Hzıla yazmaya çalışıyorum, yeni karakterler eklendi tabii :P neyse iyi okumalar patateslerim :))) Bölüm şarkısı (M83- Midnight City)
Duvarlar hastalıklı bir beyaza döndüğünden beri, kendimi iki kat daha yanlız hissetmeye başlamıştım. Daha kötüsü aklıma Rendy gelip duruyordu, acaba iyimiydi, başına birşey gelmişmiydi? Olanları hala kafam almıyordu, ayrıca üşümüştüm ve yaralarım iltihap kapmıştı, acilen tıbbi yardım görmezsem büyük ihtimalle yakından bayılacaktım. Tam da bu sırada önceden cam pano olan duvardan bir kapı açıldı, içeri dün gördüğüm esmer çocuk girdi. Yüzünü özellikle ifadesiz tutmaya çalışıyor gibiydi, elinde bir çanta ve tepsi vardı önce tepsiyi yere koydu.
Elimi eline aldı " Hey!" diyerek elimi çektim ve "Sen de kimsin ve, lanet olsun, ben nerdeyim!" diye bağırdım. Çocuğun yüzü gerilmişti, sonunda bana baktı, gözleri büyü gibi güzel bir yeşildi, sanki renkler hareket ediyor her tondan yeşil yer değiştiriyordu. " Sakin ol, sana zarar vermeyeceğim. Şimdi izin ver de yaralarını sarayım." dedi yatıştırıcı bir tonda.
Kestane rengi, dalgalı saçlarını geriye attı ve becerikli parmaklarıyla sargı bezlerini kesmeye başladı. Dün konsolun başındaki halinin aksine nazik ve sakin biri gibiydi, ayrıca bir hayduta göre fazlasıyla hoştu.
Yaralarımı sarmasına ve bana birkaç ilaç vermesine izin verdim, o ilaçların bana birşey yapacağından korkup önce ona içirmiştim, gerçekten de yaralarımın hızlı kapanması için birkaç antibiyotikten başka birşey değillerdi. İşleri bittikten sonra yavaşça ayağa kalktı ve kapıya yöneldi, ama benim daha çok sorum vardı. "Hey, kaba davrandığım için üzgünüm, sargılar ve haplar için teşekkürler..." diye hafif bir imayla ismini sordum.
Kafasını kaldırmadan gülümsedi, şansımı deneyebilirdim. " Saivent.. Saivent Wear." diye yanıtladı. Merakla sordum; "Peki bana biraz neler olduğundan bahsetmek istermiydin Saivent?". Birkaç saniyeliğine emin olamasa da bana doğru geldi ve yanımı işaret ederek " Oturabilirmiyim?" dedi, oturabileceğini söyledim ve hikayeye başladı.
"İlk olarak bilmen gereken, benim, bizim de sizin gibi birer Radia'lı olduğumuz. Yüzyıllar oldu belki de, bilemiyorum.. Çok uzun süre önce diyar topraklarında 7 kadim ırk vardı benim ırkım, yani Lavrensia gölge bedenliler ve sınır dağlarının ardında yaşayan Neodia ışık insanları. Bu iki yer ana karadan birkaç yüz kilometre ötedeki bir adadaydılar, fakat toprak bütünlüğünü korumadığı için buralara kaynak, yiyecek hatta bazen su bile ulaşmıyordu.
Benim ırkım yani Lavrensia'lılar ve Neodia'lılar Radia'dan bile eski zamanlara kadar dayanırlar ve çok bilge ve kutsal yaratıklardır. Fakat o zamanlarda 5 ırk rahat ve bolluk içinde orada yaşarken biz burada her geçen gün ölümle daha çok yaklaştığımızı hissediyorduk. Önce kuraklık geldi, sonra kıtlık, ve sonunda her kaosun son noktasını koyan, savaş başladı.
"İki ırk hem birbirleriyle hem de geri kalan Radia ile savaşıyordu, zaten silah ya da yiyecek yok denecek kadar azdı, kaynaklar tükenince savaş da bitti. İnsanlar açlıktan ölmediyse, savaşta öldüler ve çok az bir nüfus hayatta kalabildi, iki ulus yüzyıllar boyu birbirine sırtı dönük yaşadı. Fakat sonunda birbirlerine muhtaç olduklarını ve beraber olmaları gerektiğini anladılar. Böylece iki ırktan gelen kurullar toplanıp konuştu ve "Tarafsız." denilen bir tür hakim seçmeye karar verdiler.
Tarafsız genç, dinç ve adil biriydi, ayrıca Radia'yla bağlantıları olduğu için halka kaynak ve yiyecek de sağlayabiliyordu. Elbette ona karşı gelen insanlar da vardı, ama yok denecek kadar az sayılırlardı. Fakat ne yazık ki sevgili prenses, bu masalın sonu güzel bitmeyecek... Tarafsız'a katılmayan ve onu rahatsız eden insanlar gitgide çoğalıyordu, hatta bazen eğer Tarafsız onların lehine karar almamışsa onu sıkıştırıp tehtid edenler bile vardı.
Sonunda adam dayanamadı ve adayı terketti, o zamandan beri onu kimse görmedi. Kimileri Radia'da bir gezgin olarak yaşadığını söylüyor, kimileri ise kraliyete sığındığını. Sonunda yine intikamı kraliyetten almaya karar verdiler ve saraya saldırdılar, heryeri yakıp yıktılar ve insanları katlettiler. Olan tam olarak bu sanırım." dedi ve omuz silkti.
Ben hikayeyi soluksuz dinlemiş ve her kelimeyi beynime kazımıştım. "Peki, lanet olsun, beni neden kaçırdınız o zaman?!" diye şaşkınlıkla karışık öfkeyle sordum. Dudağını büktü ve cevap verdi, " Prensesin iyi bir tutsak olacağını düşünmüş olabilirler, anlarsın ya, siz bizim prensimizi aldınız biz de sizin prensesinizi gibi.." dedi.
Bu hiç mantıklı değildi! Kafamadan bu düşünceleri attım ve sordum " Bana biraz Tarafsız'dan bahsetsene.". Çenesini sıvazladı ve biraz düşündükten sonra aklında kesinleştirdi. "Pek hatırlamıyorum o buralardayken ben daha küçük bir çocuktum, her iki ırkı temsil ettiği için iki gözünün farklı renkte olduğunu hatırlıyorum. Sarışın kibara ama kendine güvenen bir çocuktu.. Ve o zamanlar baya gençti... Adı neydi?.." diye düşünürken ağzımdan istemsizce kelimeler döküldü.
"Rendall Leamer."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
RADIA
FantasiaHayata gözlerimi açtığım anda, farklı olduğumu biliyordum. Herkes gibi değildim, safkan ya da değil. Ben farklıydım, onlar gibi olmayacaktım, onların istedikleri gibi davranmayacaktım, ve onların istediği kişiyle evlenmeyecektim. Ben istediğimi yapa...