RADIA-34 ♦️ Set Them Cottoncanndies On Fire

231 16 2
                                    

Geciktiğinin farkındayım ama taşınma faslı yüzünden yazamadım. Hepinizi sefiorum bebeklerim! İyi okumalaaar! xx (yoğunum yoğun!)

Bölüm şarkısı (Imagine Dragons- Monster)

Sırtımı Weapon'ın kanatlarının arasına biraz daha gömdüm ve elimdeki yavaşça yanan alacalı tüyle oynamaya devam ettim. İyice genişleyen grubumuz ve yağmurlu hava yüzünden -nasıl bilmiyorum ama- Weapon kendini otobüs gibi bir şeye dönüştürmüştu. Savient'in söylediğine göre, bunu yapabiliyordu cünkü bedeni duman ve buluttandı. Afriel ve Charmeine, güçleriyle yağmuru durdurmaya veya en azından hafifletmeye çalışmışlardı ama bu onlardan kat kat üstün bir güç tarafından yaratılmış bir fırtınaydı.

Yağmur damlaları Weapon'un tüylerinin arasında yok olup giderken düşünceli halimden kurtulmaya çalışıyordum.

Kafam karmakarışıktı; Görev bitmek üzreydi bu da demekti ki, savaş her bir adımda biraz daha yaklaşıyordu. Savaştan ciddi anlamda nefret ediyordum, sürekli insanların ölmesi bir topluma ne kazandırabilirdi ki? Olacak iç ve dış savaşlar zincirinden sonra, ya kazanıp ülkemizi mutlak huzura ulaştıracak ve Calyppson tahta geçecek, ya da Radia topraklarını isyancı birliklere bırakıp herşeyimizi kaybedecektik. Bir de Lucifer'ın bahsettiği ruhlar vardı.. Ne yapacağımı ciddi anlamda bilmiyordum.

Tablo klasikti, Valerie kendi köşesine çekilmişti, Aquila ilk başta karga formuna dönüşüp uçmaya kara verse de kanatları delicesine yorgun olduğu için vaz geçmişti. Glacier kızlara hikaye anlatırken kendisi uykuya dalmak üzereydi ama Aquila ensesine bir şaplak indirince irkilerek uyandı, Afriel ve Charmeine yüzlerinde dalgın ifadeleriyle endişeli bir şekilde konuşuyorlardı, Savient Weapon'un boynuna yakın olan bir yere oturmuştu ve yüzünde düşünceli bir ifade vardı. Rendall ve Quinn oturmuş gülüşüyorlardı, Rendall'ın farklı renklerdeki parlak gözleri Quinn'in samimi gülüşüyle aydınlanıyordu. Ben görmeyeli baya yakınlaşmış gibiydiler. Gerçi bu curcunanın içinde kendileri bile fark etmemiş olabilirdi.

Son olarak Typhonn ve ben Weapon'un kuyruğuna yakın kısımda yanyanaydık. Uyku sırasında kucağıma düşen başı, dışarıdan gelen fırtına sesleriyle irkildi. Hepimize olduğu gibi o da kabus görüyor gibiydi, ince kaşları çatılmış dudakları gerilmişti. Üzerinde buz sarayından aldığımız örgü kazak ve lacivert kalın pantalon vardı, en azından üşümüyordur, diye düşündüm.

Onu sakinleştirmek için yavaşça düğüm düğüm olmuş saçlarından parmaklarımı geçirdim, saç dipleri terden ıslanmıştı. İster istemez gülümsedim, Typhonn Stardust. O kimdi ki? Onu ilk gördüğümde ondan ölesiye nefret etmiştim, hala bayıldığım da söylenemezdi aslında. Kendini beğenmişlik ve egodan patlıyordu ve bazen gerçekten sinir bozucuydu. Ama nefret de etmiyordum, bana yardımcı olduğu onlarca şey vardı. Onun hakkında ne hissediyordum o halde?

Kötü biri değildi, ne kadar sert ve sinir bozucu görünse de, haylaz bir çocuk gibiydi. Yanındayken mutlu hissetmemem imkansızdı, zaten sürekli sırıtıyordu ama bu mutluluktan farklıydı. Etrafımda olması ruhumdaki bir boşluğu dolduruyor gibiydi, altın rengi gözlerindeki ışıltılar içimdeki karanlığı söküp atıyordu.

Sevdiği insanları önemsiyordu, galiba. Ailesini geride bırakmak pahasına benimle kendi ülkesinden ayrılmıştı. Ailesinden ona kalan tek şey Valerie'ydi, onun pek harika bir kız kardeş olduğu söylenemezdi. Işık sarayında hastalandığımda ve Savient'le yaşadığım berbat durumlarda yanımda olmuştu. İnsanlara ve özellikle de karşı cinse karşı ilk izleniminin mükemmel olduğu aşikardı, çünkü dış görünüşü ona bakan kişinin gözünü kamaştırıyordu. Ah, ve evet belirtmem gerekiyor ki, öpüşme tarihinde ismi altın harflerle yazılı olmalıydı. Profösyönelitesi tartışılmazdı, bana yakın olduğunda bile ellerimin terlemesini durduramıyordum.

RADIAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin