ve nefes verdi. " Oldukça kendine güvenli birisin değil mi?" dedi ve başını eğerek gülümsedi. Omzumu silktim," Prensesliğin getirdiği birşey olsa gerek..".
~~~
Güneş batmış heryer ılık yaz akşamının derinliklerine gömülmüştü, evlerin pencerelerinden loş ışıklar ve kahkahalar yükseliyordu. Savient çatının köşesinde inanılmaz bür dengeyle ayağa kalktı ve bana elini uzattı. Ayağa kalktığımda belimden tuttu ve "Şimdi sana çok havalı bir şey göstereceğim ama sakin olmalısın.." dedi. Bir eli beni tutarken diğer eliyle yüksek perdeden bir ıslık çaldı. Sonra birden hafif bir karartı oluştu ve bize gelirken büyümeye başladı.
Yanımıza kapkara pamuğa benzeyen dev bir öbek gelmişti, sürekli hareket ediyor ve şekilleniyordu. Sonunda gölge ve dumandan oluşan yaratık kamyon boyutlarında bir şahine dönüştü. Ağzım açık dev kuşa bakıyordum, gözleri veya gagası pek belli olmuyordu fakat tamamen kapkara ve bulutsuydu. Bu şaşkınlığımın da ha da artamayacağını düşüşnürken Savient bana döndü, gözleri sevinç ve heyecandan parlıyordu. "Glyssa, bu güzel kız Weapon, benim duman şahinim, biraz gezmek ister misin?"
Hayatımın en anormal deneyimini yaşıyordum. Savient öne oturdu ve belinden tutmamı söyledi, Weapon yavaşça havalandı ve şehrin üzerinde süzülmeye başladı. Daireler çiziyor, dağların nehirlerin arasından geçiyorduk. Rüzgar yüzüme vuruyordu, ama bu his rahatsız etmekten çok, mutluluk veriyordu. Savient sürekli mutlu çığlıklar atıyor, ve bana dönüp gülümsüyordu. Weapon her hamle yaptığında şahine daha çok sarılıyorduk. Yavaş yavaş gökyüzünü ve bulutları atlatıp, ayın tüm göğü kapladığı kısma çıktık. Savient önümde Weapon'u yönlendirirken ve bulutlar ayağımın altında kaymaya başlarken içimde çok tatlı bir his kıpır kıpır oldu.
Özgürlük.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RADIA
FantasíaHayata gözlerimi açtığım anda, farklı olduğumu biliyordum. Herkes gibi değildim, safkan ya da değil. Ben farklıydım, onlar gibi olmayacaktım, onların istedikleri gibi davranmayacaktım, ve onların istediği kişiyle evlenmeyecektim. Ben istediğimi yapa...