Bölüm şarkısı (Woodkid- I Love You)
Cennete giden patika, cehhennemde başlar.
-Dante Alighieri~~~
Gözlerimi açtım.
Her şey bulanıktı ve etraf ağır bir şekilde odunsu kokuyordu. Gözlerimi açmanın ve çok fazla ışığın verdiği sızıyla gözlerimi ovuşturdum. Boğazım kurumuştu ve başım delicesine ağrıyordu. Dünya detayları çizilmemiş bir yağlı boya tablo gibi, sadece parlak renklerden oluşuyor gibiydi. Ellerimi alnıma kaydırdığımda, elime yarı kurumuş kan ve simsiyah is bulaştı.
Dirseklerimin üzerinde doğrulup etrafa baktım. Gözlerimi kıstığımda sahne netleşti. Bir gölün kenarındaydım, arkamda uzun boylu sıkça dizilmiş ağaçlar vardı. Serin suda tek oynama yoktu ve hava oldukça nemli ve sıcaktı.yanıma doğru başımı çevirdiğimde, yerde yatan büzülmüş Quinn'i ve onun ayaklarının dibinde kıvrılmış Savient'i gördüm. İkisinin de gözleri kapalıydı, benden başka kimse uyanmamış gibiydi.
İnleyerek ayağa kalktım ve dengesiz adımlarla göle yürüdüm. Ayaklarımı soğuk suya sokup yüzümü yıkadım. Tenimdeki kan ve is tabakası öyle kalındı ki kazıyarak zar zor çıkardım.
Sarayda sıkıca bağladığım saçlarım, tokadan kurtulmuş yanaklarımdan sarkıyordu. Tokayı çekiştirdiğimde suda yansımamı gördüm. Yüzüm biraz çökmüştü ama kandan ve isten görünmez halde değildi en azından. Alnımda derin bir yarık vardı ama artık kanamıyordu, dudağımın kenarı patlamıştı ve çenem morarmıştı. Tüm bu yaraların geçmesi uzun sürecekti, isyancılar biraz daha yavaş vuramazlar mıydı?.
Sürünerek bir ağacın dibine oturdum ve derin nefes alarak sakinleşmeye çalıştım. Bütün eklemlerim ağrıyordu ama yorgunluğum geçmişti. Başım çok ağrıyordu ve kafamda elli tilki dolanıyordu. Quinn yavaşça doğrulup şaşkın bakışlarla etrafı süzdüğünde onu farketmeyecek kadar dalmıştım. Ona yorgun bir şekilde elle salladım, yüzünü buruşturdu, "Tanrım hayatımın en iğrenç yolculuğuydu!" dedikten hemen sonra başını çevirip arkasına doğru kustu. Gerçekten mide bualndırıcıydı, gidip sırtını sıvazlaldım.
Bana doğru başını tekrar kaldırdığında gözleri hayretle açıldı, "Glyss, lütfen bana halisülasyon gördüğümü, saçlarının siyah olmadığını söyle." dedi. Kaşlarımı kaldırıp kulağımın arkasına attığım saçlardan bir parça alıp baktım. Gördüğüm şey donakalmama neden olmuştu.
Benim önceden kızıl kahve olan bakır rengi parlak saçlarım, mürekkep kadar siyah olmuştu. "Bu cidden çok tuhaf..." diye mırıldandım. Saçlarımı parmaklarım arasında ovaladım ama bir türlü geçmiyordu. Sinirle saçlarımı geriye savurdum. Hayatımın en anormal gününü yaşıyordum.
Diğerleri de yavaşça uyanmaya ve etrafta şaşkın bakışlarla dolanmaya başladılar. Herkes saçlarımı görünce şaşkına dönüyordu. Kimse bir açıklama bulamamıştı. Birbirimize pansuman yapmaya ve yaralarımızı temizlemeye başladık. Valerie, hala uyanmayan Savient'i görünce ona yaklaşıp uyandırmaya çalıştı. Bir kaç sarsmadan sonra Savient'in uyandığını duyduk, gözlerini kırpıştırıyordu, ama sanki yanlış bir şeyler vardı. Valerie, "Bu da ne?" diye inleyip geri çekildiğinde hemen o tarafa koştuk.
Savient anlamayan gözlerle etrafı süzüyor ve parmaklarıyla şakaklarını ovuyordu. Kaşında ufak bir yanık ve boynunda milyonlarca morluk vardı ama ağır bir şey yok gibiydi. Valerie'yi dehşeye düşüren şeyi görmek için eğildiğimde benim de ağzım açık kaldı.
Önceden açık ve koyu yeşillerle boyanmış, üzerine de bir damla siyah boya damlatılmış gibi bir izlenim veren büyü yeşili gözleri, şimdi gece kadar kara olmuştu. Göz bebekleri ve irisi ayrılmayacak kadar koyulaşmışlardı ve insana baktığında içinde tekinsiz bir his bırakıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RADIA
FantasyHayata gözlerimi açtığım anda, farklı olduğumu biliyordum. Herkes gibi değildim, safkan ya da değil. Ben farklıydım, onlar gibi olmayacaktım, onların istedikleri gibi davranmayacaktım, ve onların istediği kişiyle evlenmeyecektim. Ben istediğimi yapa...