RADIA-11 ♦ Journey

462 26 6
                                    

Bölüm şarkısı (Funeral Suits- Hands Down)

Olabildiğince hızlı koridorlarda koşuşturup odamı buldum, her adımımda saray sanki öfkemden sarsılıyordu. Kapıyı ardımdan çarptım, elbisemi çıkarıp çöpe attıktan sonra buz gibi suyun altında sessizce oturmaya, damlayan suyun ritmik sesini dinlemeye başladım. Kendimi öyle sıkmıştım ateşim çıkmış, tüm vücudum kıpkırmızı olmuştu. Başımdan aşağı akan buz gibi su, vücudumdaki is ve ufak tefek sıyrıklardan akan kanla pembe-gri bir renge bürünmüştü. Duştan çıkıp ıslak saçlarımla yorganın altına girdim, aklımın Rendall'la ettiğimiz kavgada olacağını düşünüyoudum. Oysa midemdeki burulma hissi ve ayaklarımdaki karıncalanmadan dolayı doğru düzgün düşünemiyordum bile. Sonra anladım ki bu komik duygu çorbası, Savient'le el ele tutuşmamızla ilgili.

Onun parmaklarının dolandığı elimi alıp göğsüme bastırdım, sanki diğer elimden daha sıcak daha anlam yüklü gibi bu elimi daha çok sevmeye başlamıştım. Elimi tutmuştu, ve bu öyle bomboş bir tutuş değildi, yani en azından bence... Bana ihtiyacı olduğunu söylemişti, hayatımda ilk defa biri için önemli olduğumu hissetmiştim. Hayatımda hiç böyle aptal hissetmemiştim, ben hiç o yatıp kalkıp sevdiğini düşünen kızlardan olmamıştım. Yinede boş yastığa sıkıca sarılıp heyecanımı bastırarak, uyumaya karar verdim.

Sabah uyandığımda kapım tıklatılıyordu, üzerimde şort ve askılıyla kapıyı açtım. Galiba bu sefer Savient haberi kendi vermek istemişti, uykulu ve fıldır fıldır dönen gözlerim ve özgürlüğünü ilan etmiş gibi görünen saçlarım aklıma gelince, kan yanaklarıma hücum etti. Hızlıca beni süzdü ve gülümsedi, bu anlayışlı bir gülümsemeden çok hınzırca gibiydi. Hafifçe öksürerek ve gözlerini bedenimden ayırmadan "Günaydın." dedi, kollarımı göğsümde birleştirdiğimde dikkati dağılmış gibi yüzüme odaklandı. "Günaydın, önemli bir şey mi oldu?" diye sordum.

Yeni aklına gelmiş gibi "Ah, evet! Şey, Tarafsız adaya döndüğü için, ışık kırallığına haber vermemiz gerekiyor. Bu da demek oluyor ki Neodia'ya gidiyoruz. Babamlar, büyük abim, kız kardeşim ve ben de geliyoruz öğlen yola çıkarız, senin de gelmek isteyeceğini düşündüm, ne dersin?" dedi. Onsuz sarayda tek kalma fikri karnıma ağrıların saplanmasına neden oluyordu.

Başımla onayladım. "Nasıl gideceğiz peki?". Permağını çenesine koydu ve, "demir yolları savaştan dolayı kullanılmayacak kadar hasarlı, be demek oluyor ki gemi veya onun gibi bir deniz taşıtıyla adanın etrafından dolaşacağız." diye cevapladı. Saate baktım, öğlene pek birşey kalmamıştı."Pekala, birazdan üzerimi değiştirip aşağıda olurum."

Duş alıp saçlarımı ördükten sonra üzerime kalın kadife bir pantalon ve bir kazak giydim, yaz olmasına rağmen son zamanlarda havalar serinlemişti. Saçlarımı sıkıca topladıktan sonra ceketimi alıp aşağı indim. Savient'in yanında kendimden yaşça büyük görünen bir çocuk ve esmer bir kız vardı.

Savient'in abisi olduğunu tahmin etiiğim çocuk, tıpkı onunkiler gibi yemyeşil gözlere ve aynı renk saçlara sahipti. Yüz yapısı bakımından, daha sivri bir çenesi, daha kısa kesilmiş saçları ve daha büyük gözleri olsa da kardeş olduklarını anlayabilirdiniz. Kocaman, parlak gülümsemesi buğday teniyle tezat oluşturuyordu. Yanlarındaki kızın ten rengi onlara göre açık sayılabilirdi, onun da gözleri yeşildi fakat oldukça açık bir tonuydu, saçları lüle lüleydi ve yüzü çok güzeldi. Anlayışlı ve ilgili bakışlarla abilerinin konuşmalarını dinliyordu.

Merdivenlerden indiğimde beni farkettiler, Savient bana gülümsedi, "Christopher, Quinn, bu Glyssa Refire; Radia prensesi. Yolculukta bizlere eşlik edecek." diyerek beni tanıttı. "Glyssa, bu en büyük abim, Christopher. Kendisi ilk veliaht." Son kısmı söylerken abisine muzur bir bakış atmıştı. Prens Christopher bana döndü ve "Kendisi de beni kıskanıyor, çünkü ben kral olacağım!" derken Savient' e dil çıkardı. Savient abisinin omzunu yumruklarken, başıyla kız kardeşini işaret etti.

"Bu güzel bayan da, kız kardeşim Quinn, benden bir yaş falan küçük." dedi abisi onu kolunun altına sıkıştırmış saçlarını karıştırırken. Ben de ondan bir yaş küçük olduğum için, prensesle yaşıttık. Kız, zarif elini bana uzattı ve gülümsedi, "Merhabalar, onlar adına gerçekten özür dilerim. Ama samimi hissettikleri insanların yanında böyle davranırlar" dedi ve hafifçe kıkırdadı.. "Galiba daha önceden Savient'i tanıyordun, ha?" derken saçını üzerindeki kusursuz ögüleri düzeltiyordu.

Başımı olumlu anlamda salladım ve "Geldiğimde ilk onunla tanıştım, şimdiye kadar pek arkadaşım olmadı ama onun tanıştığım en iyi ve en samimi insanlardan birioluğunu söyleyebilirim." dedim. Anlayan bakışlarla, "Evet, insan sarayda büyüyorsa, hele ki benim gibi tek kız çocuğuysa, oldukça yalnız oluyor. Sanırım sen de öylesin." dedi, biz konuşurken kral ve kraliçe aşağı inmişlerdi, yanlarında duran ve onlarla konuşan Rendall'ı görmezden gelmeye ve öfkemi kimseye yansıtmamaya çalıştım.

Hep beraber bir arabayla limanda bizi bekleyen büyük gri geminin yanına bırakıldık. Burası balık ve tuzlu su kokuyordu, ama esen rüzgar tüm kokuların yerine tazelik ve serinlik getiriyordu. Gemiye binip kamaralara yerleştik, yeterince boş oda olmadığından, Savient abisiyle ben de Quinn'le kalıyordum. Yan yana duran yataklarımıza oturduk ve konuşup birbirimizi tanımaya başladık. "Ben küçüklüğümden beri hiç arkadaşa sahip olmamıştım, herkes benimle arkadaş olmak için birbirini yiyordu. Ama bunun beni sevdikleri için değil, prenses olduğum için olduğunu biliyordum. Sonra sizin Tarafsız diye bildiğiniz diğer adıyla Rendy'yle tanıştım, gözüme iyi ve normal biri gibi göründü. Onunla çok iyi vakit geçirmiştim, sonra buraya gelince yalancının önde gideni olduğunu öğredim." dedim ve dudaklarım büzdüm.

İkimiz de kendimizi yataklara sırt üstü attık ve tavanı seyretmeye başladık. Quinn bir elini yataktan sarkıttı, "Ben kral ve kraliçenin ilk ve son çocuklarıyım. İlk çocukları kız doğduğu için çok üzülmüşler, gölge kralının 7 oğlu olayını biliyorsundur. Sonra tüm krallığı dolaşıp, zeki, görgülü, cesur ve çekici 7 oğlan çocuğunu toplayıp eğitmişler. Yani erkek kardeşlerimin tamamı evlatlık. Ama Savient ve Chris öz kardeş, ikisi de seçilmişler. Tüm kardeşlerimi çok seviyorum ama asla onların arasındaki şeye sahip olamıyorum. Hiç gerçek arkadaşım olmadı." dedikten sonra derin bir iç çekti. Gülümseyip, "Galiba biz lanetlendik Quinn!" dedim.

Biz kıkırdarken yemek geldi, odamızda yemeğimizi yerken onun ne kadar tatlı ve eğlenceli biri olduğunu farkettim. Gerçekten bir kız arkadaş gibiydi. Ağzına bir kaşık dolusu bezelye-patates karışımı atarken sorgulayan bakışlarla bana baktı ve sonunda sordu. "Peki, siz Savient'le sadece arkadaşsınız o zaman..." dedi ve hafifçe gülümsedi, yuvarlak pencereden içeri sızan günün son güneş ışıkları upuzun kirpiklerini parlak birer ok gibi göstermişti.

Bu sözleri üzerine yanaklarım ve parmak uçlarım kızarmıştı, ağzım yavaşça açıldı ve elimdeki kaşık yere düştü. Quinn gürültülü bür kahkaha koyverirken, ben aceleyle cevap verdim, "Elbette öyleyiz! Aramızdan birşey olduğu söylenemez.." derken mırıldanır gibi zayıf sesler çıkarabiliyordum, "...Tabii elimi tutması ve çikolata gibi tatlı kokması hiçbir şeyi değiştirmiyor." dedim ve ben de gülmeye başladım. Onu düşününce içimde ılık birşeyler akıyor, gülümseme mekanizmalarım devreye giriyordu. Quinn parmağıyla beni gösterdi ve bir şeyleri kanıtlamış gibi çığlık attı, "Biliyordum, tanrım biliyordum! Lobide biz konuşurken sana bakışını görmeliydin, daha önce onu kimseye böyle bakarken görmemiştim.." dedi ve kıkırdadı, bense başımı yastığa gömüp yanaklarımdaki kızarıklığı gizlemeye çalışıyordum.

"Seni öptü mü?" dediğinde kulaklarımı diktim ve gözlerimi kocaman açtım, "Tanrım Quinn, tabii ki hayır!" Yüzüm kızarmaktan bıkmış, morarmaya başlıyordu "Sence yapar mı?" diye sordum, midemde az önce yediğim minik bezelyeler doalnıyor, kalbim gümgüm atıyordu. İnce ve zarif parmağını çenesine götürdü, "Açıkçası ben, o Valerie denen kaltaktan fazlasıyla nefret ediyorum. Fakat sen ondan çok daha şeker ve güzelsin, bence seni yakında öpebilir, hazırlıklı ol tatlım." dedi ve başını salladı. Kafamı yorgan yığınına gömüp boğuk bir "Of!" çektim.

Seni bazen senden bile çok anlayan birine sahip olmak hem tuhaf hem de komik bir histi.Yine de arkadaşlık , yanlızdıktan çok daha güzeldi.


Umarım beğenmişsinizdir böcükleriim <33 lütfen oy verin ya :( bakın okumalar ve votelar azaldıkça gerçekten yazma şevkim de düşüyo :( oylarınızı ve yorumlarınızı hevesle bekliyorum c: (manyak ama sevgi dolu yazarınız imgoş)

RADIAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin